Hani o kadim zamanlardan beri bahsedilen 'hayatın sırrı'nı kulağınıza fısıldayacak derinlikte bir ses, sarıp sarmalıyor sanki sizi duyduğunuz anda. Oktavlar arası ses gösterisi yapmasına gerek olmayan bir ses bu. İçtenliği, duygusu kendinden. Şöyle diyor usulca mırıldanarak, sazı, sözü incitmeden: "Ben sözümü söyleyip izninle/Bu şarkıdan çekileceğim/ Bana sonrası güzel deme/Belki de şimdi öleceğim/Bir yaşlı şarkı gibi ağırlığım/ Rol yapamaz güçsüzlüğüm/Buraya kadar çalışılmış/Sınavın en zor yerinde ömrüm/Daha yeni başlıyormuş kalbim/Ben doydun biliyordum..." Usta oyunculuğuyla gönüllere taht kurmuş ama şarkıcılığı da asla yabana atılacak türden olmayan büyük sanatçı Işıl Yücesoy'un yeni single'i İzninle'den bahsediyoruz elbette. Yılların birikimini sesinde ve ruhunda taşıyan Yücesoy'la müzikten yola çıkıp hayatı konuştuk.
- İzninle nasıl bir sürecin, duygunun ürünü? Her satırı size, sesinize ve ruhunuza oturuyor şarkının...
- Çok teşekkür ederim Allah utandırmasın başka ne diyebilirim ki. Bu şarkıda galiba ilk önce kendimle yüzleştim. Hayatımdan öyle olaylar, öyle çeşitli insanlar geldi geçti ki, Şems-i Tebrizi'nin dediği gibi; "Kimi fırtınalarla gitti kimi depremlerle. Oysa ben her insan gibi kalıcılığı, sadakati, sımsıcak sarılmayı seçen bir insanım." Bu noktadan hareketle bu olağanüstü, hayatın içindeki şiire ve alt metnine bakınca ve şiirin anlatmak istediği şeylerin analizini, sentezini yapınca insana ne kadar dokunduğunu anladım. Bunu yaşamayan, hissetmeyen insan azdır diye düşündüm ve bu noktadan hareketle şarkıyı yorumladım.
DAHA YAPACAKLARIM VAR
- Günleriniz nasıl geçiyor? Pandemi döneminde hayatınız ve üretimleriniz nasıl gidiyor?
- Bu süreç ne yazık ki dünyaya ve ülkemize bir karabasan gibi geldi. Hele ki 65 yaş üstü olan insanların yaşamında bugün olmasa bile yarın müthiş travmalar bırakacak bir süreç. İnsanlar bu yaşlara geldiği zaman dar zamanlarda kısa paslaşmaları oynuyor. Zaman dar, daha çok yapacak iş var; ama ne yazık ki hem duygusal olarak hem gerçek olarak bir hapishane içinde zaman geçiriyoruz, hani türküde söylediği gibi; "Çanakkale içinde vurdular beni ölmeden mezara koydular beni"... Ve ne yazık ki bu süreç ne kadar sürecek belli değil. Ben kendi adıma, akıl sağlığımı korumak için, üretime verdim bütün zamanımı. Evimi neredeyse amatör bir ses stüdyosu haline getirdim; şiirlerle başlayan çalışma, Sezen Aksu'nun izin vermesi ile onun 10 şarkısını "Işıl Yücesoy'ca" yorumlamamla devam etti. Her 15 günde bir kendi YouTube kanalımda videolarıyla birlikte şarkılar dinleyicisi ile buluştu. Daha sonra Hakan Eren'in desteğiyle Spotify ve tüm dijital platformlarda yerini buldu. Sonra da bu yeni şarkı geldi.
- Klibinizde şarkı söylemiyor, söylüyormuş gibi yapmıyorsunuz. Gözleriniz ve ifadelerinizle oynuyorsunuz? Nasıl bir tercihten doğdu bu?
- Bu tercih tamamen kariyer danışmanım ve yapımcım; ama aslında kadim dostum Hakan Eren'in fikriydi. Ben bir oyuncuyum, bir tiyatro sanatçısı. "Bundan niye yararlanmayalım?" dedi Hakan. Haklıydı. Tereddütsüz "Evet" dedim.
İÇTEN BİR BAKIŞ HER ZAMAN ÖNEMLİDİR
- Yine önceki soruya bağlı olarak soruyorum, bir oyuncu olarak yüz ifadesinin, gözlerin taşıdığı anlam üzerine ne düşünürsünüz? Bir de bugünlerde maskelerden birbirimizin yüzünü göremediğimizi düşünürsek...
- Yürekten gelen, samimi olan her bakış her ifade karşıdakinin yüreğini yakalar, bu yalnız oyuncu için değil, yeryüzünde yaşayan her canlı için geçerli bir şeydir. Maske konusuna gelince, dilerim bu 20-30 santimlik bez parçası hayatlarımızda geçici olur. Esas önemli olan ve en çok kalıcı olan şey de karşınızdaki insanın sizden nefret etmesini ya da sizi çok sevmesini ya da size önem vermesini sağlayan, maskeli ya da maskesiz ifadelerimizdir. Yüreğin açık olması, yapay olmamak, içten olmak eğer gerçekse ve eğer maske takmamışsanız mutlaka karşıya geçer.
- Sesiyle derdini, duygusunu dinleyene geçiren özel seslerden birisiniz. Böylesine bir duygu mütehassısı olarak yaşamınızın bu döneminde, tecrübelerinizden yola çıkarak aşk için neler söylersiniz. Aşk nedir sizce?
- Aşk dipsiz bir kuyudur. Allah'ın insana bahşettiği en güzel duygulardan biridir. Mış gibi yapılmadığı sürece insan deri değiştirmiş gibi olur. Sayın Attila İlhan'ın dediği gibi: "Ben sana mecburum bilemezsin/Adını mıh gibi aklımda tutuyorum/Büyüdükçe büyüyor gözlerin/ Ben sana mecburum bilemezsin/ İçimi seninle ısıtıyorum."
Hayatımın en zor sınavını verdim
- Şarkıda "Sınavın en zor yerinde ömrüm" diyorsunuz. Hayatınızın en zor sınavı ne oldu? - Aslına bakarsanız hayatın her anı, her dönemeci, her zor zaman bir sınavdır. Benim hayatımdaki en zor sınavsa hamile kaldığımı anladığım zaman kızımı doğurup, doğurmamak sürecidir. Yaşımın 44 olması, çocukla birlikte vücudumda yedi tane ayrı miyom büyütmüş olmam, bütün doktorların "Kızım ölürsün, çocuk da ölür" diye karşıma geçmeleri ya da "Zihinsel engelli olarak bir yavru dünyaya getirirsin" demeleri; artık sınav bile değildi. Başka bir şeydi. Dünyada kalmak ya da kalmamaktı sorun ya da sağlıklı bir çocuk dünyaya getirmek ya da getirmemekti. Düşündüm, hayat herkes için aynıydı, ufacık farklarla. Eğer kaderimde bu çocuğu kucağıma almak varsa, bunun tersini düşünmem için bir neden yoktu. Onun benim bedenimde hissettiğim kıpırtısını duymak bile benim için paha biçilmez bir zevkti. Anne olmak istiyordum ve yüce Rabbim yardım etti, dualarım kabul oldu, bugün 30 yaşında dibek gibi bir kızım var. Hayatın bana hazırlamış ve yazmış olduğu sınavı geçtiğimi varsayıyorum.