1980'ler... Tek kanallı, siyah beyaz TRT yılları. İlginçtir; eğlence alternatifleri her ne kadar az da olsa renkli yıllar. Cumartesi akşamları ve pazar günleri yayınlanan müzik eğlence programlarında kelimenin tam anlamıyla 'ailecek' ekran başında herkes. Ersen ve Dadaşlar da orada, Zeki Müren de, Barış Manço da, Belkıs Akkale de... Dedeyle torun aynı programı izliyor. Zapping falan hak getire... Zaten kumanda icat olunup mertlik bozulmamış henüz. Ses kısıp açma görevi genellikle evin en küçüğünde. İstiklal Marşı'yla sabah saatlerinde açılıp gece 12'de yine İstiklal Marşı'yla kapanıyor televizyon...
ZEKAİ TUNCA GİBİ ADAM!
İşte o günlerin ekran dünyasında karşımıza sıklıkla çıkan bir isimdi Zekai Tunca... Beyefendi duruşu, naif tavrı toplumsal belleğe öylesine yerleşmişti ki, konu komşu 'efendiden' tabir edilen birini tanımlamak için "Vallahi Zekai Tunca gibi adam" derdi. Aynıyla vakidir söylediğimiz... İçe dokunan sesi, sırrı onun maharetinde saklı, hüzünle tatlı bir yaşama sevincini harmanlayan şarkılarıyla o janrı pek tanımayan, hoşlanmayan gençleri bile kendine çekerdi...
İmkansız, Git Gidebilirsen, Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam, Üzme Beni... Ve daha nice bestesi 40 yıldır kulaklardan silinmedi. Sadece beste değil, güftelerin de de çoğu kendisine aitti. Bazı istisnalar dışında... TRT sanatçısı olarak çıktı yola, öyle devam etti. Ankara'dan ayrılmadı. İstanbul gazinolarından nice teklifler alsa da, o güvendiği suları tercih etti hep.
Usta sanatçı bugünlerde 50'inci sanat yılını kutluyor. Bu vesileyle Poll Production kendisine müthiş bir sürpriz hazırladı. Ustanın en değerli hitleri, Zakkum'dan Fatih Erkoç'a, Işın Karaca'dan Ferhat Göçer'e pek çok müzisyen tarafından seslendirildi ve ortaya Ustaya Saygı/Zekai Tunca 50. Yıl albümü çıktı.
Zekai Tunca'nın heyecanı büyük. Bugüne kadar bestelerini yüzlerce Türk Sanat Müziği şarkıcısı seslendirse ilk defa farklı alanlardan müzisyenlerden dinliyor onları. "Bazılarının kayıtlarında bulundum. Ama çoğu sürpriz oldu bana" diyor ve ekliyor Tunca: "Mesela Zakkum grubu var. Rock çalıyorlar... Çok dinlediğim ve bildiğim bir tür değildir. Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam şarkısın çalıp söylemişler... Böyle gitarlarla, davullarla... Önce çok ilginç geldi. Sonra düşündüm. Bu gençler benim şarkılarımı biliyor ve çalıyor. Kendilerinden daha da gençlere ulaştıracaklar bu şarkıları... İçim huzur doldu. Türk Sanat Müziği çok teknik bir müziktir. A'sı A'dır, B'si B. İlk defa serbest şekilde söylendiğini duyuyorum şarkılarımın... Pop, techno yorumlayan da olmuş. Tabii bir de Ahmet Özhan gibi ustalar var albümde. Beni gururlandıran bir albüm oldu."
CEBİMDE ŞARKI SÖZLERİ
Başta demiştik ya aslında Zekai Tunca sadece beste konusunda değil, söz yazarlığında da mahir. Ama meşhur İmkansız şarkısını yazarken bir miktar zorlanmış. Küçük küçük notlar almış, yazmış, silmiş, sinmemiş içine. İçinden hep şair Cemal Safi'yle tanışmak geçiyormuş... Hem hayranı olduğu için, hem de dostluk kurmak için. "Belki de içimden çok geçirdiğim için bir gün bir dost meclisinde rastlaştık Cemal Safi"yle diyor Tunca ve aklından geçen 'imkansız sözleri' büyük şairin nasıl ete kemiğe büründürdüğünü şöyle anlatıyor:
"İmkansız şarkısının melodileri kafamda dönüyor. Ufak ufak notlar alıyorum. 'Fallarda da yoksun' falan gibi. Ceplerimde kağıtlarla dolaşıyorum. Bir sohbet ortamında Cemal Safi'yle tanıştık. Müthiş bir insan. Bütün gerçek sanatçılar gibi de -ki iyi manada söylüyorum, ben de öyleyim- biraz kaçık! Çünkü üreten bir adam. Ona anlattım müşkülümü. 'Böyle bir şarkı yapmaya çalışıyorum. Siz bunun sözlerini ne güzel ifade edersiniz' dedim. Verdim cebimdeki kağıdı. Aldı ve yazdı... 'Yıldızlara baktırdım/ Fallarda çıkmıyorsun/Seni Görmem imkansız/Rüyalarım olmasa' diye girdi, bitirdi... Tam da içimden geçeni, aktarmaya çalıştığıma tercüman oldu. Büyük sanatçılar böyledir işte. Sizin ruhunuzu okurlar."
KONSER YASAĞIMIZI ÖZAL KALDIRDI
Hep TRT sanatçısı oldum... Açıkçası Ankara'yı ve TRT'yi çok sevdim. TRT sanatçılarının özel işler yapmaları, turneye çıkmaları rahmetli Turgut Özal yeni bir kanun çıkarana kadar yasaktı. Biz bu yasaktan önce de, bir nevi kelle koltukta turnelere çıkardık. Ama gazinoda çok afişe olduğumuzdan buna cesaret edemezdik. İşte o dönemler Anadolu turnelerimizi hatırlıyorum. Bir yandan çok sevinirdim insanlarımızla buluşacağım diye, bir yandan da endişeliyim tabii yasağı çiğnediğim için. Gittiğimiz şehirlerde gündüz asılan konser afişlerini yırtardım gece sokak sokak dolaşıp. Ne acayip günlerdi... Düşünebiliyor musunuz, bir sanatçı, bir müzisyen kendi konserinin afişlerini kendi elleriyle yok ediyor! Ne tuhaf geliyor şimdi...
ZEKİ MÜREN BANA ŞİİRLERİNİ HEDİYE ETTİ
Zeki Müren'le çok uzun sohbetlerimiz olmadı. Birkaç kez bir araya geldik. Zaten aynı gazinoda falan da sahneye çıkmadık. Ki zaten onun olduğu yerde isim yapmış başka bir kişi öyle sahneye çıkamazdı. Zeki Müren varsa Zeki Müren vardır! Ama benim şarkılarımı söyledi rahmetli de biliyorsunuz. Çok severdi şarkılarımı. Büyük bir isimdi. Ama benim için her zaman güzel şeyler söylediğini bilirim. Hatta çevresine benim için "Zeki Tunca günümüzün Dede Efendi"si dermiş hep. Ama ilginçtir bir gün bana kendisinden büyükçe bir kargo geldi. Bana dünya kadar şiirini yollamış beste yapayım diye. Onlardan bir tane yaptım. Ama Zeki Müren şiirini bestelemek büyük bir sorumluluk işi. Belki 100 tane daha şiiri duruyor evde, bana hediyesi. Cesaret bulursam onlardan da besteler yapmayı arzularım.