Danimarkalı ahşap tasarımcısı Thomas Dam, 1959'da küçük kızına hediye etmek için tasarladığı troll bebeklerin gün gelip dünyanın en meşhur oyuncaklarından olacağını tahmin etmiyordu. Ama oldular, birkaç kuşak bu bebeklerle büyüdü. 2016 yılındaysa bu bebekler Troller filmiyle artık sinema yıldızına dönüştüler. Poppy'nin, arkadaşlarını yakalayıp yemek isteyen Berger'lara karşı verdiği mücadele Şirinler'in öyküsünü hatırlatmıyor değildi. Dört yıl sonra gelen ikinci film Troller Dünya Turu'nda ise troller çok başka sularda yüzüyor. Poppy'nin liderliğinde ormanın derinliklerinde yaşayan küçük sevimli bebekler, dünyada kendilerinden başka trollerin de varolduğunu öğreniyorlar. Aslında trollerin farklılığı sevdikleri müziklerden geliyor. Bütün troller vakti zamanında huzur içinde yaşarken, altı telin armonisi onlara yetmez olmuş. Her biri bir müzik türüne yoğunlaşmış ve bir tel alıp herkes kendi yoluna gitmiş. Böylece troller funk, country, tekno, klasik, pop ve rock olmak üzere altı farklı müzik türüne adanmış altı ayrı toplum olarak yaşamaya başlamışlar. Ve filmde Rock Trollü Kraliçesi Barb, tüm trolleri rockçı yaparak birleştirmek isteyince bizim Pop Trolleri kendileri dışında trollerin de olduğunu öğreniyor. Kraliçe Poppy de Kraliçe Barb'la arkadaş olacağını düşünerek onun yanına gidiyor. Dünya turu macerası da böylece başlıyor. İlk filmde yardımcı yönetmen olarak görev yapan Walt Dohrn'un yönettiği film, zamane dünyasının temel çıkmazlarından üzerine etkileyici bir hikaye koyuyor önümüze. Nedir bu çıkmazlar derseniz, gün geçtikçe artan, farklı olana tahammül edilmemesi ve onun ötekileştirilmesi ile güçlünün güçsüzü ezmeye çalışıp onu asimile etmeye çalışması. Müzik türleri, özellikle de pop ve rock arasındaki iflah olmaz mücadeleden epey beslenen film bir anlamda insanlığın gidişatının bir fotoğrafını çekip birlikte yaşamanın da reçetesini seyirciye sunuyor ve farklılığımız zenginliğimizdir, bu zenginlik de bizi biz yapandır demeye çalışıyor. Açıkçası ilk filme göre daha olgun ve hem çocukları hem de büyükleri hedefleyen bir yapım var karşımızda. Irkı, inancı, fikirleri, tercihleri farklı olsa da insanlığın her türlü durumda uyum içinde yaşamasının mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyor film. Şu zaman diliminde bir filmin bunu anlatması önemli elbet. Lakin acı olan dünyanın geldiği nokta. Çünkü filmin anlatmaya çalıştığı şey zaten yüzyıllardır bilinen bir gerçek. Ama işte bu gerçek bilinse de farklılıklarımızı birer çatışma nedeni olarak görme eğiliminden insanlık bir türlü vazgeçmiyor. Vazgeçmedikçe de dünya yaşanılabilir bir yer olmaktan günbegün çıkıyor. Troller Dünya Turu işte bunu hatırlatıyor.
Üçüncü Kıyamet
Francis Ford Coppola'nın, Joseph Conrad'ın Karanlığın Yüreği kitabından uyarladığı Kıyamet/Apocalypse Now, hem film olarak hem de çekim macerasıyla sinema tarihine geçen yapımlardan biri. 1979 yapımı film Vietnam Savaşı'nı anlatsa da asıl olarak, savaş gerçeğini, savaşın insan üzerindeki kötücül etkilerini beyazperdeye en iyi yansıtan yapımlar arasında. Fakat biz bir filmden bahsetsek bile artık elimizde üç film var. Şöyle ki: 1979 yapımı filmin ilk versiyonu 153 dakikadır. Kıyamet deyince de aklımıza bu versiyon gelir. Ama 2001 yılında yeni bir Kıyamet ortaya çıkarıldı. Yeniden kurgulanan, 1979 yapımı versiyonunda yer almayan 49 dakikalık sahnelerin eklendiği Apocalypse Now Redux adı verilen yeni versiyon Kıyamet'i biz, 2008 yılında İstanbul Film Festivali'nde izleyebilmiştik. Sinema yazarı arkadaşımız, rahmetli Cüneyt Cebenoyan'ın takdim ettiği film, 202 dakikaydı ve ilk versiyonla kıyaslandığında daha etkiliydi. Bu hafta sinemalarda Apocalypse Now Final Cut adıyla yepyeni bir Kıyamet var: Filmin 40. yılı nedeniyle yönetmeni Coppola'nın kurguladığı bu üçüncü versiyon Kıyamet, 180 dakika. Bir gerçek var, kurgusu değişse de filmler değerinden bir şey kaybetmiyor. Mesela Yol filmi. Yol'un da üç versiyonu var. Ama bir başyapıt olarak sinema tarihimizin ortasında duruyor.