Yalan söylersen burnun uzar… İtalyan yazar Carlo Collodi'nin 1881'de önce çocuk gazetesinde tefrika edilen, iki yıl sonra 1883'te kitap olarak basılan Pinokyo'dan öğrendiğimiz en net şey buydu. Aslında bir büyüme öyküsü olsa da yalanın kötü bir şey olduğunu, doğrularla ancak gerçeğe, hakikate ulaşılabileceğini öğütlüyordu bizlere. Evrensel bir öğreti olarak kim buna itiraz edebilirdi ki? Yıllarca edilmedi de ama yaklaşık bir asırdan fazla bu hikayeyi dinleyen çocuklar büyüdüklerinde öyle ya da böyle yalanın hayatın içinde nasıl da kendine alan açabildiğini hep gördüler. Üstelik yalan söyleyenlerin burnu uzamadığı gibi yüzü bile kızarmıyordu. Gommora, Dogman gibi filmleriyle tanıdığımız yönetmen Matteo Garrone, son Pinokyo uyarlamasında 'yalan ve doğru üzerine bir kez daha düşünelim isterseniz' diyor adeta. Roberto Benigni, Federico Ielapi'nin başrolde oynadığı filmde Garrone, klasik hikayeye sadık kalıyor. Geppetto Usta, ağaçtan bir kukla yapıyor. Kukla canlanıyor ve onu oğlu olarak kabul edip ceketini satarak okula gönderiyor. Pinokyo ise daha sokağa karıştığı ilk andan itibaren babasının sözünden çıkıp okula gitmek yerine, hayatın ona cazibeli gelen koridorlarında dolaşıyor. Ve başına olmadık işler geliyor. Gorrone masal atmosferi içinde bize gerçekçi bir dünya sunarak anlattığı hikayesinde, artık dış dünyanda yalanın doğru karşısında hakimiyetini ilan ettiğini, hatta adalet dünyamızda bile yalana teslim olunduğunu vurguluyor. Ki gerçek ötesi olarak adlandırılan içinden geçtiğimiz dönemin, hikayeye nefis bir entegrasyonu bu durum. Peki bugünün Pinokyo'su yalanlarla kurulu bir dünyada doğruluğu kılavuz edip gerçeğe nasıl ulaşacak? Gorrone'nin asıl üzerinde durduğu bu. Tecrübe, sağduyu, çalışma, arzuların girdabına kapılmamayı öğrenme, bilginin yolundan gitme gibi kimi önermeleri var yönetmenin. Ama asıl olarak kendini bularak, kendinle yüzleşerek bu yalan dünyanın maskesini yırtabileceğimizi söylüyor Garrone, biz büyüklere ve bugünün çocuklarına. Bizim için aslında tanıdık bildik bir öğreti bu: Nefs terbiyesi… Her noktadan yalanın üzerimize boca edildiği bir zamanda hakikatin, Rene Guenon'un, Modern Dünyanın Bunalımı kitabında anlattığı gibi midye kabuğuna gizlendiğini Garrone mükemmel bir şekilde duyumsatıyor. Ve o midye kabuğunu açmanın yolunun mümkün olduğunu da. Nasıl mı? Yalan dünyanın bize vaat ettiği şeylerden uzak durarak, kanaatkar olarak ve kendi içimizdeki doğruları bulup çıkarıp onlarla yol alarak… Klasik hikayeye sadık kalarak Gorrone'nin tüm bunları anlatabilme başarısı sinematografik tercihlerinden kaynaklanıyor. Sakin ama içten bir anlatımı, gerçekle masal arasında sürekli gidip gelen görsel atmosfer içinde sunarak insanın duygu dünyasına seslenen usta işi bir yapı kurmuş yönetmen. Ne karanlık bir noktadan ne de aydınlık bir yerden sesleniyor. İkisinin de ortasından… Ve ortaya da gerçek ötesi dönemin maskesini yırtan bir Pinokyo çıkıyor…
PİNOKYO/PINOCCHIO ****
Bir Pinokyo da Del Torro'dan Bugüne kadar birçok uyarlaması yapılan Pinokyo aslında yönetmenlerin gözdesi olan hikaye ve karakterlerden. Mesela bu filmde Geppetto Usta'yı canlandıran Roberto Benigni'nin daha önce çektiği bir Pinokyo filmi vardı. Matteo Garrone'nin filmi artık vizyonda, izlenebilir. Sıradaysa Oscar ödüllü yönetmen Guillermo del Torro'nun yönettiği Pinokyo var. "Kişisel olarak da Pinokyo kadar derin bir bağ kurduğum başka bir karakter olmadı. Kendimi bildim bileli bu filmi hayata geçirmek istedim" diyen Del Torro, pandemi öncesi bu film üzerinde çalışıyordu. Beklentiler oldukça farklı bir yorum olacağı yönünde. Filmin ne zaman görücüye çıkacağı şimdilik belli değil.