2007'den beri profesyonel olarak şarkı söylüyor, Selen Beytekin. Festivallerde, caz kulüplerinde sahneye çıkıyor. Performanslarını izleyenler enerjisinin ne kadar yüksek olduğundan bahsediyor. Kendisiyle sanat ve tasarımı aynı çatı altında buluşturan Tuhafier'de buluşuyoruz. Kapıdan girer girmez o sahnedeki enerjinin günlük hayatında da devam ettiğini anlamamız uzun sürmüyor. Beytekin'in astronomiden matematiğe farklı ilgi alanları, tez sunumuna piyanosunu götürecek kadar sınırsız bir hayal gücü var. Kendisiyle sohbet ederken özgür ruhunun bugüne kadarki serüvenini de öğrenme fırsatı buluyoruz.
- İstanbul'un nasıl bir caz sahnesi var?
- Gerçekten çok küçük bir dilime müzik yapıyoruz. Dinleyenler de öyle, çalanlar da. Maalesef demiyorum ve bunu da şöyle açıklıyorum: Matematikte çan eğrisi olarak bilinen bir grafik vardır. Grafiğin orta kısmında kalan yoğunluk 'genele' olarak ifade edilir. Biz ise çanın azınlık kısmına yani yüzde 7-8'ine çalıyoruz. Yapılan müziğin kalitesiyle ilgili konuşmak gerekirse üst düzey bir iş yapılıyor. Daha çok insana hitap etsin gibi bir kaygı yok.
- Caz kulüplerine girince insanda ister istemez bir tedirginlik oluyor. Sizin seyirciden beklentiniz ne oluyor?
- Bahsettiğim çan eğrisi genel bir tanımdı, aslında caz dediğimiz tür, ABD'de siyahilerin kültüründen gelen bir müzik. Sokak müziği, tıpkı bizim arabeskimiz gibi. Siyahiler müzik yaparken birbiriyle şakalaşır, her şey doğaçlamadır. Öyle bir ortamdan Türkiye'ye geliyorsunuz konserlerde kimse konuşmuyor. Tabii ki ABD'deki ortamı tercih ederim. İşin ruhu orada. Benim konserlerimde de insanlar dans ediyor. Ama asla saygısız değiller, beni de dinliyorlar. O enerjiyi geçiremiyorsam neden sahnedeyim ki?
- Genç yaşta çok iyi müzisyenlerle sahneye çıkma şansınız oldu. Bu nasıl gerçekleşti?
- Tanımları çok sevmiyorum. Ben inşaat mühendisliği okudum. Üzerine mimari tasarım okumak istediğimde de önce mümkün olmadığını söylediler. Yüksek lisans için mülakata bile almadılar. Rektöre kadar çıktım. Sonunda İTÜ'de yüksek lisans için bana özel bölüm açtılar. "Bana aman müzik yapamazsın" diyenler de oldu. Ama ilk sahneye çıktığımda yanımdaki müzisyenler Türkiye'nin en iyileriydi. Aşkın Arsunan, Volkan Öktem, Tony Jones, Ricci Benson... Tabii ki bu çok büyük şans. Ama insan basamakları birer birer çıkmadan da kendini eğitebilir.
- Bu isimlerle sahneye çıkmak cesaret ister...
- Ben şarkı söylemeyi seviyorum. Bana "Nereden biliyorsun bu kadar parçayı?" diye soruyorlardı. Çocukluğumdan beri dilimde caz, R&B, blues... Klasik altyapım var, piyano çalıyorum.
İSTİKLAL MARŞI
- Sizi etkileyen ilk parça hangisiydi anımsıyor musunuz?
- TRT yayını eskiden İstiklal Marşı ile kapanırdı. Çocukken sonuna kadar birlikte söylermişim. İlk aklıma gelen İstiklal Marşı oldu ama aslında çok parça var. Blues, gospel dinlediğimde "Bunlar nedir?" diyordum. Siyahilerin yaptığı müziğe bayılıyorum.
- Amerika'da çalışmalarda bulundunuz mu?
- Gittiğimde Blue Note gibi caz kulüplerinde hep sahneye davet edildim. "Nasıl?" diye soracak olursanız müzisyen müzisyenden anlıyor. Mesela bir solo atılıyor, o solonun en çarpıcı bölümünde ben de oturduğum yerden aynı tepkiyi veriyorum. Müzik, o ruh olunca da bir araya geliniyor. Stevie Wonder'la Facetime yapmışlığım bile var. O beni göremedi ama...
- Müzik eğitimi almayı hiç düşünmediniz mi?
- Konservatuvara gitmedim ama sınavına girdim. Sekiz yaşımdaydım. Müdür annemle beni odasına çağırdı, "Sana özel eğitim vereceğiz. Çok yeteneklisin. Günde sekizdokuz saat çalışacağız. Başlıyoruz" dedi. Annem de bana dönüp "İstiyor musun Selen?" diye sordu. Müdür "Küçücük çocuğa niye soruyorsunuz? İsteyip istemediğini nereden bilsin?" diye tepki gösterdi. Annem de "Bir dakika, konuşsun" deyip tekrar bana döndü. Ben de müdüre "Matematik, fizik dersi var mı? Ben astronomi öğrenebilecek miyim?" diye sordum. "Müzik dışında başka hiçbir şey yok" yanıtını alınca "Anne istemiyorum, gidelim" dedim. Anında odayı terk ettik.
VAY BE SİZE NE KADAR BENZİYOR
- Çocuk yaştan itibaren farklı ilgi alanlarınız olmuş. Hepsine nasıl zaman ayırıyorsunuz?
- Ben beş-altı işi beraber götürmeyi seviyorum. Onların felsefik yapılarının, kavramsal özlerinin birbirlerine katkısı olduğuna inanıyorum. Hepsinin arasında bir bağlantı var.
- Mesela matematik merakınızdan bahsettiniz. Müzikle bağlantısı nedir?
- Tez konum matematik ve müzikle ilgiliydi. Cazdaki belirli akorları alıp -sadece tonalite olarak- fraktal geometrideki modellemeleri de kullanarak bir model yarattım. Ve belirli akorları o ara makineden geçirerek görselleştirdim. Müzikte matematiksel bir altyapı var. Müziği hissediyoruz diyoruz ama bunu kanıtlayamıyoruz. Çünkü kanıtlayabilmemiz için matematik, müzik ve psikoloji bilmemiz lazım. Bir de içgüdüsel olarak bunları bağlayabilmek lazım. Duyduğunuz müzik sizi neden üzüyor, neden sinirlendiriyor? İlerideki bütün amacım çaldığımız bir müzikten görsel öğeye ulaşabilmek.
- İnşaat mühendislerinin işinin bir parçası da şantiyede olmak. Siz de şantiyede çalıştınız mı?
- Eskiden çok giderdim. Ama müzik yaptığımı şantiyede uzun süre sakladım. Hatta Bankalar Caddesi'nde bir binanın restorasyonunu yaparken bir yandan da karşısındaki bir caz kulübünde sahneye çıkıyordum. Kulübün önünde de payetli kıyafetli bir posterim vardı. Ustabaşılar "Vay be size ne kadar benziyor. İnsan insana benzer" diyorlardı. Şu sıralar ise işimin saha kısmı azaldı, artık sadece danışmanlık veriyorum.
OKULA GİTTİM KARŞIMDA POLİS
- Bir gününüzü nasıl planlıyorsunuz?
- Planlamıyorum aslında. Bazen erken kalkarım bazen geç. Gece yarısı üçte kalkıp piyano çalıp şarkı söylerim. Bir rüya görürüm kalkar onu çizerim.
- Çizmekten bahsetmişken hiç eserlerinizi sergilemediniz değil mi?
- Müzikten daha etkin ve yetkin olduğum bir alan diyebilirim. Ama genellikle göstermiyorum. Çizip çizip attıklarım oluyor. Bir tablom var, onu annem attırmadı. 14 yaşımdayken lisede Caravaggio'nun Şüpheci Thomas'ını çizmiştim. Tuvalde akrilik boyayla yaptığım ilk çalışmaydı. Bir gün okuldan çağırdılar. Bir gittim, karşımda polis. Yaptığım çizimi gösterip "Bu replika bunu incelemeye almamız lazım" dediler. "Ben çizdim" dedim ama dinletemedim. Neyse ki tablo henüz yarımken birlikte poz verdiğim bir fotoğrafım vardı. Onu götürüp resmi geri aldım.
- Anne ve babanız memnun mu sizden?
- İkisi de şikayetçi. Sürekli "Bir de bu mu çıktı başımıza?" diyorlar. (Gülüyor)