Türkan Şoray buğulu ve büyülü bakışlarıyla direkt kalbinizi hedef alıyor… Kaçışınız yok yine! Ediz Hun Boğaz'a nazır bir rüya bahçesinde, yine bir başka rüya aleminden firar etmiş ve sarı saçlarından bizzat kendisinin suçlu olduğu Filiz Akın'a "Keşke şu an zaman dursa" diyor. "Öylesine mesudum ki" diye devam edip ağladı ağlayacak bir sesle son noktayı koyuyor hayatımızın sarışını: Bütün bunlar bir albümü dinlerken geçiyor gözlerinizin önünden, tekrar tekrar… Sahne, sahne…
İşte bize dinlerken Yeşilçam melodramlarının, duygusal, romantik ve hüzünlü halet-i ruhiyesini ışık hızıyla geçiren bir albüm var elimizde. Opera sanatçısı Efruze, 70'lerin aşkı, aşkın çok katmanlı hallerini, mahalleyi, dayanışmayı anlatan filmlerinden aşina olduğumuz şarkıları Assolist adlı albümünde kendi üslubuyla söyledi… İnleyen Nağmeler'den İçin İçin Yanıyor'a, Kalbe Dolan O İlk Bakış'tan Fikrimin İnce Gülü'ne operacı sesi değmiş Yeşilçam şarkıları bunlar…
- Efruze gerçek adınız mı? Anlamı nedir?
- Evet, gerçek ismim. Babaannemin ismi. Farsça kökenli. "Etrafına ışık saçan, ışıldayan" demek.
- Bugüne kadarki müzik ve hayat maceranızı nasıl özetlersiniz?
- Biz şanslı çocuklardık. Bir aile apartmanında bir düzine arkadaş, bir düzine kuzenle büyüdüm. Çocukluk oyunlarımızda bile hep tiyatrocu, şarkıcı ya da bir film yıldızı olan bendim. O yıllarda ilk hayran olduğum sanatçı Richard Clayderman'dı. Bembeyaz kuyruklu piyanosunun önünde giydiği beyaz frak ve sarı saçlarıyla hatırlarım onu hep. Ona hayranlığım piyanoya başlama sebebimdir.
- Opera nasıl giriyor hayatınıza?
- Müziğe piyano çalarak başladım. Konservatuvar yıllarım benim için en unutulmaz yıllardı. Daha ikinci sınıfta iken operalarda oynamaya başladım ve daha 19 yaşımdayken ilk başrolüm Saraydan Kız Kaçırma operasındaki Blonde rolü idi. Sonrasında yine hâlâ okuyorken İstanbul Devlet Operası'nda görev almaya başladım ve birçok oyunda başrol oynadım.
- Opera ve Türk Sanat Müziği... Doğu ve Batı arasında nasıl geçişler ve kesişim kümeleri var sizce?
- Batı Müziği çok sesli, Türk Müziği ise tek sesli bir yapıya sahip müzik türleri. Türk Müziği'ni icra etmenin zorluğu da bence bu tek sesli yapıdan ileri geliyor. Gerçek mükemmelliğe en sade halde ulaşmak gerekiyor. Bu yüzden ustaların yanında senelerce meşk ederek öğrenilen bir sanat olmuş hep Türk Müziği. Batı Müziği ise tam tersi müthiş bir matematik ve kurallar üzerine kurulu bir yapı. Senelerce o yapının içinde eğitilince Türk Müziği'ni anlamak ve icra etmek çok zor gelmişti ilk başlarda. Bunu da çok iyi sanatçıları, icracıları dinleyerek, inceleyerek ve onlarla çalışarak aştığımı düşünüyorum.
- Yeşilçam filmlerinin ruhunuzda ve kişisel tarihinizde nasıl bir yeri var?
- Yeşilçam filmleri beni dinlendiren, ruhumu arındıran, hüzünlü ise ağlatan, televizyonda gördüğüm anda takılı kaldığım tek tür. Sanırım bu filmlerle büyüdüğüm için her izlediğimde o naif duyguların iyileştirici etkisi günümüz dünyasının sentetik ve yorucu temposunda çok iyi geliyor. En sevdiğimi sorarsanız Kesinlikle Mavi Boncuk.
- Albümünüz bu zorlu salgın günlerine denk geldi. Neler düşünüyorsunuz bugünler ve gelecek hakkında?
- İnsanlık büyük bir sınavdan geçiyor ve bu sınav sınıf farkı tanımadan hepimiz için yazılmış bir sınav. Doğru dersleri alabilirsek -evet büyük kayıplar vereceğiz- ama insanlığın daha olumlu yöne evrileceğini düşünüyorum. Bunu iyi değerlendirip küçük olanla mutlu olmayı öğrenmeliyiz diye düşünüyorum. Albüme gelince bu arşivlik bir albüm, modası ve zamanı olmayan…
HER ŞEY NESRİN SİPAHİ İLE BAŞLADI
- Bu albüm projesi nasıl, hangi fikirle ortaya çıktı.
Her şey bana hediye edilen bir Nesrin Sipahi CD'si ile başlıyor. Kendisinin güçlü ve tertemiz şarkı söylemesinden çok etkilendim. Türk Sanat Müziği tutkum o kararla başladı. Sonrasında bu tutku harika bir proje doğurdu ve bu proje dahilinde sayısız konserler yaptık. Assolist'e şarkı seçerken de filmlerle büyümenin etkisinden olacak ki, Yeşilçam filmlerinin o yeri dolmaz eserlerinden derledim.
- Yeşilçam şarkıları deyince, 60'ların, 70'lerin naif dünyasını hatırlıyoruz? Sizin için o dönemler ne ifade ediyor?
- Hep eskiye özlem duyuyoruz. Ama gelecekte de bizim dönemize özlem duyulacak. Evet, dünya eskiden daha romantikti daha naifti diyebiliriz. Ama biz de kendi içimizde bu romantik, temiz dünyaları yaratabilir ve yarattığımız bu dünyayı etrafımızla paylaşabiliriz. Sevgi bulaşıcıdır.