Keremcem popüler müzik aleminin en önemli isimlerinden biri. Sesindeki naif tını, beyefendiliği ve mütevazılığıyla; yaşadığı ve yaptıkları hayat pratiğiyle örtüşen bir isim. Her ne kadar yola, bundan 16 sene önce müzikle çıksa da oyunculuk dünyasının onu keşfetmesi zor olmadı. Diziler, filmler derken bu zamana kadar beş albüm de yaptı. Ama kendisi de farkındaki, oyunculuk onun müzik motivasyonundan epey enerji götürdü... Ama o yakınmak yerine, hayatı geldiği gibi kabullenmeyi seviyor. Müziği özlediği her halinden belli ama... Keremcem uzun bir aradan sonra yeni single'ı Geçmiş Olsun'la sevenlerinin karşısında. Kendisiyle müziği ve iç dünyasında olup bitenleri konuştuk.
- Müziğe başladığınız, ya da daha doğru bir tabirle popüler müzik piyasasına giriş yaptığınız dönemle bugün arasında sizce, müzik ve müzik piyasası açısından neler değişti?
- Notalar aynı, duygular aynı. Akan su değişiyor ama tadı aynı. Müziğin yayınlandığı mecralar, tüketme yöntemleri değişiyor sadece. Bir plak şirketinin kapısında üç buçuk sene harcayarak başladım ben müziğe. Bugün ise kendi etiketimle, tüm dijital platformlarda yayınlıyorum şarkılarımı. Ve güzel olan, bunu yetenekli her genç kardeşim yapabiliyor. Müziğe ulaşmak da daha kolay, müziğini kitlelere ulaştırmak da. Bu değişimde plak şirketlerinin biraz hantal kaldıklarını düşünüyorum. Bu yüzden de kendi müzik şirketim KCM müzik etiketiyle tüm dijital platformlarda yayınlıyorum şarkımı.
- Zaman sizde, sizin ruh dünyanızda neleri değiştirdi? Yıllar beklentilerinizi karşıladı mı?
- 16 yıl kimisi için uzun, kimisi için kısadır. Ama şunu söyleyebilirim ki, her saniyesini yaşadığım ve bana harika hatıralar bırakan yıllardı. Hem müzik hem de oyunculukta başarılı olmanın sırrı diye sorulması bana komik geliyor çünkü bizim başarımızın tanımını izleyenlerimiz ve dinleyenlerimiz yapıyor. İzleyicimin karşısında geçirdiğim 16 yılımda anladığım, ben şöhret olmaktan korkan biriyim. Özgürlüğüme çok düşkünüm. Üretimimi, başarımı sağlayan şeylerden beslenmeme engel olacak bir şöhretten hep korktum. Allaha şükür sevilmeyen şarkım, tutmayan dizim olmadı. Şöhretimin arttığını hissettiğim, tanınırlıktan artık star seviyesinde bir yaşam yönetimine geçmem gerektiğini hissettiğim anda kendimi yok ettim. Yarın öbür gün yine başarılarımın sonucunda yine star gibi yaşamam gereken bir noktaya geldiğimi hissedersem kendimi yine yok etmekten çekinmem. Üretmeye devam etmek için tek duyduğum ihtiyaç gerçek kendimim.
- Oyunculuğun, müziğinizden çaldığını düşündüğünüz zamanlar oldu mu?
- Tabii ki bunu düşünüyorum ama hayıflanarak, kendimi veya oyunculuğu suçlayarak değil. Bir şey istediğiniz gibi gitmiyorsa müdahale etmeniz gerekir. Bu müdahale oyunculuğu bırakmak değil, daha çok müzik üretmek. Her şeyin bir sebebi var. Belki oyunculuk olmasa daha çok şarkı yapacaktım ama kendimi tekrara düşecektim, belki şarkı yazmayı ve söylemeyi bu kadar özlemeyecektim. Bugün yaptığım ve yaşadığım her şeyin ardından müziğe ilk başladığım günlerdeki heyecanı hissediyorum ve o günlerdeki gibi yine şarkı yazmaya başladım tekrar. Bu da oyunculuk sayesinde. Hayatı geldiği gibi almak lazım.
- Sesinizde, bizim duygusal dünyamızı şekillendiren İlhan İrem, Coşkun Demir gibi Julio Iglesias ekolü müzisyenlerin naif tınısı var… Duygusal, sözü incitmeyen, okşayıp geçen bir ses… Vokalinizi, müzikal duyarlılığınızı etkileyen sesler, isimler kimler oldu?
- Çocukluğum babamın plak ve kaset koleksiyonunun içinde geçti. Klasik müzik ağırlıkta olmak üzere geniş bir yelpazedeydi müzik zevki. Hepsinin karışımı bir tat yarattı bende bence. Mozart da dinlerdim, Sezen Aksu da; Ferdi Özbeğen de The Temptations da. Ama hiç sıkılmadan ve tekrar tekrar dinlediğim plakları düşününce Demis Roussos ve Julio Iglesias geliyor aklıma. Sanırım en çok onların kadife sesine hayrandım. E böyle bakınca pek de şaşırtıcı gelmiyor sesimin hissettirdikleriyle ilgili anlattıklarınız.
- Yıllar önce Aktüel dergisine -18 diye bir gençlik ve müzik dergisi hazırlıyordum. Oraya verdiğiniz bir röportajda, ergenlik dönemlerinizde sıkı bir metalci olduğunuzu anlatmıştınız… Heavy metal'e nasıl bulaşmıştınız?
- Evet, tam lise dönemim. Asi düşüncelerle çarpışan duyguların sizi ele geçirmeye çalıştığı yıllar, bilirsiniz. Hard rock ve heavy metal dinleyen bir arkadaş grubum vardı. Az kafa sallamadık Slayer, Metallica, Sepultura eşliğinde. Sonra Allah'tan grunge yükselişe geçti. Nirvana olmasa ve ben kafa sallamaya devam etsem boyun fıtığım daha erken patlayabilirdi. (Gülüyor) Gitar çalmaya başlamam da haliyle hard rock dinlememle eş zamanlıdır.
- O dönemler bir metal grubu kurma girişimizin oldu mu, merak ediyorum?
- Yok. Tam grup kuracağımız dönemde sesimin Iglasias havasını fark edip ekibin yoluna taş koymuştum. (Gülüyor)
- Hâlâ açıp dinler misiniz metal? Takip ettiğiniz gruplar var mı? Türkiye'deki metal grupları da dahil… Ben ergenliğimden beri vazgeçemedim mesela…
- İyi ki o dönemler tanışmamışız. (Gülüyor) O dönem Pentagram epey sallamıştı bizi. Sesimdeki barışçılık karakterimde de varmış sanırım. Bir daha heavy metale merak duymadım. Ama anıları büyüktür bende.
SAÇIMI KLİP İÇİN UZATTIM
- Yeni şarkının klibinde sizi uzun saçlı görüyoruz? Nasıl oldu bu karar? Daha önce saç uzatmış mıydınız?
- O da yönetmen arkadaşım Burak Ertaş'ın fikriydi. "Hiç uzun saçlı görmedik seni, bence güzel olur" dedi. Bu arada bana çektiği ilk klipte de Ayhan Işık bıyığı bıraktırmıştı. Heavy metal dinlediğim dönemde saçlarımı uzatmak çok istemiştim ama o kadar kalın telli ve sık ki saçlarım, saçım uzarken ki o ara boyda hep sıkılıp kestirmiştim. Hazır pandemi de var, olur dedim. İyi ki de uzatmışım saçlarımı. Kendimi öyle görmeyi sevdim. Klibin duygusuna çok uydu gerçekten. Ama çekimde sonra hemen kestirdim tabii. (Gülüyor)