Yerli sahnenin en eğlenceli gruplarından biri Kolektif İstanbul. Uluslararası festivallerde performanslar sergileyen grup yurt dışında da çok seviliyor. Grubun yeni single'ı Minnoş, anonim bir şarkı. Eğlenceli, dans ettiren türden. Zaten klipte de şarkıyı kaykaylar üzerinde göbek atarak söylüyorlar. Üstelik klarnetler, saksafonlar ve suzafonlar eşliğinde...
Grubun bu kadar sevilmesinde grubun kurucusu Fransız müzisyen Richard Laniepce'in payı büyük. Fransız dedik ama 20 yıldır burada, İstanbul'da yaşıyor. Konuştuğunuzda bir İstanbullu'dan daha İstanbullu olduğunu anlıyorsunuz.
- Üç ay için geldiniz. Yaklaşık 20 yıldır Türkiye'desiniz. Sizi burada tutan ne oldu?
- Evet, başlangıçta böyle bir planım yoktu ama İstanbul'dan kopmayı da kabullenemedim. Sürekli kalma süremi uzattım, birkaç ay daha, birkaç hafta daha... Sonra bir de baktım artık İstanbul'da yaşıyorum. Yani beni burada tutan şey, burada kurduğum hayat oldu. Yavaş yavaş, kendime bile itiraf edemeden...
- İstanbul'da bir Fransız gibi mi yaşıyorsunuz yoksa Türklere özgü davranışlar, tepkiler sizde de yerleşti mi?
- Hayatım günün ilk ışıklarından itibaren İstanbul'a özgü. Bazen de iki kültürün orta yolunu buluyorum. Mesela biz Fransızlar kahvaltıda tatlı şeyler yeriz ve benim İstanbul'da favori kahvaltılarımdan biri çay ve baklava. Ayrıca geleneksel müziklere hayran olduğum için buradaki hayatım da pek çok İstanbullu'dan daha Türk aslında. Ben gece kulüplerinde değil, köy düğünlerinde müzik dinlemeyi tercih ediyorum. Zurna atölyelerine gidip ustalarla beraber saatlerce çay içerek tornanın başında sohbet ediyorum.
- Kolektif İstanbul müziğinin temelini Balkanlar ve Anadolu müzikleri oluşturuyor. Sizce nedir bu toprakların müziğini özel kılan?
- Geleneksel olan benim için her zaman özel ve güçlüdür, çünkü bütünüyle gerçektir. Ancak Balkanlar ve Anadolu'da ayrıca ne buluyorsun diye soruyorsanız, davul zurnanın enerjisini elektro gitar ve davuldan daha rock'n roll buluyorum, Anadolu'daki hüznün içinde bir blues derinliği var. Balkanlar'da onbinlerce insanın bir arada kabadan oynadığı, göbek attığı şenliklerden birine denk gelirseniz o enerjiye kapılmamanız mümkün değil. Bir taraftan da geleneksel müzikler her zaman, her yerde özeldir ama bu kadar özel müzisyenler her yerde yetişmez.
- Minnoş şarkısı karşınıza nasıl çıktı?
- Richard Hagopian ve Ömer Faruk Tekbilek'in Gypsy Fire albümünde dinledik ilk defa. Oradan dilimize takıldı çünkü çok sempatik bir melodisi var.
- Minnoş günlük hayatınızda da kullandığınız bir kelime mi?
- Minnoş değil ama bebiş kelimesi bir şekilde günlük hayatıma girdi. Nasıl oldu ben de bilmiyorum ama bazen seyirciye seslenirken bile bebişim, diyorum.
- Sahneden, müziğinizle eğlenen dinleyicilere baktığınızda ne hissediyorsunuz?
- Tabii ki tarifsiz bir mutluluk! Buradaki samimiyeti tarif etmek güç. Her meslekte insanlarla bir şey paylaşıyorsunuz. Ama biz bir doktor ya da bir avukata göre çok daha şanslıyız. İnsanlar karşımıza geçip göbek atıyorlar.
- Dünyanın dört bir yanına bu coğrafyanın müziğini götürüyorsunuz. Dinleyicilerden gelen tepkiler nasıl?
- Başından beri çok önemsediğimiz bir şey var, kendi içine kapalı bir müzik yapmamak. Çok farklı insanları biraraya getirebiliyoruz. Bambaşka müzikal zevkleri olan insanlar aynı anda zıplayabiliyorlar. Bu yüzden dünyanın neresine gidersek gidelim yaklaşık olarak benzer tepkilerle karşılaşıyoruz.
- "İstanbul'dan vazgeçemem çünkü....." Cümleyi tamamlar mısınız?
- Çünkü ben de bir İstanbulluyum...