Maria Stamenkovic Herranz, Sabancı Müzesi'nde yer alan Marina Abromoviç sergisi kapsamında, yurt dışından davet edilen performans sanatçılarından biri. Herranz'ı müzeye gidenler, gözleri kapalı biçimde, tuğlalarla kendi labirentini inşa ederken gördüler. Tam 24 gün boyunca, günde 10 saat tıpkı bir ağır işçi gibi kendi labirentini inşa eden Maria Stamenkovic Herranz, bu sırada ziyaretçilerin ve diğer performans sanatçılarının seslerini duyup, kokularını hissedebiliyordu. Bu Ölümlü Ev başlıklı performansında içten dışa doğru kendi labirentini inşa ederken, epey zorlu bir süreç geçirdi Herranz. Daedalus'un Girit Labirenti'nin özgün planını kullanan sanatçı, diğer duyularının keskinleşmesi sonucunda kaçınılmaz bir şekilde oluşan yeni iletişim formlarını kullandı. Sürekli inşa halindeki labirent şekil değiştirip, dönüşüp ve sanatçıyı bedensel olarak daha da çıkmaza sokarken, o kendi kendine dayattığı körlüğü yönetmeye ve isteyerek yüklendiği mahpusluk konumunu açıkça sergileyerek alt etmeye çalıştı. Bunu yaparken, Kleopatra gibi özgürlüğünün sorumluluğunu tamamen üstlendiğine dair bir manifestosu vardı. Performans sonunda labirentini kendi elleriyle yıktı Herranz. Biz de bu özgün sanatçıyla, 24 gün boyunca göremediği İstanbul sokaklarında buluştuk, sohbet ettik...
- Kimdir Maria Stamenkovic Herranz?
- Oyuncuyum, dansçıyım, performans sanatçısıyım. Başka sanatçılarla işbirliği yaparak çeşitli performanslar sergiliyorum, birçok farklı sanatsal etkinlikte.
- 24 gün sürdü performansınız. Ve çok ağır bir süreçti... Zaman sizi yordu mu?
- Bir performansın zamanı değişebilir, bir gün de olur, daha uzun da... Ve zaman da her şeyi değiştirir. Bu benim en uzun süreli performansımdı. Bu tür durumlarda uzun süre çalışıyorsun ve zamanı unutuyorsun. Çok uzun bir süre için zaman olmadan yaşamak zorundasınız. Seni izlemeye gelenlerin bir kez değil, birkaç kez gelip görmesi de çok iyi. Çünkü bu seni gözlemleme şanslarını arttırıyor.
- En zorlandığınız an neydi?
- İlk iki hafta fiziksel olarak çok zordu çünkü sürekli tuğlaları yerleştirmek için eğiliyordum. Sekiz saat boyunca kambur vaziyetteydim. Tüm kaslarım ağrıyordu.
- Özel bir hazırlık sürecinden geçtiniz mi?
- Aslında fiziksel ve mental olarak hazırlandım ama yine de zordu. Sekiz saat boyunca bir şey yememek, içmemek üzerine çalıştım, fiziksel ve mental egzersizler yaptım. Marina Abromoviç'in bu tür porformanslara hazırlanmak için metodları var, onu uyguladım. Bu performansta ilginç bir detay vardı, diğer tüm sanatçıların seslerini etrafımda duyuyordum, hareketlerini hissediyordum, yalnız değildim. İzlemeye gelenleri ve diğer sanatçıları hiç göremiyordum ama hepsini duyabiliyordum ve koklayabiliyordum. Duyma ve koklama yetim inanılmaz gelişti bu süreçte, tıpkı bir kurt gibi oldu. Bu inanılmaz ve harika bir şeydi benim için ve ulaşmak istediğim buydu. O ana kadar Türkiye'yi hiç bilmiyordum, burada bulunmamıştım. Ülkelerin kokuları vardır biliyorsunuz. Ve geldiğiniz anda bunu hissedersiniz.
- Nasıl bir kokuydu?
- Çok fazla parfüm kokusu vardı. İnsanlar Türkiye'de çok güzel kokuyorlar. Buna benzer bir kokuyu daha önce hiç duymamıştım. Ve performans sırasında, hayal kuruyordum, bu kokunun sahibi kim olabilir, ne giyiyordur, nerede yaşıyordur, kimdir? Bazen parfümleri ayırt edebiliyordum. Ve parfümüne göre karar vermeye çalışıyordum nasıl biri olabileceğine dair.
- Şu an hâlâ iyi koku alıp, duyabiliyor musunuz?
- Duyma yetim her zaman iyiydi. Ama bu performansla birlikte seviye atladı. Hâlâ iyi koku alabiliyorum ama performanstaki gibi değil.
- Performansınız sırasında gözleriniz kapalıydı, bir şeyleri görebilmeyi özlediniz mi?
- Kesinlikle. O yüzden İstanbul'da kalış süremi uzattım. Burada biraz daha kalıp, İstanbul'un güzelliklerini görmek istiyorum. İnanabiliyor musunuz, dünyanın en güzel şehirlerinden birindeyim, harika bir manzaram var ama göremedim. .
- Her gün performansınız bitip, otele döndüğünüzde neler yapıyordunuz?
- Bir şeyler yiyip, bolca su içip, duş alıp uyuyordum. Çünkü çok yorgun oluyordum. 10 saatten fazla susuz ve aç oluyordum çünkü.
İŞLERİMİ MESAJ VERMEK İÇİN YAPMIYORUM
- Uzun süreli bir performansı içselleştirebilmek için ne yapmak gerekir?
- Performans sanatı bir tiyatro gibi değil. Tiyatroda, elinizde bir metin vardır ve o metin üzerinden belli bir zaman dilimi içinde oyununuzu oynarsınız. Ve siz de izleyici olarak orada oturup onu bitene kadar izlersiniz. Performans sanatında öyle değil, siz seçersiniz göreceğiniz zamanı. Bu seyirci için çok güçlü bir şey. Bir sanat eserini izlemeye dair bir zamana karar vermek çok nadir görülen bir şey. Bir müzeye gittiğinizde, bir resmin önünde oturup ona saatlerce bakan birini göremezsiniz, geçip giderler o resimlerin önünden. Performans sanatında kalıp izlemelisiniz, belki saatlerce.
- Buradaki mesajınız neydi?
- Bir mesaj vermek üzerine yapmıyorum işlerimi. Bir sanatçı olarak belirli konularla meşgul olduğumda, meraklandığımda, deneyimlediğimde, hayatımın çeşitli aşamalarında, 20'lerimde ve 40'larımda baktığım yer farklı. Bir oyuncu olarak, gözlerimizi ve konuştuğumuz dili çok kullanırız. Bu performans dilimi ve gözlerimi kullanamadığım, vücudumu kullandığım bir performanstı. Ve radikal bir hareketti. Ziyaretçilere farklı yetilerimizi kullanma üzerine izin verdim. Bu bir mesaj değildi, paylaşılan bir deneyimdi.
- Labirent neyi sembolize ediyordu?
- Labirentin kendisini sembolize ediyor, biri orada kalmış ve çıkamıyor. Bence birçoğumuz hayıtımızın bir döneminde böyle hissediyor. Herkesin kendi hikayesi var. Bu tür bir sıkışma durumunda kaldığında insanın düşünme biçimi değişiyor. Dışarı çıkamıyorsun, onunla yaşamak zorundasın.
- Ama performansın sonunda tüm labirenti dağıttınız, kırdınız ve çıktınız oradan.
- Umarım öyle olmuştur. Tünelden çıktım evet.