Steven Spielberg'ün1971 yapımı Bela/Duel ve Elliot Silverstein'ın Şeytanın Arabası/The Car (1977) filmleri arabanın şiddet unsuru olarak kullanıldığı iki kült filmdir. Spielberg şoförünü hiç göremediğimiz bir tırdan canavar yaratır. Şeytanın Arabası'ndaysa sürücüsü olmayan 1971 model özel tasarım otomobil yollarda terör estirir.
Bu iki filmin açtığı yoldan ilerleyen Derrick Borte'nin yönettiği Dengesiz/Unhinged filminde ise şoförü tanıyoruz. Russell Crowe'un oynadığı bu adam psikolojik sorunları olan, filmin başında, ayrıldığı eşinin evini benzin döküp yakan bir cani. Karakterin isminin olmaması ve The Man yani sadece erkek olarak nitelendirilmesi de oldukça manidar tabii...
Adamımız, bir pazartesi trafiğinde oğlunu okula götüren Rachel (Caren Pistorius) ile kırmızı ışık tartışmasından sonra ona 'nezaket kornası' (iki kere hafif şekilde kornaya basmak) yerine uzun uzadıya korna çalmasının kabalık olduğunu anlatıp özür beklentisine giriyor. Rachel ise gününün kötü geçtiğini (yolda işinden kovulduğunu öğreniyor) ve adamın hatalı olduğunu söyleyip onun bu beklentisini yerine getirmiyor. Adam da Rachel'a bir ders vermek için kabus gibi geçecek saatlerin fitilini ateşliyor. Onu kalabalık trafikte ölümüne takip ettiği gibi, Rachel'ın ele geçirdiği telefonundan sevdiklerine ulaşıp onları öldürmekle tehdit ediyor.
Dengesiz, aşırı yoğun trafikte, sinirlenip kontrolünü kaybeden insanların nasıl bir canavara dönüştüğünü anlatma derdinde bir film gibi olsa da aslında hayat karşısında tutunamayan, kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünen birinin trafikte nasıl serbestçe ölüm makinesine dönüştüğünü gösteren bir yapım. Uyarısı trafikte, normal kurallara uyan ve uymayanları uyaran sürücülere... Mesajı da net: Direksiyon başında kimseye bulaşmayın. Bulaştığınız kişi psikopat çıkabilir!
CROWE'DAN TERS KÖŞE
İlk anda haklı gibi görünebilir bir uyarı ama bu psikopatların trafikte ne işi var sorusunu sormaması, bununla da hiç ilgilenmemesi filmin yumuşak karnı. Bunun yerine psikopat sürücülerin yollarda terör estirme durumunu bir realite olarak kabul ediyor. Ve Rachel bu psikopatın elinden kurtulmak noktasında yalnız başına mücadele etmek zorunda kalıyor. Ne polis, ne 911 ona yardımcı olabiliyor.
Tam da bu noktada güçlü ile güçsüz arasındaki ilişki gündeme geliyor. Trafikte sürücüler arasında eşitlikçi bir ilişki kurulmadığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Psikopatın erkek olarak tariflenmesi işte bu noktada manidar. Dengesiz'in alttan alta vurguladığı gibi, günlük hayatın herhangi bir noktasında bile kadın erkek ilişkisinde bir dengesizlik olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Carl Ellsworth'un yazdığı senaryoda kimi inandırıcılık problemleri olsa da Derrick Borte yönetmenliği gayet iyi. Rachel'ın yaşadığı çaresizliği, yalnızlığı iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Ve onun ölmemek için ancak tek başına ve güçlü kalarak mücadele etmek zorunda olduğunu da...
Ama bu filmin sürprizi Russell Crowe'un tercihi. Sinemadaki o karizmatik kahraman personasını ters yüz eden bir yanı var oynadığı rolün. Açıkçası bir aktör için riskli bir durum bu. Crowe da bu riske girmiş. Onun bu kadar şeytanileşeceğini öngörmek oldukça zor. Ama tam bir cani olarak çıkıyor karşımıza. Caniliğinin, yaptığı kötülüğün bir nedeni yok. Ki tüm zamanların en kötü karakterleri listesi yapılsa üst sıralara girecek kadar da kötü.
Kıssadan hisse... Trafikte, nezaket kornası hayat kurtaracak kadar önemliymiş onu anlıyoruz.
İSTANBUL MODERN'DE VİŞEGRAD DÖRTLÜSÜ FİLMLERİ
Polonya, Çekya, Macaristan ve Slovakya... Vişegrad Dörtlüsü olarak bilinen bu ülkelerin filmleri Vişegrad Film Günleri kapsamında İstanbul Modern'de perşembe günü itibariyle gösterilmeye başlandı. Etkinlik 1 Kasım'a kadar devam edecek. Dokuz filmin yer aldığı etkinlik ortak coğrafya ve kültüre sahip dört ülkenin Holokost'tan komünizme paylaşılan tarihin izleri, geçmişten bugüne taşıdıkları düş ve düş kırıklıkları, günümüz toplumlarının sosyal gerçekçi karmaşası farklı dönem ve hikâyeler üzerinden anlatılıyor. Etkinlikte usta yönetmen Krzysztof Kieslowski'nin, Veronique'in İkili Yaşamı filminin restore edilmiş yeni kopyası yer alırken, Kaybedecek Bir Şey Yok, Lejyonlar, Eva Nova filmleri de ilk defa Türkiye'de gösterilecek.