Aydora, her haliyle popüler müziğe gökten düşen bir 'boyalı kuş'... "Kendimi bildim bileli içimde susmayan şarkılar var" diyen farklı, derin bir ses ve kişilik. İlk single'ı Delinin Zoru'nun çiçeği burnunda... Ama şimdiden sosyal medya müzik platformlarında şarkıya çektiği klibin izlenmesi 100 binleri geçti... Arabesk tınılı bir şarkı Delinin Zoru. Ama her halinden anlıyoruz ki, Aydora deneylere açık bir müzisyen. Bu da onun bir arabesk rock denemesi. Heybesinde cazdan rock'a, elektronik müzikten rap'a pek çok yeni şarkı olduğunu, önümüzdeki günlerde onları da paylaşacağını söylüyor. Sözlerinde derin mi derin anlamlar yüklü... Yer yer tasavvufa, insan olmanın erdemine, varoluşun sırlarına göz kırpan ama bunu göze sokmadan yapan bir şair naifliği var... Röportajımıza başlamadan söyleyelim. Kendisinin gerçek adı Seda. Müziğini ifade ederken kullandığı isim Aydora. 'Dora' Türkçe kökenli bir isim. 'zirve' anlamına geliyor. Çocukluğundan beri gökyüzüne meraklı olan müzisyen Ay ve dorayı birleştirip böyle bir isimde karar kılmış...
- Yolunuz müzikle nasıl kesişti, müziğe gelene kadar hayatın hangi duraklarından geçtiniz, nelerle uğraştınız, uğraşıyorsunuz?
- Kendimi bildim bileli, içimde hiç susmayan şarkılar ve çocukluğumdan beri yazdığım şiirler var; tüm bu işaretlere rağmen besteci ve yorumcu olarak bu serüvende yer almam gerektiğini biraz geç fark etmiş olabilirim. Yolum tiyatrodan, resimden ve eğitimcilikten geçti ve bir tiyatro oyunu için jenerik müziği hazırlarken, şarkı söylediğimde, yakın çevremden gelen güzel tepkiler sonucu, sesimi; şiir sandığım şarkılarımda kullanabileceğimi fark ettim. Demek ki kendinden kendine akan ırmakları keşfetmeli önce insan, sonra da onları denizle buluşturmalı. Benim denizim de dinleyicilerim oluyor.
- Delinin Zoru müzik dünyasına merhaba dediğiniz ilk şarkı, müzikal olarak arabesk tınılar işliyor. Arabeskle müzikal bağlantınızı ve bu esere nasıl sirayet ettiğini anlatır mısınız?
- Aslına bakarsanız arabesk, tarz olarak kendimi çok yakın hissettiğim ve çok sık dinlediğim bir müzik tarzı değil; bununla birlikte, bu topraklarda yaşayan her bir yürekte, yoğun duygularla kabaran bir damar olduğu gerçeği de yadsınamaz. Bazı acılar, bazı şekillere bürünmeyi kendisi istiyor ve bana, önce melodi olarak gelen bu ilham, benden öyle sözler istedi ki; şarkı, ister istemez arabeske evrildi. Şunu da belirtmek isterim ki bir gece şarkının, öylesine mırıldandığım vokal kaydını dinledikten sonra yeni duygular belirdi içimde ve şiir kısmını da o gece yazıp ekledim şarkıya ve şiirin tamamını çok uzun olacağı için alamadık, bu röportaja özel olarak şiirin geri kalan sözlerini de yazmak isterim: "Hayatta yalnız/Aşka adadım kendimi/ Yarattığın bu boşluk/Yok etti benliğimi/Gözyaşlarından bir sele/ Kurban ettim ben her şeyi/Bedelsiz aşk olmaz derler/Bilmem, kaç kişi ödedi?"
- Müziğinizden ve bu şarkıdan anlaşılıyor ki (bence Delinin Zoru bir arabesk rock deneyi), diğer eserlerinizde de bizi şaşırtıcı sürpriz deneyler bekliyor... Ne dersiniz?
- Bundan sonraki süreçte öncelikle müziği sakin tutarak, sözlerimi ön plana çıkaran bir yol izlemeyi planlıyorum. Bana göre önemli olan, anlamdır. Elbette bir şarkıyı dinlerken, melodik yapısı, akılda kalması da önemli... Şarkılarım birbirinden o kadar farklı ki kimisi, bu şarkım gibi arabesk öğeler barındırırken kimisinin içinde rap bölüm var, kimisi rock'n roll sound'a, kimisi elektronik müziğe yatkın... Bu kadar çeşit olunca ürettiklerimde, ben de nasıl bir sırayla, nasıl bir yol izlemeliyim diye zaman zaman kararsız kalıyorum ancak inanıyorum ki hepsinin sırası gelir. Etkilendiğim örneklere gelecek olursak, doğu-batı ezgili karışık sentezler ya da elektronik müzikle iç içe geçmiş oryantal ezgiler bana çekici geliyor; bununla birlikte akustik hiçbir zaman geçerliliğini yitirmedi, bazı şarkıların stüdyo kaydındansa canlı performans akustik versiyonlarını dinlemeyi tercih ediyorum. Rock, metal, rap, klasik müzik, grunge, pop, country, soul, chill out, soundtrack, yerli/yabancı aklınıza ne gelirse tüketebilen bir dinleyiciyim.
ÖYLE BİR MÜHÜRDÜR Kİ BU SİLİNMEZ...
- "Öyle bir zoru var ki deliliğimin, söylesem olur akla zarar" diyorsunuz. Delilik ve aşk arasında nasıl bir köprü ya da geçiş turnikesi var sizce? Aşk beşeri ve ilahi diye ayrılıyor mu? Kesişim kümeleri yok mu?
- Aşk, bir kendinden geçiş ve aklı gideriştir; aynı zamanda yürek ister ama onu da elinizden alıp "yaşa" der size... Aşkın hiçbir türü rasyonel değildir; bu yüzden aşk, delilikle kol kola yürür. Günümüzde yaşanan sevgilerde, ilahi bir taraf aradım ama göremedim. Böyle olunca beşeri ve ilahi aşk ayrıdır diyesi geliyor insanın ancak aşk, bir ve tek kaynaktan doğan, ilahi bir lütuftur özünde. Beşeri aşka, aşk değildir demek insafsızlıktır. Aşkın her türlüsü, birdir ve bütündür; sadece, beşeri ve ilahi aşkı kesiştirecek küme çok kıymetlidir ve herkesin harcı değildir; bu küme, içine alabileceği, yanık bir çift yürek ister... Bu durumda sanırım, yaşanan ve "aşk" diye adlandırılan bazı durumlar, ya heves ya beğeni ya da sevginin bir çeşidi olabilir... Bunlar geçer, değişir, dönüşür ama aşk, öyle bir mühürdür ki silinmez.
FANİ OLAN EKSİKTİR
- Şarkının sözleri ve sonunda seslendirdiğiniz şiirin çok derin ve katmanlı çağrışımları var. Genel bakışta klasik bir aşk şarkısı gibi dursa da "Sevilmez öyle fani olan" gibi tasavvufa meyleden sözleriniz var. Bu konuda neler söylersiniz? Sizce fani olana aşırı meyletmemiz insan olarak bizden neler götürüyor?
- Bu güzel soru için size ayrıca teşekkür etmek isterim. Öncelikle, şarkı genel olarak dünyevi bir aşkın, ardında bıraktığı hayal kırıklığı ve yokluk hissini anlatıyor; bu tespitiniz çok doğru ancak sonradan, tasavvufla buluşması da insanı yormayacak, üzmeyecek, ruhu incitmeyecek bir makama seslenmesini ifade ediyor. Diğer sorunuza gelecek olursam; fani olana meyletmek, insanı içten içe yok eder çünkü fani olan eksiktir ve eksiğe eksiği katarsak yine eksik kalır. Gerçek anlamda 'var olan'la olmak ise insanı var eder ve kişinin tamamlanmasına yardımcı olur.
KENDİMİZE YANLIŞ YERDEN BAKIYORUZ
Sanırım dışımızda bizi baskılayan durumlardan daha tehlikeli olan, iç kalıplara sahibiz ve maalesef kendimize yanlış yerden bakıyoruz; kendimizi tanımaya vakit ayırmıyoruz veya daha da kötüsü, başkalarının bizi değerlendirdiği veya görmek istediği gibi olduğumuzu zannediyoruz. Ancak tüm bu yanılgıların dışına çıktığımızda, gerçek anlamda var olabiliyoruz.