Covid-19 salgınıyla mücadelede malum en ön cephede doktorlar ve sağlık çalışanları bulunuyor. Enfekte olma riskini göze alarak, sevdiklerinden uzak kalma pahasına, insanüstü bir çabayla her gün çalışıyorlar. Açıkçası bu salgının ileride tarihi yazılırken onlar dönemin kahramanları, hatta süper kahramanları olarak anılacak.
Peki doktorlar hep böyle değil miydi? Genelde böyleydi. Mesleğin ahlaki kurallarını ve ilkelerini belirleyen Hipokrat yeminine tıp dünyasının bunca yıldır bağlı kalması da bu yüzden.
TEMSİLİYET SORUNU
Ama nedense sinemada (diziler yazının konusunun dışında) doktorların bu yönlerini ortaya koyan filmlere çok az rastlanıyor. Hatta doktorların sinemadaki temsilinin problemli olduğu bile söylenebilir. Ya hırsları ön plana çıkarılır ya birilerinin maşasıdır, ya kibirlidirler ya da mesleki rekabete kendilerini kaptırmışlardır. Nedense normal olarak temsil edilemezler…
Bir doktorun hastaları uğruna çok şeyi göze almasını, onların sağlığına kavuşması için verdiği mücadeleyi en iyi anlatan filmlerden ilk akla gelen, Robin Williams'ın oynadığı Patch Adams'tır herhalde. Ama nihayetinde bu film, iyi bir hekim olmak için doktorların sistemle, geleneksel yaklaşımlarla er ya da geç çatışacağını da söyler bize. Neyse ki Dr. Hunter, önüne çıkan engelleri aşmasını bilir de filmin insan üzerinde bıraktığı iyimser etki kolay kolay kaybolmaz.
Bizde de var böyle bir film, Zeki Alasya'nın yönettiği Kadir İnanır'ın rol aldığı Doktor. Yoksul bir mahalleye atanan doktorun yaşadıklarını ele alır film. Ve doktorumuz tıpkı Dr. Hunter gibi idealisttir. Ama sistem onun kadar idealist değildir işte.
MEĞER YEŞİLÇAM HAKLIYMIŞ
Bu yazı için notlarıma bakarken fark ettim. Meğer Yeşilçam meseleyi yıllar önce çözmüş. Özellikle 60'lı ve 70'li yılların sonlarına doğru çekilen filmlerdeki doktor tiplemeleri idealist ve merhametliydi. Sonra 80'lerle birlikte doktorların temsiliyeti de değişmiş. Hırslı, rekabetçi doktorlar çıkmış ortaya. Kimi etik ve kanun dışı işlere bile bulaşıyor. Ama bu temsil çok da rağbet görmüyor.
Peki elde ne var derseniz? Galiba bizim sinemamızdaki en kanlı canlı doktor temsili Nuri Bilge Ceylan'ın yönettiği Bir Zamanlar Anadolu'da filminde karşımıza çıkıyor. Buna da şaşırmamak lazım, filmin senaristlerinden olan Ercan Kesal bir doktor. Ve film bir anlamda onun yaşadıklarına dayanıyor.
Çelişkiler yaşayan, oradan oraya savrulan bir başka doktor tiplemesi de Doktor Jivago filminde vardır. Rus yazar Poris Pasternak'ın epik romanının kahramanıdır Jivago. Rusya'daki devrim sırasında yolunu kaybeden bir adamın hikayesidir temelde. Sinemaya da uyarlanan film beş Oscar kazanarak sinema tarihine geçer.
CÜNEYT ARKIN'SIZ OLMAZ
Bizden devam edelim. Doktorlarla ilgili bir sinema yazısında Cüneyt Arkın'ı ya da gerçek adıyla Dr. Fahrettin Cüreklibatır'ı anmamak olmaz. Arkın malum İstanbul Tıp Fakültesi mezunu bir doktor. Sinemamızın bu büyük ismi birkaç filmde doktor olarak karşımıza çıkar. Mesela Küçük Sevgilim'de adı Altın Parmak'a çıkmış dünyaca ünlü bir doktordur.
Öte yandan her ne kadar romantik bir aşk filmi olsa da Meg Ryan'ın oynadığı Melekler Şehri'nin doktorların temsili konusunda önemli bir film olduğunu düşünürüm. Hastasını kaybeden bir doktorun neler yaşadığını anlatması yönünden anlamlı bir filmdir.
MOORE'DAN GÜNÜMÜZE SELAM
Doktorlarla ilgili yazıyı Michael Moore'un Hasta belgeseliyle sonlandırmak galiba en iyisi. Moore yıllar önce bize kar amacı güden sağlık sisteminin ne kadar sağlıksız olduğunu anlatıyordu. Haklıymış. Bugün salgın nedeniyle ABD'de sağlık sisteminin nasıl çöktüğünü görüyoruz.
Kıssadan hisse, sağlık emekçileri, doktorlar konusunda sinemanın bir özeleştiri yapmasında fayda var sanki. Çünkü yaşadıklarımız, doktorların, sinemacıların bize gösterdiği gibi olmadığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Ne bileyim belki birileri Prof. Dr. Cemil Taçıoğlu'nun hikayesini çeker de gerçek doktor, hekim nasıl olurmuş biz de beyazperdede izleriz.