Usta oyuncu Kerem Atabeyoğlu'nu Atv dizisi Maraşlı'da karısı ve kızı arasında kalan Aziz Türel olarak izliyoruz. Kızı için her şeyi göze alan fedakar bir baba izlenimi veren Atabeyoğlu ile hem diziyi hem babalığı hem de uzun yıllardır uğraştığı el emeği göz nuru maketlerini konuştuk. İki çocuğu ve kendisi gibi oyuncu eşi Almıla Uluer Atabeyoğlu ile mutlu mesut hayatına devam eden Atabeyoğlu'nun kendisini tarif şekli ise oldukça ilginç: "Evcimen biriyim. Kendimi 'Kombi tipi' diye tarif ederim. 'Kerem nerede?' sorusunun cevabı daima 'Evde, kapının arkasında'dır."
Oyunculuğunun yanı sıra çok yönlü kişiliğiyle de saygı uyandıran deneyimli oyuncu genç rol arkadaşları için de övgü dolu sözlerde bulundu.
- Çok seçici olduğunuzu biliyorum. Bu projede size cazip gelen neydi?
- Mesleğimle ilgili hep seçiciydim ve şükürler olsun ki seçme şansım oldu. Çünkü bir oyuncunun kaderini ve kariyerini sadece seçtiği değil, seçmediği işler de belirliyor. Üst üste olmadık projeler kabul etmek, bir aktörün sonunu hazırlayan en kısa yollardan biri. Menajerim Velhan Çantay'la yine bir kısım iş ihtimallerini eledikten sonra karşımıza çıkan Maraşlı dizisi; yapımcısı, yönetmeni, senaristi, kadrosuyla hayır demenin neredeyse imkansız olacağı bir işti.
MARAŞLI KALİTELİ BİR İŞ
- Henüz iki bölüm izledik ama Maraşlı kısa sürede beğenildi. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
- Bütünü oluşturan her bir parçasında yeni, zinde bir akıl ve gusto var Maraşlı'nın. Dünya değişiyor ve gittikçe hızlanıyor. Bu hızın içinde seyirciye sunulan ürünün de geride kalmaması, çağını yakalaması gerekiyor. Maraşlı işte bunu yakalamış bir iş. Yıllar yılı yabancı işlere bakıp "Yahu onlar da biz de aynı kamerayı, aynı ışığı kullanıyoruz. Onların çıkardığı sonuç harikayken bizimki niye boyama kitabı gibi duruyor?" diye hayıflanırdık. Maraşlı bu üzücü farkı ortadan kaldırmış, üstüne iyi oyuncularla bezenmiş pırıl pırıl bir kalite sunuyor seyircisine.
- Oldukça yoğun çekim takviminiz var. Bu tempoya ayak uydurmak yorucu oluyor mu? Oyunculuk bekleme sanatıdır derler. Katılır mısınız?
- Bizim iş tempomuz biraz tuhaftır. Aylarca hatta bazen yıllarca hiç birşey yapmadan oturduğunuz dönemleri, çılgınca çalıştığınız zamanlar takip eder. Gel gör ki ancak ve ancak çalışırken de dururken de delirmeyenler bu mesleğe devam edebilmişlerdir. Çünkü her iki dönemde de bazen çıldırmak işten bile değildir. Aktör daima bekler, telefonunun çalmasını, istediği gibi bir rol gelmesini, işinin başlamasını, çalışma saatinin gelmesini, parasının yatmasını, yıldızının parlamasını, sonra yine telefonunun çalmasını ve en nihayetinde de unutulmamayı bekler. İşin temelinde vardır bu. O yüzden bizler oynadığımızın değil beklediğimizin parasını kazanırız.
ALİNA VE BURAK'A BAYILIYORUM
- Siz oldukça deneyimli birisiniz. Burak Deniz ve Alina Boz özelinde genç oyuncularla iletişiminiz nasıl?
- Bayılıyorum Burak'a da Alina'ya da. Burak daha önce oynadığı rollerden bir hayli farklı bir karakteri son derece başarıyla, inandırıcı ve nüanslı bir şekilde oynuyor. İşine titizlenen, disiplinli bir aktör. Aynı şekilde Alina da Mahur rolüyle, sadece "Güzel bir genç kız" değil, aynı zamanda incelikli bir ruha sahip yetenekli bir aktris olduğunu da gösteriyor. İkisinin de ülkenin önemli oyuncuları arasında yer alacaklarına candan inanıyorum. Rojda ve Serhat gibi eskiden de beraber oynadığımız dostlarımla, Cemil, Saygın, Melis ve Cihan'la çalışmak da zaman geçirmek de çok hoşuma gidiyor.
- Aziz Türkiye'nin en zengin, sözü geçen, büyük iş insanlarından biri. İmrenilecek bir hayatı mı var sizce?
- Yok. Evinde huzuru bulamayıp, huzur da veremedikten sonra kim ne yapsın filo filo uçakları?
- İş insanlığının yanı sıra en hassas noktası kızı... Karısını kaybetmiş, kızını çok seven bir baba... Dışarıdan bakıldığında işi zor gözüküyor. Aziz'in durumunu nasıl yorumluyorsunuz?
- Zor tabii. Aynı evdeki iki kadın arasında kalmak bir insanın başına gelebilecek en beter vaziyetlerden biri. Bir insanın mutluluğu ancak çevresindeki herkesin mutluluğuyla mümkün galiba. Tek başına mutlu olmak isteyen resim yapsın, roman yazsın.
- Aziz Bey, kızının peşinde olan Savaş'la buluşup işi çözmek istiyor. Hatta eline silahı alıyor. Düşmanla iş birliği yapıyor. Siz aynı durumda olsanız aynı tepkiyi mi verirdiniz?
- Düşmanla iş birliği, benim yapabileceğim bir şey değil. Ancak insanın evladı söz konusu olunca asla büyük konuşamam. Allah düşmanımı bile evladıyla sınamasın.
KOMBİ TİPİ ADAMIM
- Aileniz çok çalışmanızdan şikâyetçi mi? Sizi izliyorlar mı? Özellikle eşinizin yorumlarını merak ediyorum. Eleştirileri dikkate alır mısınız?
- Ben hep kendimi "kombi tipi" diye tarif ederim. "Kerem nerede?" sorusunun cevabı daima "Evde, kapının arkasında"dır. Çok mecbur kalmadıkça evden çıkmam. Beni bir açılışta, galada, davette pek göremezsiniz. Utangacımdır esasında. Belli etmem. Ev severim. Ev de beni sever. Ne çok evdeyim diye şikayet ederler, ne de çok çalışıyorsun diye. Evdekiler, özellikle eşim mutlaka seyreder yaptığım her şeyi. Ben de onunkileri elbette. En şaşmaz pusulamdır karım. Aklına, fikrine, eğitimine, bilgisine en çok güvendiğim insandır. Nettir eleştirisi de. Asla tartışmam ondan gelen bir eleştiriyi. Benim göremediğim bir şeyi mutlaka görür o. Büyük şans.
- Eşiniz de oyuncu, Almıla Uluer. Projeler geldiğinde seçim yaparken birbirinize danışır mısınız?
- Müşterek hayatımıza başlarken ilk ve net kararımızdı: "Hiçbir zaman aynı fikirde olmak zorunda değiliz." O günden beri de hemen hemen her konuda aynı fikirdeyiz. Hep akıl süslemiştir bizim aşkımızı. Oturur, enine boyuna konuşuruz her önemli konumuzu. Aklın yolu hakikaten birmiş. Akıl bizi ortak bir doğruya vardırmıştır hep. O kadar az kullanır ki "Hayır" kelimesini Almıla'm, o bir şeye hayır diyorsa benim o konuda düşünmeme bile gerek yoktur. Zamandan tasarruf; büyük lüks.
OYNAMADIĞIM KARAKTERLE BİLE EMPATİ KURARIM
- Oynadığınız karakterle empati yapar mısınız? Örneğin, siz de bir babasınız. İki çocuk babası olarak özellikle, Azizle Mahur'un ilişkisi üzerinden, kızınızla nasıl bir ilişkiniz var?
- Oynamadığım karakterle bile empati kurarım. Mesleğim bu benim. Aktörlükte sokak köpeğine baktığınızda bile mesleğinizde ilerlersiniz. Biz bir karaktere yaklaşırken kendi doğru ve yanlışlarımızı bir kenara koymak zorundayızdır. Onun şartlarında, onun eğitiminde, onun çevre koşullarında yaptığı seçimlere, o seçimlerin sonucunda ortaya çıkan karaktere bakar, onu anlamaya, onu onun doğrularıyla anlamlandırmaya çalışırız. Bizim işimiz yargılamak değil, anlamaya çalışmaktır. Şükürler olsun ki iki çocuğumla da aramızda çok kuvvetli bir sevgi bağı var. Çocuklarım iki gözümün iki ışığıdır. Birbirinden gizlisi saklısı olmayan bir aileyiz biz. Her şeyi konuşur, birbirimize söyleyemeyeceğimiz şeyleri zaten yapmayız. Biz birbirimizin vicdanıyız. Nasıl bir babayım bilemem, matrak bir babayım galiba, mecbur kalırsam otoriter de olabiliyorum ama pek mecbur bırakmazlar beni. Ama şunu biliyorum ki Doğa gibi bir kızım, Altan gibi bir oğlum olduğu için dünyanın en mutlu ve gururlu babasıyım.
- Maket yaptığınızı, koleksiyonunuz olduğunu öğrendim. Bu merak ne zaman nasıl başladı? Ne öğretti bu hobi size, ne katıyor?
- İlk Star Wars filmini seyrettiğim Şişli'deki sinemanın fuayesinde filmin ikonik avcı gemileri olan X-Wing ve Tie Fighter'ın inanılmaz maketleri vardı. Hayatımda yakından gördüğüm en güzel şeylerdi. 10-12 yaşlarımdaydım herhalde. O günden beri maketlerle iç içeyim. Daha önce sormuştunuz beklerken ne yaptığımı. Maket yaparım. Ciddi ve donanımlı bir tezgaha sahibim. Farklı maket branşlarından aldığım bir çok madalyayla da tevazuyu bir tarafa bırakır, övünürüm. İnsanın yapmayı sevdiği şeyin, erbabı tarafından iltifata layık görülmesidir ödül çünkü. Mesleğine egosunu karıştırmamaya bilhassa özen gösteren bir aktörüm. O aptal egomu maket tezgahımda tatmin etmeye bakarım. En meşhur aktör olmaya, kırmızı halılara ulaşmaya çalışan bir adam olmadım hiç ama yaptığım maketin yapabileceğim en iyisi olması için kendimi paralarım.
TİYATRO PANDEMİDEN GÜÇLENEREK ÇIKACAK
- Yanılmıyorsam geçen sene iki tiyatro oyununuz vardı. Pandemi sebebiyle sahneler kapandı malum. Sahneye çıkmayı, turneyi, alkışı, ışıkları ne kadar özlediniz?
- Geçen sene iki, ondan önceki sene üç oyunumuz vardı. Kıymetli Haldun Dormen ile yurt içinde ve dışında, dolu dolu salonlarda 200'ün üzerinde temsil yaptık. Kolu kopan birinin kolunu özlediği kadar çok özlüyorum sahnede olmayı. En açık tarif bu sanırım, her tiyatrocu gibi benim için de. O aşk olmadan mümkünü olmayan bir iş zaten tiyatro.
- Tiyatronun geleceğinden umutlu musunuz? Sonraki süreçle ilgili ne öngörüyorsunuz?
- Zaman, bugün demek değil ki. Yüzyılların içinden, veba, kolera salgınlarından, dünya savaşlarından nasıl güçlenerek çıktıysa tiyatro bu günlerin içinden de güçlenerek çıkacaktır. Tiyatro bizden büyüktür. Oyunculuk stilleri, tiyatro teknikleri, gösteri teknolojisi her gün ilerliyor. Öyle sağlam genç meslekdaşlarım var ki ağzım açık, hayranlıkla seyrediyorum. Zehir gibi genç yazarlar yetişiyor. O yüzden adım kadar eminim ki yarını dünden çok daha iyi ve sağlam olacaktır tiyatromuzun. Tabiatta her şey ileri gider.