Böyle dönemler insanlık için zorlu, sanat için verimli zamanlar... Yaşanan şartlar zorlaştıkça, üretim beslenir. Buray için de durum tam anlamıyla böyle oldu. O, pandemi sürecinde yaşadığı depresyonu tuvale yansıttı, bir aşk şarkısı haline dönüştürdü. Birçoğumuzun içinde olduğu durumu anlattığı için Senin Yüzünden isimli şarkısı da hemen karşılığını buldu. Listelerde bir numaraya oturdu... Fakat klipte dikkat çeken bir nokta daha var, bugüne kadar görmediğimiz bir Buray! Şöyle ki, Buray bir hayli uğraştığı belli olan vücudunu sergiliyor, üzerinden de boyalar akıyor. Kendini bir tuval gibi kullanmış. Önce klip dikkatimi çekti ardından Buray'ın yeni hobisi. Pandemi sürecinde resme ve spora saran Buray ile adeta atöyle haline getirdiği evinde buluştum. Salonun ortasına yerleştirilmiş tuvale bakarak önce kahve içtik, sohbet ettik. Sonra giydik tulumları biraz resim yaptık. Daha doğrusu, benim yeteneksizliğimi baz alırsak, sadece o yaptı! Resimde iddialı değilim ama sohbetimiz fena olmadı, günümüzde içi boşalan aşklardan söz ettik birlikte. Aşk şarkılarının ünlü ismi Buray, "Pandemi döneminde depresyona giren bir çocuk var, belli ki aşk ilişkisi de var. Duvarlar üstüne üstüne geliyor ve kapanmış, o isyanını dile getiriyor" diyor şarkısı ve klibi için. Bana biraz kendini anlatıyor gibi geldi. Bakalım siz ne düşüneceksiniz...
- 2020 herkes için zordu. Herkesin pandemi sürecine tepkisi farklıydı. Siz durumu nasıl karşıladınız?
- Ben en başından beri durumu kabullenemedim. Hâlâ reddetmeye devam ediyorum. Her şeyin düzeleceğine inanıyorum. Yeni normalimiz bu deseler de, ben her şeyin eskisi gibi olacağına inanıyorum. İnatla, eski günlerimize döneceğimizi düşünüyorum. Yeni normaller, hiçbir zaman eskinin tadını, müziğin, sahnenin keyfini veremez. Hiçbir online konserin o hissi yaşatamayacağını biliyorum. Hâlâ umudum var, direniyorum.
- Bu süreç başlamadan önce hatırladığınız en son konser hangisi?
- Bostancı Gösteri Merkezi'nde, 7 Mart'taki konserim. O konserden sonra her şey durdu. Müzik çoğu müzisyen için hem hobi hem de iştir. Yaptığı işten keyif alan çok az bir kesim vardır, biz onlardanız. Şöyle bakıyorum ben olaya, bir insan bir işte yetenekli mi, o işten para kazanabiliyor mu, keyif alabiliyor mu? Bu üçü varsa o çok şanslı bir insandır. Ben öyle biriyim. Bu benim yaşam tarzım. Ben işin aynı zamanda mutfağındayım, stüdyo kısmındayım. Sahne ise bu işin insanlarla paylaştığın kısmı. Sahnedeyken, insanların senin şarkını yaşadıklarını görüyorsun. Özellikle festivallerde çok keyif alıyorum. 70 bin kişinin senin şarkını bağıra bağıra söylediğini hayal et, saçların uçuyor o sesin gücünden... Bu keyfi aldıktan sonra, bir sanatçıyı daha fazla mutlu edebilen çok az his vardır.
- Böyle bir şeyin olabileceğini düşünür müydünüz?
- Hiç! O yüzden tokat gibi geldi. Maddi, manevi, duygusal olarak bir ambargodasınız. Dijitalden paylaşılıyor ama insanlarla direkt temas halinde olamayınca bir şeyler eksik. Sektör bitti! Bazı sektörleri çok fazla etkiledi ama müziği bitirdi.
- Çok az sayıda insanla mı temas halindesiniz?
- Sorumluluk sahibi herkes gibi belli başlı sağlık durumunu bildiğimiz insanlarla temas halindeyim. Tabii ki, direkt eve kapanmadım ama belli bir dozajda. Ne insanlar bana bulaştırsın, ne ben insanlara bulaştırayım.
YAKINDA SERGİ AÇABİLİRİM
- Üretiminiz arttı mı?
- Performans olmadığı için bu süreç müzisyenlerde üretimi artırdı. Sürekli beste üretiyoruz, stüdyolarda kayıt alıyoruz, rafa koyuyoruz. Bunlar bir şekilde kullanılacak. Evimi görüyorsunuz, resim atölyesine döndü. Hayatta aklıma gelmezdi, o konser telaşları, turneler, uçak yolculukları arasında, elime fırça alabilecek bir adam değilken, resim yapmaya başladım. Bu da bir dışavurum, bir şeyler keşfetme, duygularımı farklı biçimde aktarma aracı olarak gördüm. 20 resim çizebilirsem, bir galeride sergileyebilirim. Neden olmasın! Şimdilik sekiz tane yaptım. Instagram'da da paylaşıyorum.
- Var mıydı merakınız?
- Çok küçükken, Bob Ross isimli bir ressam vardı hatırlarsanız, onunla ekran önünde yapardım. Bu sözünü ettiğim ilkokul yılları, ondan sonra Cin Ali bile çizmedim. Bu dönemde bir ressam arkadaşım motive etti, boya alıp geldi, "Hadi bir şeyler yapalım" dedi. Sonra kendi ortalıktan kayboldu, ben kendimi boş portreye bakar buldum. İçimden gelen, hissettiğim şeyleri çizmeye başladım. Ne bir resim eğitimim var, ne de bir profesyonel yaklaşımım... Belki işin bilenleri görse güler ama sanat böyle bir şey. Kimse duyguları aktarma biçimine karışamaz. Ben nasıl kimseye, sen şarkı söyleyemezsin, senin sesin kötü diyemediğim gibi. Başkaları da umarım bana sen çok kötü çiziyorsun demez! Yeni bir hobi.
- Gece insanı mısınız, gündüz insanı mı?
- Bu aralar sabah çok erken kalkıyorum. Altı, yedi gibi. Çok ağır spor yaptığım için, erkenden uykum geliyor. Her gün altı kilometre koşuyorum, spor salonuna da gidiyorum. Çift antrenman yapıyorum, diyetim de çok temiz. Bu da bana pandeminin kattığı başka bir şey. Kendi vücudumla ilgilenme, dikkat etme süreci de yeni.
- Şimdi oldu, klipte o yüzden üstsüz bir Buray var ve boyalara bulanıyor. Bu aslında sizin tarzınız olarak alışık olduğumuz bir şey değil... Ben de nereden çıktı diyordum... - Bir fitness modeli değilim, iddialı da değilim. Bir güzel vücut yapmak var, bir de sağlıklı olmak. İkisinin arasında çok ince bir çizgi var. Benim ki orta dozaj. Ne bir Arnold Schwarzenegger'im, ne de fitness modeli olacağım. Hepsi kendim, sağlığım için. Aynaya baktığımda kendi vücudumu beğenmek için yapıyorum. Kimseye de bir şey ispatlama amacım yok. Klibi de, "Bakın vücut görün" hissiyle yapmadım. Bir fikirdi. Aynanın karşısındaki o adamın çıplaklığı, boyalarla ilişkisinin altında başka bir felsefe var.
- Nasıl bir felsefe?
- Bir sürü şeyi anlatıyor. O karanlık dünyada kendi üzerime döküp boşalttığım boyalar belki hayatıma kendi renklerimi katma arayışı olabilir, ayna yüzleşme demektir, kendi iç dünyanla bire bir yüzleşme anlamında kullanıldı. Çıplaklık da, doğuştan malın mülkün, hiçbir şeyin yalnızlıkta bir anlamı olmadığını anlatıyor. Altında ince mesajlar var. Pandemi de tüm bunları yaşadık biz. Buray vücut yaptı, hadi bunu gösterelim değil yani amacımız.
SOSYAL MEDYA BİR FRAGMAN
- Belli bir çalışma disiplininiz var mı resim için?
- Eve kapanmaya mecbur kaldıkça çiziyorum. Dışarda gezebilecek durumlarda aklıma gelmiyor ama hafta sonu yasakları olunca tuvalin başına oturuyorum. Sokağa çıkma yasaklarındaki terapim o benim.
- Pandemi en çok aşkı vurdu bence. Aşk ertelendi herkes için. Sanal bir dünyada, sana bir illüzyon olarak sunulan kişiye bir his besliyorsun. Duyguyla iş yapan biri olarak siz ne düşünüyorsunuz?
- İnsanlar artık sosyal medya aracılığıyla birbiriyle tanışmaya başladı. Son beş senede Instagram, Facebook'ta senin bir profilin, bir anlamda duygusal CV'in var. İnsanlar birbirinin profiline bakarak bir ön izlenim ediniyor. Oradan neyi sevdiğini, nasıl bir hayat yaşadığını tahmin yürütüyor ve birbiriyle tanışıyor. Bu herkes için geçerli. Eskiden, gerçek hayatta insanlar arkadaşları aracılığıyla birbirleriyle tanışıyorlardı, bu son dönemde bu durum bitti! Herkes evinde olduğu için, birbiriyle sosyal medya aracılığıyla tanışıyor, konuşuyor. Buluşmalar, yüz yüze görüşmeler limitlendi.
- Fragman. Aslında insanın kendini nasıl görmek istediğinin bir fragmanı, tanımadan gerçeğiyle yüzleşemezsin. Ben bir insanla tanışmaya, vakit geçirmeye, yemek yemeğe, hatta mümkünse tatile gitmeye inanıyorum. Uyuma bakarsın, ilişki başlayacaksa öyle başlar. İşin bir de diğer tarafı var, ilişkisi olan, devam eden insanlar da bu pandemi sürecinde aynı eve kapalı kalınca, birbirini daha iyi tanıyıp, toleranslarını test etti. Pandemi aşka iyi
BANA İLHAM DUŞTA GELİR
- Yalnızlık sizi besler mi?
- Yalnızlık bir şeyler katar. İç dünyanla yüzleşiyorsun, çakraların açılıyor. Yukarıdan ilhamlar geliyor. Gece dörtte uyanıp, melodileri telefonuma kaydettiğim anları da biliyorum. Bana ilham en çok duşta gelir. O su sesi, enseme vuran sıcak su, çakralarımı açar, ilham gelir, tüm fikirlerim orada gelir. Resim yaparken de öyle, kendinlesin çünkü. Bir de dalga sesleri çok güzel şeyler tınlatır kafamın içinde.
- Böyle duygusal şarkılar yazan insanlarla ilgili en merak ettiğim şey şu, gerçekten bu kadar yüksek mi yaşıyorsunuz duygularınızı?
Yoksa bir teknik mi?
- İlla her şeyi yaşamak zorunda değiliz. Bir diziden, bir filmden, bir kitaptan, oradaki kahramanın hislerinden etkilenip yazdığım da oluyor, çok önceleri yaşadığım bir ilişki de olabiliyor. Önce o duyguyu sindirip, benimseyip, kendi cümlelerinde aktarma hikayesi bizimki. İlla bu dönemde bunu yaşadım, bunu yazdım diye bir durum yok.
- Her hayatınıza giren, "Ay bunu bana mı yazdı acaba" hissine kapılıyor mu?
- Mutlaka merak ediyorlardır, nereden ilham aldığımı. Ama onu da söylersem işin sihri kaçar. O benim gizli dünyamda sırrım.