Değil karşısındakini, sözü bile incitmeden konuşuyor karşımızdaki genç adam. Tıpkı 15 yaşından beri üflediği ney gibi sakin, derin ve mütevazı... Konuşurken kendi anlattığına odaklanmak yerine, sizin tepkinizi en içten bir ilgiyle takip ediyor.
Ben Ney'im, Kalbin Temizse Hikayen Mutlu Biter adlı iki kitabın yazarı, tasavvuf düşüncesini benimsemiş neyzen ve yazar Hakan Mengüç karşımızdaki. Yeni kitabı Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir vesilesiyle bir aradayız... Genç yazarın yolculuğunu konuşmak için.
Hakan Mengüç yıllardır tasavvuf konusunda yurt içinde ve dışında sayısız seminerler verdi. Konuşmalar yaptı. Kendisi aynı zamanda Girne Amerikan Üniversitesi bünyesinde açılan Sufi Akademisi'nin de kurucu başkanı. Kitapları İngilizce, Almanca, Farsça, Bulgarca, Arnavutça ve Rusça'ya da çevrildi.
Bursalı, üç çocuklu bir ailenin en küçüğü Mengüç. Çocukluğunda eline geçen, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri'nin hayatını anlatan bir teyp kaseti onu tasavvufla tanıştırıyor. Kısa bir süre sonra da bir sema ayininde ney dinliyor. Ve bu enstrümana, bu sese vuruluyor. Neyin sembolize ettiği tasavvuf dünyasından hiç kopmuyor. Sürekli okuyor... Aynı dönem hem ney hem piyano dersleri almaya başlıyor. Ama neyi bir gün olsun bırakmıyor elinden. Aynı zamanda bu enstrümanın yapımını da öğreniyor. İki yıl kadar, tamamlamadığı konservatuvar eğitimi de var...
Neyle tanışmasını şöyle anlatıyor Mengüç: "Bir gün bir ney taksimi dinlemek ve sema töreni izlemek için bir arkadaşımla birlikte dergaha gittim. Yaşlı bir neyzen vardı dergahta. Öyle etkilenmiştim ki ondan, ney üflemeye başlamam sayesinde oldu. Neyin sesi zaten ayrı güzeldi. Kalbimin içinde dolanıp tınlıyordu. Fakat neyzen sadece üflemiyor, onunla birlikte yok olup gidiyordu. Bedenini burada bırakıp bilinmez bir aleme gidiyor gibiydi. Ney taksimi bitince herkes neyzenin yanına gitti ve hürmetle elini öpmek istedi. Tek hünerinin ney üflemek olmadığını düşündüm o an. Aslında çok değerli bir üstattı o. Arkadaşımla ben durup sabırla bekledik kalabalığın dağılmasını. Etrafı sakinleşen neyzen bizi fark edince, gelebilirsin der gibi gözleriyle çağırdı bizi. Sıcak bakışları, manalı yüzü ve tatlı tebessümüyle bile beni mest ediyor, kendine bağlıyordu. Hani temiz yüzlü insan derler ya. Öyle duru, açık ve şeffaf... İlk sözüm 'Ben de sizin gibi ney üflemek istiyorum' oldu. Anlıyorum der gibi başını salladı. Sonra 'Ney sabır işidir evlat' dedi. 'Bu yaşta bu kadar sabredebilir misin?'"
BİTMEYEN ARAYIŞ
Ve ilk ney hocasıyla bu vesileyle tanışıp çalışmalara başlamış Mengüç. Onu en çok etkileyen de ney ve insanın talihlerinin benzerliği olmuş: "Neyin içinde hayatımızda yaşayabileceğimiz bütün hikayeler var. Ney kamışlıktan koparılıyor, ayrı düşüyor kendi yurdundan. İnsan da öyle. Manevi alemden dünyaya düşüyor. Mevlana diyor ki; 'Onun içli ses vermesinin sebebi aslında kamışlığa geri dönmek istemesi ama ayrılmasaydı da bir ney olmazdı.' Neyin delikleri, içinin delinmesi hiç olmaya benziyor. İçi delinmezse neyden ses çıkmıyor, biz de hiç olmadıkça kendimizi tanımıyoruz. Aslında şu kamış dünyadaki bütün hikayeleri içinde barındırıyor."
Yıllardır tasavvuf üzerine seminerler vermesi ve kitaplar yazmasını da yine kendi çocukluğuna, 15 yaşındaki arayışına bağlıyor Mengüç. "Benim o yaşımda tasavvufu öğreneceğim, benim yaşıma hitap eden, kolay anlayacağım kitap yoktu. İstedim ki, sade bir anlatımla, öğrendiklerimden süzerek bu düşünceyi herkese anlatabileyim. Çabam budur aslında. İnsanların ağzına bir parmak tasavvuf balı çalmak. Sonra isteyen o kapıdan girerek kendini bu konuda çok daha fazla geliştirebilir."
Peki, tasavvuf bize sürekli mutluluk ve sakinlik mi vaat eder? Bir yandan da bugünün modern insanı sanki bu düşünceyi de ünlü 'pozitif düşünce ve kişisel gelişim' metotlarıyla karıştırmıyor mu? Soruyoruz Mengüç'e... Şöyle yanıtlıyor. "Çok doğru bir şey sordunuz. Tasavvuf bize sürekli mutluluk vaat etmez. Hayatın özünde bu yoktur. Hayat acısıyla, derdiyle gelir. Önemli olan bizim bu sınavlardan ne çıkardığımız, onları ne kadar doğru okuyabildiğimizdir. Derdin içinde derman da saklıdır. Ve her dert bize bir şey öğretir..."
"Hep bu kadar sakin misiniz?" diye soruyorum Mengüç'e... Şöyle yanıtlıyor: "Hepimizin mutlu ya da hüzünlü anları oluyor. Olumsuz durumlara takılırsak mutsuz oluyoruz. Beni yeri geliyor kimileri göklere çıkartıyor. Öyle olmadığımı da biliyorum. Kimisi de 'Bu adamın kitapları kağıt israfı' yazıyor. Öyle olmadığımı da biliyorum. Mühim olan kendi değerimizi kendimiz bilmemiz. O zaman ne size yapılan çok ağır bir eleştiriye takılıyorsunuz ne de hak etmediğiniz bir değer karşısında egonuz göklere çıkıyor."
HERKES BİRBİRİNİN ÖĞRETMENİDİR
Hakan Mengüç'ün yeni kitabı Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir, gerçek bir hikayeyle kurgunun harmanı. Hikayede kendisi de var. Karşısına çıkan hayata isyan halinde olan genç bir kıza rehberlik ediyor. Onunla bir Konya yolculuğuna çıkıyor. Ama görüyoruz ki, bir nevi rehberlik ettiği genç kız da yeri geliyor ona öğretmenlik yapıyor. Mengüç, "Bazen öğretiyoruz sanırken de insanlardan çok şey öğreniriz. Bir anlamda herkes birbirinin öğretmenidir" diyor.