"Müziğe gönül vermek için önce o gönlün yanması gerek... Usul, usul, ince ince, kısık ateşte..." diyor karşımızdaki genç adam... Ağırbaşlı, yaşına tezat bir bilgelikle konuşuyor. Sanki başka bir zamandan bugünün filmine, şimdiki zamanın ağır çekim atmosferine, emaneten ışınlanmış gibi bir hali var. Oturuşunda kalkışında, sözü incitmeden konuşmasında bir eski zaman beyefendisi hali tavrı var. Henüz 30 yaşında...
Hasan Kiriş son dönemin, Türk Sanat Müziği dünyasında en beğenilen, en çok ses getiren tanbur sanatçısı. Tesadüf değil, kendi ruhu gibi bir enstrümanı seçmesi. Tanbur da tıpkı onun gibi ağırbaşlı, bilge bir hüznü çalıyor yüzyıllardır... Kiriş 2019'da Kültür ve Turizm Bakanlığı Genç Sazendeler İcra Yarışması'nda Başarı Ödülü'ne layık görüldü. Ayrıca kendi grubu İstanbul Kainat Radyosu'yla birlikte geçtiğimiz aylarda bir albümleri yayınlandı. Aynı zamanda bir solist, müthiş bir sese sahip. Sözlü ve enstrümantal olarak 150'den fazla bestesi var. Yurt dışında da verdiği konserlerle tanburu dünyaya tanıtıyor. Enstrümanının ve Klasik Türk Müziği'nin bayrağını pek çok farklı ülkede dalgalandırıyor. TRT Türk Sanat Müziği programlarının da aranan isimlerinden. Kendisi ayrıca İstanbul Üniversitesi Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde proje uzmanı. Müziği her haliyle yaşayan, yaşatan bir isim Kiriş.
ÇUKUROVA'DAN DÜNYAYA
Kiriş'in hikayesi 1990'da Çukurova'da başlıyor. Baba arabayla şalgam satıyor. O yörenin tabiriyle 'arabacı'. Anne yetim büyümüş bir ev hanımı. Üç erkek kardeşin en küçüğü Kiriş. Yaz tatillerinde simit satıyor... Her ne kadar "Yokluk içinde bir çocukluk geçirdim" dese de, "Babam, dedelerim çok daha zor zamanlar görmüşler" diyecek kadar da kalender.
Ailede müzisyen yok ama vaktiyle dedesinin elinde makaralı teyple tekkelere gidip, dağlarda çobanları ziyaret edip müzik kayıtları yaptığını anlatırlarmış hep kendisine. Teyzesinin eşi ise aşık müziğine meraklı imiş...
O ise kendisini dört, beş yaşlarındayken türkü söylerken hatırlıyor hep. Eve misafir mi geldi, hemen gözler kendisine çevrilirmiş "Hasan bir türkü söyle" diye. Bir kasetin kapağında bağlama görmesiyle ise bu saza aşkı başlamış. Ama saz alacak para nerede! Kıt kanaat geçiniyor aile ancak. Erken büyümek zorunda kalan çocuklardan olduğu için, bu talebini ailesine söyleyememiş bile, alacağı cevabı bildiğinden. Ama çocuk dünyasında çareler tükenmez. Bir gün top oynarken bir peynir tenekesine ilişmiş gözü. Tez zamanda yapıvermiş zihninde bağlama tasarımını. Teneke gövde olacak, semtteki bisiklet tamircisinden çıkma fren teli alınacak, sap için de süpürge sapı ne güne duruyor! Birkaç güne yapıvermiş bu terkiple kendi bağlamasını. Varsın ses çıkmasın. Elinde bir hafta yüzde yüz kendi tasarımı bu 'yokluk' bağlamasıyla gezmiş.
İLK BAĞLAMA BABAANNEDEN
Dokuz, 10 yaşlarındayken babaannesi ilk bağlamasını almış Kiriş'e. Elinde bağlama semtteki müzik kursuna gitmiş ama aylık kurs fiyatı bağlamanın fiyatı kadarmış. Gidememiş. Kendi kendine de başlamak istemediği için bağlamayı duvara asmış. Ortaokulda sanata olan yeteneğini keşfeden resim öğretmeni Kiriş'in Hatay'daki güzel sanatlar lisesine gitmesini önermiş. Sınavlara girip kazanmış. Ama tesadüf o ki, aynı dönemde Osmaniye'de bir güzel sanatlar lisesi açılmış ve kendi doğup büyüdüğü yerde parasız yatılı olarak buraya başlamış.
"Bir anda cennete düştüm sandım. Bağlama dersi var. Şan öğreniyorum, solfej öğreniyorum. Ama orada gördüm ki müzik uzun bir yolmuş" diyor Kiriş.
Bağlamada müthiş bir şekilde ilerleyen Kiriş bir yandan da lise döneminde Osmaniye Musiki Cemiyeti'ne devam etmiş. Lise arkadaşının uduyla çalışmış. Klasik Türk Müziği'nin makam deryasına da o dönemler girmiş. Konservatuvara ise Hatay'da başlamış. Burada tanıştığı hocası kendisine Türk Sanat Müziği bölümüne girmesini ve tanbur seçmesini önermiş. "Hocam bana tanbur çaldı ve çok etkilendim. Herkesin aradığı bir ses, bir duyuş vardır. Ben o sesi tanburda buldum. Bilge, ağırbaşlı bir hüzün vardı o seste..."
Hazırlık dahil üç yıl Gaziantep'te okuduktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik Teorisi sınavlarına girip kazanmış ve sıfırdan burada okumaya başlamış. Ve daha dakika bir gol bir, Cemal Reşit Rey Türk Müziği Topluluğu'na tanbur sanatçısı olarak davet edilmiş. TV programları, albüm müzisyenliği derken Bristol Üniversitesi profesörlerinden Michael Ellison'un hazırladığı uluslararası bir projede yaylı tanburun uygulamalı tanıtımını yapmış. Dünyaca ünlü neyzenimiz Kudsi Ergüner'le Venedik ve Singapur'da çalmış. Muhammed Ceylan ile yürüttükleri ney-tanbur projesi albümünde çalmış. Avustralya, Yunanistan, Suriye, Hindistan, Güney Kore, Azerbaycan gibi ülkelerde onlarca projede tanbur icra etmiş. Okul bittikten sonra yine İTÜ'de üç sene kadar da tanbur eğitmenliği yapmış.
Kiriş'e göre müzik teknik olarak yetkinlikten ibaret değil, bir ruh meselesi: "Ben küçük yaşlardan itibaren 'Ben kimim' sorusunu sordum kendime. Bu arayış sürecinde müzik ve enstrüman bana dil oldu, arayışımda vasıta oldu. Bugün bakıyorum müzik sadece teknik olgunluk değil... O ruhun da size geçmesi gerekiyor. Ben bazen sahnede ya da kendi kendime çalarken zamandan, mekandan koptuğumu hissediyorum. Bu belki bir kopuş değil. Bir bağlanış. 'Bir olan'a bağlanış... Ya da kopmakla bağlanmak aynı şeydir... Bilmiyorum, arıyorum hâlâ.."
RÜYALARIM BOŞUNA DEĞİLMİŞ
Tanburun büyük üstadı Tanburi Cemil Bey, her zaman Hasan Kiriş'in idollerinden olmuş. Onun tuşesi, dokunuşu, ruhu, tekniği Kiriş'in yol göstericiymiş hep. Hatta rüyalarında gördüğünü anlatıyor Tanburi Cemil Bey'i. Ona bazen nasıl çalacağını, sazına nasıl dokunacağını anlatırmış rüyalarında. İlginçtir bundan yaklaşık üç sene önce bir telefon gelmiş Kiriş'e, sevdiği ve güven duyduğu bir hocasından, "Tanburunu al gel, bir iş var" diye. Apar topar gitmiş söylenen mekana Kiriş. Bir eski zaman kıyafeti giydirivermişler. Fesini de başına geçirdikten sonra "Payitaht-Abdülhamid dizisinde Tanburi Cemil Bey'i oynayacaksın" demişler. Bir bölümde padişahın huzurunda tanbur icra etmiş Tanburi Cemil Bey olarak Kiriş. 'O gün anladım ki" diyor Kiriş, "Tanburi Cemil Bey rüyalarım boşa değilmiş, ruhani bir bağ kurabilmişiz kendisiyle."
FOTOĞRAFLAR: MURAT ŞENGÜL