Robin Williams'in rol aldığı 1995 yapımı Jumanji, macera ve aile filmini harmanlayan bir yapım olarak akıllarda kalmıştı. Kendilerini masa üstü bir oyunun içinde bulan insanların hikayesini anlatan yapım aile içi ilişkilerde güvenin önemine dikkat çekiyordu. Yıllar sonra Jumanji: Vahşi Orman ile devamı geldi filmin. Bu sefer masa üstü yerine bir atari oyunun içine giren gençlerin hikayesini izlemiştik.
Filmi izleyince ilk yapımın devamı olmaktan ziyade ondan ilham alan bir film olduğunu anladık. Ama yeni vizyona giren Jumanji: Yeni Seviye bir devam filmi...
İlk filmde tesadüfen bir arada olan ve oyun içinde ölüm kalım savaşı veren gençler yine karşımızda. Ama kadro genişlemiş. Bu sefer yaşlılar da dahil oluyor hikayeye... Danny Glover ve Danny DeVito da bu yüzden filmde rol alıyor.
Jumanji: Vahşi Orman'da fiziksel özelliklerden ziyade insanın iç güzelliğinin önemli olduğuna vurgu yapılıyordu. Ama Jumanji: Yeni Seviye'de avatar meselesi ön plana çıkıyor. İlk filmin çelimsiz genci Spencer, oyunda güçlü kuvvetli bir erkeğe dönüşmüştü. Ama günün sonunda eski çelimsiz haline geri dönmüştü. Meğer o aslında sanal dünyadaki halini çok özlemiş. Kendi fiziki gerçekliği ile hayatla başa çıkmak zor gelince oyunu tekrar çalıştırıyor ve ekip Jumanji'ye tekrar ışınlanıyor. Üstelik bu sefer yanlarında Spencer'ın huysuz dedesini ve onun ağır kanlı arkadaşını da götürüyorlar.
Yaşlıların devreye girmesiyle mizah seviyesi artan yeni macera keyifli bir seyirlik vaat ediyor. Yönetmen Jake Kasdan da hem görsel hem de aksiyon olarak bu vaadi gerçekleştiriyor. Ve genç kuşağa 'avatarın olma kendin ol' diyerek insanın kendisiyle barışık olması gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Görünen kısmın özetine gelirsek, 90'lardaki Jumanji ve 2010'ların Jumanji'leri hitap ettiği kuşaklardan dolayı farkı meseleleri öne çıkarıyor. İlk Jumanji ailenin önemine ve güven meselesine odaklanırken, yeni nesil Jumanji'ler insanın kendisiyle barışık olması durumuna eğiliyor. Yani nereden nereye... Anlaşılan kuşaklar değiştikçe bir yerlerde aksamalar da baş gösteriyor.
***
Kadına şiddetin portresi
Kore uyarlaması olan Umur Turagay'ın yönettiği gerilim filmi Güzelliğin Portresi, yıllardır görüşmediği ressam babasının öldürülmesi sonrası, büyüdüğü ve sonrasında kaçtığı eve geri dönmek zorunda kalan Nisan'ın (Burçin Terzioğlu) hikayesini anlatıyor. Cenaze işlemleri ve cinayet soruşturması nedeniyle bir süre, bu evde kızı ve kocası Özgür (Birkan Sokullu) ile yaşamak zorunda kalan Nisan, bu süreçte geçmişte yaşadığı travmalarla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Ve bu geçmiş babasıyla, babasının öldürülmesiyle de ilgilidir.
Tipik bir Kore gerilimi olarak başlayan ve öyle devam eden film bir noktaya kadar gayet iyi ilerliyor. Hatta kadının bilinçaltındaki kaygı ve korkularının erkek temelli olduğunu anladığımız noktalarda film zirveye ulaşıyor. Belki o şekilde finalize olsaydı, elimizde uyarlama da olsa çok iyi bir gerilim filmimiz var diyebilirdik. Ama bir noktadan sonra film intikam öyküsüne evriliyor. Bunda bir sakınca yok. Ama filmin ilk yarısında kurulan bütün gizemi ikinci yarıda tek tek açıklamaya çalışması açıkçası filmin elini zayıflatıyor.
Lakin buna rağmen Güzelliğin Portresi'nin bir gerilim filmi olarak eli yüzü düzgün bir iş olduğunu söylemek mümkün. Atmosferi, oyunculukları, yönetmenliği gayet iyi. Ve film, erkek şiddetinin farklı bir yüzünü göstermesi açısından önemsenecek bir yapım. Hani 2000'lerden beri palazlanan korku ve gerilim sinemamızda, farklı anlatılarla bu şiddeti ele alan yapımlara rahatlıkla eklemlenebilecek bir yanı var.
Ayrıca ağırlıklı olarak TV dizilerinde belirli rollerde karşımıza çıkan Burçin Terzioğlu ve Birkan Sokullu'nun bu tür filmlerde gayet iyi performans sergileyebileceklerini gösteriyor. Bir de Serkan Keskin'in sinemamızdaki en iyi cinayet büro başkomiseri olduğunu tescilliyor... Ezcümle gerilim filmi sevenlere tavsiye edilir.