Not: Yazı, filmin içeriğiyle ilgili bilgi içermektedir.
Arka arkaya gösterime giren edebiyat uyarlamaları vizyona giredursun sırada H. G. Wells'in bilimkurgu klasiği Görünmez Adam var. Daha önce defalarca sinemaya aktarılan eseri bu sefer Upgrade filmiyle tanıdığımız yönetmen Leigh Whannell farklı bir şekilde beyazperdeye taşıyor.
Farklı diyorum çünkü Wells'in romanında ana karakter görünmez adamın kendisiyken, Whannell bir mağdurun gözünden anlatıyor hikayeyi. Ve mağdur da bir kadın, bilim alanında yaptığı çalışmalarla çığır açan bilim insanı Adrian'ın eşi Cecilia Kass (Elisabeth Moss).
Toplumdan izole bir şekilde, bir tepede şık mimarisiyle dikkat çeken villada yaşayan Cecilia'nın kocasından gördüğü aşırı yoğun psikolojik şiddetten kurtulmak için evden kaçmasıyla başlıyor film. Birkaç hafta sonra kocasının intihar ettiği haberi gelse de, ona yüklü miktarda miras kalsa da Cecilia yaşadığı travmanın etkisiyle kocasının ölmediğine inanıyor. Fakat ne kardeşine ne de evine sığındığı polis arkadaşına durumu anlatıyor. Herkes onun gittikçe delirdiğini düşünmeye başlıyor. Fakat bir süre sonra yaşananlar Cecilia'nın haklı olabileceğini gösteriyor. Görünmez biri Cecilia'yı öyle bir çıkmazın içine sokuyor ki, o hastaneye kapatılıyor. Onun da deli olmadığını ispatlamak için, güçlü durarak bu görünmez insanın varlığını ispatlamaktan başka çaresi kalmıyor.
Şimdiye kadar farklı türlerde anlatılan H. G. Wells'in klasiğinin gerilim anlatısı içinde ele alınan, feminist bir yorumu var karşımızda. Erkeğin bir kadın üzerinde her türlü tahakküm kurmasının, kadını nasıl bir çıkmaza soktuğunu ve kadının bu tahakkümlere direnmeye başladığı zaman da toplumsal algının kadını nasıl deli olarak gördüğünü anlatıyor film.
Adrian'ın, Cecilia'nın hayatını zindana çevirmesinin basit bir nedeni var. Onu terk etme cesareti göstermiş olması. Genel normlar içinde basit olan bu neden aslında hükmetmeye alışmış erkek kafasında büyük bir cüret. Bunun için Adrian, dizayn ettiği ilişki dinamiğinde ilk defa karısının ona dur demesiyle manyaklaşıyor. O da kadını deli olarak göstererek onu tekrar tahakkümü altına almaya çalışıyor.
Leigh Whannell bütün bunları bir gerilim anlatısı içerisinde anlatıyor. Ve kadının zihinsel, fiziksel ve psikolojik olarak kendi ayakları üzerinde durma çabasının bir anlamda hem kadınların hem de erkeklerin akıllarındaki erkek tahakkümünü öldürerek mümkün olabileceğini gösterirken gerilim türünün dinamiklerinden ziyadesiyle yararlanıyor. Fakat bu tür filmlerde genelde yapılan bir şeyi yapmıyor. Seyirci zekasına saygı gösteriyor. Dürüst bir şekilde ilk andan itibaren görünmez adamın var olduğunu seyirciden saklama gafletine düşmüyor. Bu tavrı sayesinde seyirci olarak bizler Cecilia ile empati kurmaya açık hale geliyoruz. Bu da takdir edilesi bir tavır naçizane...
ACILARDAN ARTAKALAN...
Gemide, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, Barda gibi filmleriyle sinema tarihimize çoktan geçen usta yönetmen Serdar Akar, en son tarihi casus draması Çiçero filmiyle karşımıza gelmişti. Yeni filmi Acı Kiraz'da Akar kamerasını Balkanlar'a çeviriyor. Makedonya'da Türkçe olarak çektiği filmde Akar, aslında kurulamayan yeni dünya düzeninin yarattığı sorunların sıradan insanların hayatını nasıl şekillendirdiği üzerine çarpıcı bir hikaye anlatıyor.
Herkesin kendince sert bir şekilde yaşam mücadelesi verdiği bir grup insanın kesişen öyküsünün anlatıldığı filmde kimler yok ki, mülteciler, şiddet mağduru kadınlar, para için pis işlere bulaşan erkekler, aç gözlülüğüne esir düşen iş insanları, hasta çocuğunu iyileştirmek isteyen ebeveynler... Erdal Beşikçioğlu, Ertan Saban, Belçim Bilgin, Bülent Şakrak, Luran Ahmeti, Erman Saban ve Halil Ergün'ün rol aldığı filmde Akar çivisi çıkmış bir dünyayı resmediyor. Umut ve umutsuzluğun iç içe geçtiği, her bir karakterin kendi yarasına kendince merhem bulmaya çalıştığı Acı Kiraz, acının ziyadesiyle hissedildiği bir yapım...
BUNLAR DA VAR
KELLY ÇETESİ'NİN GERÇEK HİKAYESİ: Macbeth, Dönüş, Assassin's Creed filmleriyle tanınan yönetmen Justin Kurzel, Kelly Çetesi'nin Gerçek Hikayesi adlı filmde Avustralya tarihinin tartışmalı kanun kaçağı Ned Kelly ile çetesinin öyküsünü anlatıyor. Gösterildiği ülkelerde övgüler alan yapımda 1917 filminde rol alan George MacKay de başrolde.
SONSUZLUK ÜZERİNE: Usta sinemacı Roy Andersson'ın, Venedik Film Festivali'nde prömiyer yapan son filmi Sonsuzluk Üzerine, trajikomik hikayelerden oluşan modern Binbir Gece Masalları olarak yorumlanıyor. Savaşın ezip geçtiği Köln'ün semalarından geçen bir çift, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında kızını doğum gününe götürmeye çalışan bir baba, bir kafenin dışında dans eden genç kızlar, inancını kaybeden bir rahip, hiç âşık olmamış genç bir adam ve Hitler'in mağlup olduğunu anladığı an... Andersson seyirciyi rüya gibi bir gezintiye çıkarıyor.