Ayhancan Güven son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız genç ve başarılı bir otomobil yarışçısı. Türkiye'nin en başarılı motor sporları pilotlarından biri olarak gösterilen Red Bull sporcusu Güven son olarak dünyanın en önemli dayanıklılık yarışlarından biri olarak değerlendirilen Sanal Le Mans 24 Saat yarışında şampiyon oldu. Güven'in kupa ve madalya koleksiyonu arasında daha birçok Türkiye ve dünya şampiyonlukları da mevcut. Bu başarılı hikayenin başlangıcında ise sevgi ve inanç dolu bir baba-oğul hikayesi bulunuyor. Ayhancan yarış pilotu olan babası Hakan Güven sayesinde henüz çok küçük yaşlarda motor sporuna başlıyor ve bu da devamında şampiyonluklarla dolu bir hikaye yazılmasını sağlıyor. Biz de baba-oğulla bu hikayeyi konuştuk. Birbirlerinden neler öğrendiler, iki yarış pilotu olarak nasıl vakit geçiriyorlar, ne gibi zorluklar yaşadılar hepsinden bahsettik.
- Hakan Bey, Ayhancan henüz bir çocukken direksiyonun başına ilk geçtiği an, neler hissettiniz?
- Hakan Güven: Ben de bir otomobil yarışçısı olduğum için Ayhancan çok küçük yaşta ilk kez direksiyona simülasyonda oturdu. Ayhancan kendi araç kullanıyormuş gibi direksiyon başına geçtiği bir kurguydu bu. O anda ne hissettiğimi tam hatırlamıyorum ama onun da benim gibi hatta benden daha başarılı bir yarış pilotu olmasını istediğimi hatırlıyorum.
- Ayhancan'ın motor sporlarında başarılı olabileceğini ilk ne zaman düşünmeye başladınız?
- H.G: İlk andan beri düşünüyordum. Tabii uluslararası arenada bu kadar başarılı olacağını
sadece hayal edebiliyordum. Ama bir taraftan da Ayhacan'ı, kendisinden yaş olarak büyük, kilometre olarak tecrübeli rakipler karşısındaki derecelerini hep karşılaştırdım. Ve bu kıyaslamalarda Ayhancan yurt dışındaki bu rakipleriyle mücadele edebileceğini gösterdi.
- Bu yolculukta karşınıza ne gibi engeller, zorluklar çıktı?
- Ayhancan Güven: Kariyerimin ilk bölümünde engeller ve zorluklar çok fazlaydı. Bu engellerle babam biraz daha fazla yüzleşmek durumunda kaldı. Türkiye'de sporun çok fazla desteklenmemesi ve ilgi görmemesinden kaynaklı zorluklar yaşadık. Yine yurt dışına ilk çıktığımızda büyük zorluklar yaşadık. Sonrasında yurt dışında tutunabilmek de ayrı bir zorluktu. Ama bunları göğüslemeyi başardık.
- Ayhancan, kariyerin boyunca babandan aldığın en unutamadığın tavsiye ne oldu?
- A.G: Buna spesifik bir cevap vermek çok zor. Tabii ki sürüş tekniği olarak çok fazla tavsiye aldım babamdan. Pist dışı olarak baktığımda da babam bana hep şunu söylerdi: İnsanlar denizdeki fırtınaya değil kaptanın gemiyi kıyıya ulaştırıp ulaştıramadığına bakar. Bu söz benim için her zaman yol gösterici oldu.
- Hakan Bey bazen babalar da çocuklarından bir şeyler öğrenir, Ayhancan size bir şeyler öğretti mi?
- H.G: Ayhancan olaylara soğukkanlı yaklaşan bir karakter. Ben her olaya motor sporları çerçevesinden bakıyorum. Ama o daha genel bir çerçeveden ve daha çok yönlü bakabiliyor. Sanırım bu konuda benim de perspektifimi genişletti onun bu yaklaşımı.
- Baba-oğul olarak birlikte yapmaktan en çok keyif aldığınız aktiviteler nelerdir?
- A.G: Bizim babamla geçirdiğimiz sürenin yüzde 90'ı yarış konuşmakla geçiyor. Beraber simülasyonda antrenman yapıyoruz. Hatta yarışıyoruz. Yani biz babamla birlikteyken yapmayı en sevdiğimiz şeyler yarış konuşmak, yarış yapmak, yarış izlemek, yarış planlamak. Bunun dışında babamla bilardo ve masa tenisi oynuyoruz.
OĞLUMLA GURUR DUYUYORUM
- Ayhancan'ın katıldığı yurt dışı yarışlarına da beraber gitmişliğiniz olmuştur, bu deneyimler sizin adınıza nasıl geçti?
- H.G: Ayhancan küçükken, ilk yurt dışı seyahatleri başladığında, yarışlara hep birlikte giderdik. 15-16 yaşına kadar da mümkün olan her yarışında onunla birlikte gittim. Ama Ayhancan, kariyerinde yeni bir adım atıp bir üst seviyeye çıktığında artık yarışlara tek başına gitmeye başladı. Başarıları bir yana insanların ona gösterdiği saygıyı ve verdiği önemi de gördüm. Ve gerçekten de oğlumla gurur duyuyorum.
- Hakan Bey sizce bir babanın oğluna bırakacağı en büyük miras ne olabilir?
- H.G: Ayhancan'ın en sevdiği mesleği yapabilmesi için yol açabilmiş olmak sanırım benim oğluma bırakabildiğim en büyük miras oldu