Tatlı Kaçıklar, Ayrılsak da Beraberiz, Yarım Elma... Türk dizi tarihinin kült komedi dizilerinden aşinayız Janset'e... Bir süredir de tiyatro yaptığını biliyoruz. Uzun yıllardır otizm konusunda da ciddi çalışmalar yapıyor. Bu konuda farkındalığı artırmak için uğraşıyor. Kendisi aynı zamanda, Türkiye'nin dünya çapında bilinen metal grubu Pentagram'dan Tarkan Gözüyük'le birlikte, yaklaşık çeyrek asırdır. Bu yanıyla Türk metalcilerinin 'fahri yengesi' sayılır dersek kızmaz bize herhalde... Her haliyle saygımız sonsuz kendisine. Daha önce oynadığı filmler için şarkılar seslendiren Janset bu kez, bir single'la çıktı karşımıza. Yakın dönemde kaybettiğimiz, müzisyen, yazar, çevirmen, ressam, çok yönlü sanat insanı Turgut Berkes'in İçimizdeki Dünya şarkısına yaptığı cover'la... Sakin, derinden bir vokal, derin sözler... Janset'le müziği ve hayatın her yönünü konuştuk.
- Janset Hanım öncelikle tebrik ederim. Benim en sevdiğim Turgut Berkes şarkılarından biriydi İçimizdeki Dünya... Çok güzel yorumlamışsınız... Sesinizde incecik bir tını, rahatlatıcı sakin bir tavır var? Sizin için ne ifade ediyordu, sözel ve müzikal olarak bu şarkı?
- Ben de öncelikle teşekkür ederim, beğenmenize çok sevindim. Kara Kutu, çok sevgili dostum Turgut Berkes'in 2000 yılında yayınlanan albümü. Tarkan Gözübüyük ile zaman buldukça takıldığımız müzik projemiz için istedik İçimizdeki Dünya şarkısını yapmayı. Turgut'a sormuştuk, o da onay vermişti ama şarkının bu şekilde ters köşe olacağını hiç tahmin etmiyordu, ben de etmiyordum. Bu düzenlemeye Tarkan karar verdi. Ben daha sert bir vokal ile söylerim diye hayal etmiştim ama bu yumuşaklıkta söylememi istediğinde önce şaşırsam da sonra çok sevdim. Konuşma tonumda, yumuş yumuş söylememi istedi, Ben de direktörüm ne dediyse onu yaptım. Sevgili dostum Hale Utangaç da üstüne o sakin ve huzurlu sesiyle geri vokal yapınca tam kıvamında oldu.
- Turgut Berkes müzik camiasının ve müziği yakından takip edenlerin çok iyi bildiği bir isim. Zaten kendisinin de öyle çok popüler zirvelerde gözü yoktu. Dostluğunuzdan, Berkes'ten bahseder misiniz?
- Ansiklopedimizdi Turgut Berkes. Şaka değil, tuvalete dahi elinde ansiklopedi ile girerdi. Animasyon okumuş. Ana dilinden daha iyi bilirdi İngilizceyi. Bir kitabı sırf çok sevdiği için çevirdiği de olurdu. Ressamdı aynı zamanda. Çok iyi bir söz yazarıydı. Bu arada hâlâ ondan -di'li geçmiş zaman ile bahsediyor olmaya alışmamışım... Ve çok iyi bir müzik insanıydı. Ne mutlu bize ki yollarımız kesişmiş ve ne mutlu bana ki İçimizdeki Dünya'yı o da dinleyebildi. Eminim şarkıyı yayımladığımızda "Oh be nihayet" demiştir. Çünkü biz şarkıyı yapalı yaklaşık 11 yıl oluyor. "Neden daha önce değil?" diye soracak olursanız; her ne kadar Tarkan bir müzisyen olsa ve elimin altında diye düşünülse de, benim durumum daha ziyade okul müdürünün kızı olmak gibi. Öncelikli işler sıralamasında benimki hep "Nasıl olsa yaparız" diye ötelenen oldu. Kısmet bugüneymiş. Her ne zaman oluyorsa o zaman doğrudur, diyorum.
- Otizm konusunda farklı çalışmalarda isminize rastlıyoruz. Hatta sosyal medyada da bu konuda farkındalık için çaba harcadığınızı görüyoruz. Bu çalışmaların hikayesi nedir sizde?
- Kısaca nasıl anlatırım bilmiyorum, deneyeceğim. Sevgili dostum Sedef Erken ve Ogün Sanlısoy'un çocukarı Ozan doğduktan sonraki yıllarda tanı konduğunda duydum ben ilk defa otizm kelimesini. Ve öğrendikçe gördük ki çevremiz ve hatta ilgililer de çok bilgili ve de ilgili değil bu konuda. "N'apıcaz bacım, benimle gelir misin?" diye sordu Sedef, "Ne zaman, nerede gerekiyorsam bacım" dedim ve el ele tutuşup ilgili her yere gittik. Öğrendikçe de konunun ne kadar sahipsiz olduğunu gördük. Kaç kere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na gittik hatırlamıyorum. Kamu spotları çektik, seslerini duyurmaya çalıştık. Hâlâ çalışıyoruz.
- Ayrıca otizmin, otizmli insanların 'içlerindeki dünya' ve dış dünyada yer alma mücadeleleri için neler söylersiniz?
- Aslında ivedilikle hepimizin, çocuklarımıza her insanın aynı güzellikte olduğunu ve sevgiyi öğretmesi gerekiyor. Otizmli bir birey gördüğünde mesela mümkünse rahatsız etmeyecek sakinlikte, pozitif enerji yayarak yoluna devam edebilirsin. Kendi dünyası ile dış dünya arasındaki uyumsuzluk yeterince zor iken ve kendine has hayatı öğrenmeye çabalarken, neden üstüne kendi yükümüzü de yüklediğimizi hiç anlamıyorum mesela.
Üzerine kumaş geçirmekle insan olunmuyor
- Yine şarkıdan yola çıkarak sorayım: Nasıl bir iç dünyanız var? Hayat maceranıza baktığınızda yaşadıklarınızın size, ruhunuza neler kattığını görüyorsunuz? Hangi dersler alındı, hangi sorular cevaplandı, hangileri cevapsız kaldı?
- Cevabı uzun kısa sorular. Hmmm..."Dört duvar, bir ayna, gelmiyor alışmaya..." diyor üstat şarkıda. Ne güzel özet. Yaşamayı çok sevdiğimi anladım. İnsan olmanın; üzerine kumaş geçirmek ve iki ayak üzerinde yürümek olmadığını ve göründüğünden daha zor olduğunu öğrendim. İnsanların, her ne sebeple olursa olsun, birbirini birbirinden ayrıştırma hakkı görmesindeki kibri hâlâ hiç anlamıyorum. Sevmek kelimesinin ne kadar derin olduğunu ve içini saygı, özveri, anlayış, empati, şefkat, vefa, güven, aşk, sabır, hoşgörü, nezaket, neşe, keyif, coşku, muhabbet ile dolduramadığın sevginin sevgi değil cehalet olduğunu öğrendim. Severek yaptığım her şeyin sevgiyle bana geri döndüğünü gördüm. Öğrenmenin ve üretmenin ne kadar zevkli olduğunu deneyimliyorum. Kendi çamurunda boğuşmak isteyen insanlardan uzak, kendime ait bir dünya kurabileceğimi öğrendim.
- Peki, o dünyayı korumak için neler yapıyorsunuz?
- Onu temiz tutmak için sabır, emek ve sevgi göstermem gerektiğini öğrendim. Aynı anda bir çok duygunun yaşanabileceğini öğrendim. Hayatla kavga etmemeyi, onunla birlikte süzülmeyi öğrendim. Zamanın benim hızımda akmadığını, ben ne kadar acele etsem de her şeyin olması gereken bir zamanı olduğunu, beklemenin erdemini, üşenmemenin keyfini, yeri geldiğinde istemediğin hiçbir şey yapmamanın özgürlüğünü, önce kendi hatırımı sormayı ve sevmeyi öğrendim. Uygulama kısmında nasıl gidiyorum ona ilerde bakacağız. Bir de tüm heyecanı, acısı, tatlısı ve güzelliğine rağmen, bir gün öleceğimi biliyor olmamın içimi çok rahatlattığını fark ettim.