Minyatür gözden düşmüş bir sanat formu mu? Yalnızca tarihsel bir nesne olarak görmek ne kadar doğru? Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde açılan Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür başlıklı sergi öncelikle bu soruları soruyor sonra da minyatürü eşsiz bir sanat formu olarak ele almanın, onun potansiyelini ortaya çıkarmanın hâlâ mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bu perspektiften bakınca, işin aslı karşımızda iddialı bir sergi olduğunu görüyorsunuz...
Başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere İran'dan, Hindistan'a kadar geniş bir coğrafyada yüzyıllardır gözde bir sanat formu olarak varlık gösteren minyatür sanatı, Rönesans'la birlikte özellikle Batı sanat dünyasının estetik düzlemde tek merkezli perspektif algısını kabul etmesiyle, 18. yüzyıldan itibaren gözden düşmeye başlıyor. Ve gelinen noktada, uzunca bir dönemdir, geleneksel bir sanat formu olarak kabul ediliyor.
ALTI ÜLKE 14 SANATÇI
Pera Müzesi'ndeki sergi işte minyatürün bu makus talihini kabul etmiyor. Altı ülkeden 14 sanatçının (Hamra Abbas, Rashad Alakbarov, Halil Altındere, Dana Awartani, Fereydoun Ave, CANAN, Noor Ali Chagani, Cansu Çakar, Hayv Kahraman, Imran Qureshi, Nilima Sheikh, Shahpour Pouyan, Shahzia Sikander ve Saira Wasim) yaklaşık 40'tan fazla eserinin yer aldığı sergi, ezber bozan eserlerle minyatüre olan bakış açımızı tekrar gözden geçirmeye davet ediyor bizleri.
Sergide Halil Altındere'nin Tesla to the Moon adlı eseriyle nasıl ezberleri bozduğunu anlatalım. Klasik minyatür estetiğiyle 16. yüzyılda Tophane sırtlarındaki Osmanlı Rasathanesi'ndeki bilim insanlarını, uzayı gözetlerken görüyoruz. Ay üzerinde, birkaç yıl önce uzaya fırlattılan Tesla otomobili var. Farklı zamanlardan iki kesit, aynı resim içerisinde. Altındere "Yüzyıllardır, her uygarlıktan, toplumdan insanlar uzayı gözlemliyor. Fakat uzayla ilgilenmek sanki bugüne ait bir şeymiş gibi düşünülüyor. Oysa değil. Aynı düzlemde farklı zamanları anlatma konusunda minyatür olanak tanıyor. Bu olanağı kullandım" diyor. Altındere, bu hamlesiyle minyatüre biçilen geleneksel sanat formu anlayışıyla ilgili ezberi bozuyor. Bir sanat formu olarak işlevselliğini ortaya koyuyor.
Genç sanatçı Cansu Çakar'ın Tak Tak Tak Gırç Gırç Gırç Tak Tak Gırç Gırç adlı eseri... Sanatçı, Tarihi Yarımada diyerek biraz da turistik bir anlam yüklediğimiz, İstanbul'un en gözde yeri Suriçi'ni, eskilerin deyişi ile Nef'i İstanbul'u ele alıyor. İstanbul'un betonla imtihanını, tarihe, tarihi eser olarak kabul görülen yapılara olan yaklaşımımızı, minyatür estetiğini kullanarak çizdiği bir haritayla gösteriyor. Bugüne ait meseleler ama estetik geçmişten. Minyatürün perspektifi çeşitlendiren olanağını kullanarak meseleye farklı şekillerde bakma imkanı sunuyor.
Pandemi günlerinde böylesi iddialı bir sergiyi gezmek için yeterince vakit var... Yeni normal kurallarına uygun bir şekilde açıldıktan sonra günde ortalama 100-150 kişinin ziyaret ettiği Pera Müzesi'ndeki sergi 17 Ocak'a kadar açık kalacak. Bu sergi ilginizi çektiyse çıkışta İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'ndeki Hafıza-i Beşer: Osmanlı Yazmalarından Hikayeler sergisini de tavsiye ederim.
ÖRENDE SELFIE ÇEKMEK
Yine Sultanın Drone'lu Cüllus Töreni adlı minyatüründe de Altındere geçmiş ile bugünü aynı düzlemde buluşturuyor. Atıfta bulunduğu, saray ressamı Kapıdağlı Konstantin'in minyatür estetiği ile 1789 yılında yaptığı Sultan 3. Selim'in Bayram Merâsimi adlı tablosu. Altındere tabloya, selfie çeken paşalar ve Fatih Sultan Mehmed resmini drone ile uçuran birini yerleştirmiş. İddalı törenler her dönem oluyor. Ama bir törende drone kullanmak, selfie çekmek bugüne ait bir durum. Altındere estetik ve konuyu geçmişten seçerek düne, bugünün kültürel alışkanlıklarını dahil ediyor. Bir anlamda geçmiş ve bugün arasında kültürel bir ilişki kuruyor.
KÜLTÜREL BİR BİRİKİM
Serginin küratörleri Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara'nın tespit ettiği gibi "Minyatür Doğu-Batı, modern-modern öncesi gibi ikiliklerin ötesini ve sanatlar arasındaki geçişlilikleri düşünmek için tarihsel ve kültürel birikime sahip verimli bir envanter sunuyor.
"Hem bu envanteri hem de minyatürün olanaklarını günümüz sanat anlayışı içinde ortaya koymak önemli. Minyatür sanat formu olmanın ötesinde bir dil ve üslup da aynı zamanda. Bu üslup meselesi bizi Doğu-Batı ikiliğine götürebilir. Lakin günümüz dünyası hem bu tür ikiliklerde hem de bir meseleyi ele alırken zaman ve kültürel geçişliliği, farklı şekillerde bakmayı zorunlu kılıyor.
Sergi günümüz sanat dünyasının çok merkezli, çok katmanlı olmasını da düşünerek, tek sesliliğe, tek merkezli anlayışa biraz da meydan okuyor bu haliyle. Sanatçılar da bu meydan okumaya işleriyle katkı sunuyor. Ki, Tüzünoğlu'nun dediğine göre sanatçıların ortak noktası da "Heykelden videoya, fotoğraftan yerleştirmeye çeşitli yöntemler ile minyatürü yüzyıllar boyunca ikamet ettiği kitaplardan çıkarıp boyutlandırmak ve bu pratiğin günümüz dünyasında nasıl yaşayabileceğinin araştırmak."
Yani hepsi; minyatürü, günümüz tabiriyle söylersek güncellemenin yollarını arıyor ve minyatürün potansiyelini ortaya çıkarmayı hedefliyor.