Ressam Fahrelnissa Zeid'in Triton Ahtapotu eseri, sanatçının üç yıl önce Tate Modern'de açılan retrospektif sergisinin önemli resimlerinden biriydi. Şimdi yeniden İstanbul Modern'in duvarlarında. Yanındaysa Erol Akyavaş'ın Padişahların Zaferi 2 adlı çalışması var. Ki bu serinin ilk eseri Padişahların Zaferi 1 ise İstanbul Modern Genel Direktörü Levent Çalıkoğlu'ndan öğrendiğim kadarıyla MoMA'nın koleksiyonunda bulunuyormuş. Sırf bu iki resim bile İstanbul Modern'de yenilenen koleksiyon sergilerinin iddiasını ortaya koyuyor. Çalıkoğlu bu sergilerin müjdesini, yeni normal sürecinde müzelerle ilgili yaptığım turda vermişti. Günler sonra yine sergi için buluştuk. Geçen hafta açılan sergilerden üçüncü kattakinin iddialı olması bir yana, yakın dönem sanat tarihimizde bizi bir yolculuğa çıkarması açısından da önemli. 1950'lerden 1990'lara kadar soyut ve figüratif resmin memleketimizde nasıl bir seyir izlediğini, bu seyir sırasında sanatçıların nelerden etkilendiğini anlamamızı sağlıyor bu koleksiyon sergisi.
SOYUTUN İÇİNDEKİ ANADOLU
Çalıkoğlu "Zeid, Erol Akyavaş, Nejad Melih Devrim, 1950'lerde Anadolu'nun kültürel birikimini kullanma eğilimi içerisine giriyorlar. Mesela Zeid'in Triton Ahtapotu'nda bu topraklardaki vitray ve mozaik kullanımının yansımalarını görebilirsiniz. Keza Akyavaş İslami düşünce geleneğini tasavvufi bir yönelimle çalışmalarına aktarmasıyla bilinir ve 1959 tarihli Padişahların Zaferi 2 de onun bu anlamda önemli işleri arasındadır" diyor. Yani "Soyut resim geleneğimizin içinde bu toprakların kültürel zenginliğinin nasıl işlediğini net bir şekilde görüyoruz bu sergide" diyorum. "Aynen" diyor. Sadece ressamlarda değil soyut anlayış heykelde de o dönem kendini gösteriyor. Kuzgun Acar'ın İstanbul Modern'in koleksiyonundaki eseri de soyut anlayışın o dönem heykelde nasıl kendini gösterdiğini anlamamızı sağlıyor.
ÇORUM VE BEDRİ RAHMİ
Sergide figüratif resmin seyri Cihat Burak'ın Şairin Ölümü resmi ile başlıyor. Çalıkoğlu "1950'lerden sonra ressamlar, güncel ya da toplumsal olayları tuvallerine yansıtıyorlar. Nazım Hikmet, Burak'ın yakın arkadaşı. Burak, Nazım'ın yaşadıklarını böyle resmetmiş o tarihlerde" diyor. Burak'ın hemen yanında Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun Han Kahvesi resmi bulunuyor. Çalıkoğlu Eyüpoğlu'nun o dönem yurt gezileri kapsamında Çorum'a gittiğini ve bu resmi de oradaki deneyimleri ile çizdiğini anlatıyor: "Soyut eserler ortaya koyan ressamlar o yıllarda nasıl Anadolu'yu keşfediyorsa, figüratif anlayıştaki ressamlar da yine Anadolu'nun kültürel zenginliğini kendi özgün dünyaları içerisinde eserlerine yansıtıyorlar. Sıradan insanları resmediyorlar, Anadolu'nun folklorik özelliklerini resimlerinde kullanıyorlar." Yine Orhan Peker'in Balıklı Çocuk ve Kediler resmi de o yıllarda günlük hayat içerisinde sıradan insanların ve lirik bir anın ressamların ilgi alanına nasıl girebildiğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
TOPRAK ANA VE ETKİLERİ
Sanatın toplumsal bir işlevi olduğunu düşünen sanatçılardan olan Neşet Günal'ın Toprak Adam'ı serginin tam ortasında tüm heybetiyle duruyor. Akademik anlayışın önemli temsilcilerinden biri olan Günal'ın üç öğrencisi Komet, Neşe Erdok ve Mehmet Güleryüz'ün resimleri de Toprak Adam'dan sonra sergileniyor. Çalıkoğlu "Günal'ın bu üç isim üzerinde ciddi etkisi olmuştur. Ve bu isimler 70'lerde yeni bir figürasyon hareketinin öncüleridir. Toprak Adam ikonik bir eser, lakin Komet'in kırsaldan kente gelen ama kentleşemiş insanları anlattığı resmi ya da Neşe Erdok'un Konfeksiyon İşçisi eseri o dönem ressamların yaşadıkları dünyayı nasıl algılayıp eserlerine yansıttıklarının da göstergesi. Belki çizgi olarak Günal'dan farklılar ama sanat anlayışları o dönem benzeşiyor" diyor.
BİR GÜNDE YAPILAN RESİM: AVCI
Keza Mehmet Güleryüz'ün Denizci ile Avcı adlı eserleri de bir anlamda Günal'ın anlayışına karşı yenilikçi bir yaklaşım olarak ortaya çıkıyor. Burada ilginç bir ayrıntı veriyor Çalıkoğlu. Avcı'yı Güleryüz bir günde çizmiş. Çalıkoğlu "Bir anlamda resim yapmak performans haline de geliyor" diyor. Sonrasında Ömer Uluç'un, Balkan Naci İslimyeli'nin ve Tomur Atagök'ün eserleri var. Figürlerin keskin çizgilerden uzaklaştığı artık tuvalin dışına çıktığı eserler onlarınki. Tomur Atagök, Binbir Yüzlü Madonna'da tuval yerine metal üzerine resim yapıyor. Çalıkoğlu "1980'lerde modern anlayış yerini çağdaş sanata bırakmaya başlıyor. Bunun yansımalarını görüyoruz işlerde" diyor. Sergide, bir duvarda figüratif resim, soyut resim nereden nereye gelmiş görüyorsunuz. Çalıkoğlu "Müzelerin koleksiyonlarının bir işlevi de aslında tematik bir bütünlük içinde yeni sergilerle eserlerin yeniden okunmasını sağlamak. Bu sergide ikonik önemli eserler var ama dediğin gibi hem soyut hem de figüratif anlayışın krolonojik olarak Türkiye'de nasıl geliştiğini anlatmak istedik" diyor. Sanat tarihimizde önemli bir yolculuğa çıkmak ister ve yıldızlar karması diyebileceğim ressamların işlerini belli bir bağlamda görmek isterseniz İstanbul Modern'e uğrayın derim...
DOĞA BİZE NELER SÖYLÜYOR?
İstanbul Modern'in ikinci katındaki koleksiyon sergisi ise doğaya odaklanıyor. Çağdaş sanat dünyasının doğa ve çevre üzerinden şekillenen farklı yapıtları yer alıyor sergide. Resim, heykel, video, yerleştirme, fotoğraf gibi farklı disiplinlerde doğa kültürünün izini süren, çevre sorunlarına duyarlı sanatçıların yakın dönemde ürettiği çalışmaların bulunduğu sergi Jennifer Steinkamp'ın doğanın kendi döngüsünü anlattığı eseri karşılıyor sizi. Canan Tolon'un, Alper Aydın'ın, Tayfun Erdoğdu'nun, Ahmet Elhan'ın, Haluk Akakçe'nin ve Ergin Çavuşoğlu'nun da aralarında bulunduğu sanatçıların eserleri var sergide. Kimi doğanın izini sürmüş, kimi doğanın ritmini anlamaya çalışmış. Kimi çevre meselesinin ne kadar hayati olduğunu göstermek istemiş. Kimi de doğa algımızı sorguluyor.