Uzun bir süredir ABD'de yaşayan, Türkçe rock'ın başarılı şarkıcı ve şarkı yazarlarından Demir Demirkan Hayat Nedir adını verdiği bir single'la ve ona çektiği bir kliple sevenlerinin karşısında yeninden... Şarkı, Demirkan'ın Pentagram grubuyla birlikte çaldığı metal günlerine selam çakan bir sertlikte... Sözler de bir hayli derin. Hayatı, varoluşu sorguluyor Demirkan şarkıda... Aslında çeşitli sebeplerden piyasaya sürmediği yaklaşık 14 yaşında bir şarkı. Demirkan'la hem şarkının hikayesini hem hayatı, hem de ABD günlerini konuştuk...
- Hayat Nedir çok derin bir şarkı... Öncelikle hikayesini dinlemek isterim sizden. 2006'ya gidiyor yapılış süreci... O süreci anlatır mısınız?
- Parçanın melodisi ve sözleri çıkmadan önce grupça müzikal bir konsept oluşturduk. Ana çerçeveyi oluşturduktan sonra yazmaya başladık ve altyapıyı kaydettik. Üzerine önce melodiyi yazıp sonra da sözlerini yazdım. Daha sonra da final kayıtları yapıp, miks ve mastering'i tamamlayıp prodüksiyonu sonlandırdım.
- Şarkıda "Ölen bilir, hayat nedir" diyorsunuz... Gerçekten de hayatı kavramak için ölmek mi gerekiyor? Bu biraz bana sufilerin "Ölmeden önce ölünüz" felsefesini hatırlattı. Yani bu dünyada da dünyevi olmaktan vazgeçmek bir tür uyanışa vesile oluyor mu? Kendi hayatınızda nasıl bir karşılığı var bu düşüncenin?
- Tam olarak belirttiğiniz gibi. Aslında çok da sevindim "ölmeden ölmek"in ne demek olduğuna aşina olduğunuz için. Tabii ki fiziksel ölümden bahsetmiyorum şarkıda çünkü gerçekten o zaman hayatın ne olduğunu bilip bilmemek bir şey değiştirmez, hatta o kapıdan geçtikten sonra bunu kavrayacak bir idrak olup olmayacağı bile bilinmiyor. Bilinç hayattayken, algı ve farkındalık yüzde 100 odaklanmışken benlik dışına çıkmayı başarınca 'ben'in filtre ve şablonlarından arınmış bir varoluş algısı ortaya çıkar. Bundan bahsediyorum şarkıda.
-Hayat Nedir açıkçası, bir 90'lar metalcisi olarak benim çok beğendiğim bir iş oldu. Epeyce sert bir şarkı. Metal içinizden, ruhunuzdan hiç silinmeyecek gibi... Ne dersiniz?
- Silinmesin zaten! Eskiden rock özgürlüğün müziğiydi, sonraları o da fazlasıyla ticarileşti. Metal ve bazı alt tarzları da az biraz o yolda gitse de bu tayfa hâlâ bu kaleyi başarıyla savunmaya devam ediyor. Bu da beni çok mutlu ediyor.
- Hep 30'lar, 40'lar bize ne öğretti diye konuşuruz. 50 yaşınıza iki kala hayata nasıl bakıyorsunuz? Hayat size neler öğretti?
- Bir anı bile farkında olmadan geçirmenin büyük bir kayıp olduğunu...
- Biraz ABD'deki hayatınızdan bahseder misiniz? Nasıl geçiyor günler orada. Bu salgın günlerini nasıl atlattınız, atlatıyorsunuz ailece? Bu dönem size hayat ve insan adına neler düşündürdü?
- Evde kalma sürecinde Deli Hayaller adlı bir parça yazdım ve dinleyicilerim ile bir klip oluşturduk. Sonrasında bulunduğumuz eyalet yavaş yavaş açılmaya başladı. Ben böyle bir pandeminin çok sistemli, ileri, metodik geçinen ülke ve liderleri tarafından berbat yönetildiğini düşünüyorum. Bunun üzerine internetteki ve medyadaki bilgi kirliliği, virüs korkusunun politize edilip ülkelerin iç ve dış siyasetinde koz olarak kullanılması, 'medeni' dediğimiz dünya toplumunun aslında derme çatma, temelsiz ve yönsüz bir yapısızlık olduğunu kanıtladı.
- ABD'de insanların salgın sürecinde sağlık sisteminin zorluklarından dolayı (ücretli olması vs.) zorlandığını okuyoruz, izliyoruz. Türkiye ile kıyaslayınca ABD'deki sağlık sistemi oradan ve buradan nasıl görünüyor?
- Buradaki sağlık sistemi çok hantal ve çarpık. Ülkemizdeki sağlık sistemi buradakine göre çok daha hızlı ve doğru çalışıyor. Teknolojik ve ekonomik olarak ilerlemiş olmak toplumsal sistemlerin kusursuz ve ileri olduğuna dair bir işaret değil. Türkiye, Küba ve İsrail gibi ülkelerin sağlık sistemleri, tedavi süreçleri çok daha başarılı ve hızlı buraya göre.
ÜLKEMDEKİ GERÇEK İNSAN İLİŞKİLERİNİ ÖZLÜYORUM
- Uzun süre yurt dışında yaşayınca insan Türkiye'nin, memleketin en çok nelerini özlüyor?
- Samimiyetsizlik ve çıkarcılık özellikle bu kaotik neo-kapitalizmin varoluş biçimi olmuş. İnsan ruhunu un ufak ezen, yaratıcılığı bitiren, işlevselliği ve pratikliği felç eden bir çoğunluk var. Henüz Türkiye bu saydıklarım ile bir doygunluğa ulaşmadı. Alışık olduğumuz ve gerçek insani değerler toplumun içinde hâlâ mevcut. Her ne kadar popülizm normalleştirilmiş olsa da hâlâ direnen o gerçek ilişkilere özlem duyuyorum.
- Standart belki ama cevapları bereketi olabilecek sorular bunlar da...
En büyük pişmanlığınız nedir, var mı? İyi ki bu kararı vermişim dediğiniz neler var?
- Uzunca bir süre düşlediğim hayata sadece çok çalışarak ulaşabileceğime inanıyordum. O geçen yıllar için pişmanım. Çalışmak şart ama o gerçekliğe ulaşıp onu yasamak için ilk şart o hayalin sorumluluğunu almaya cüret etmek olduğunu anladım. Aslında bir saniye... Tam olarak pişman olmadığımı fark ettim bunu söylerken çünkü en azından o süreç bu hatamı idrak etmemi sağlamış. (Gülüyor)