Tarihler 21 Nisan 1940'ı gösterdiğinde Bob Kane ve Bill Finger, DC Comics'in amiral süper kahramanı Batman'in karşısına esaslı bir düşman çıkarır. 1950'lerde çizgi roman dünyasının içine düştüğü buhranlı hallerden anca 1970'lerde kurtulması sonucu söz konusu bu kötü adam bu kez Dennis O'Neil ve Neal Adams'ın çizgilerinde varolur. Bu karakter öylesine tutar ki 1980'lerde DC'nin ezeli rakibi Marvel'dan transfer ettiği Frank Miller'ın karakterin stiline dokunuşlarıyla birlikte artık fenomenleşir. Ki tüm bu süreçler aslında yıllar içinde kopacak fırtınanın ilk habercisidir...
Evet, çizgi roman ve sinema dünyasının en namlı kötüsünden Joker'den bahsediyoruz... Kaotik yapısı, ikonik kahkahası, benzersiz stili ile makyajı ve anarşist felsefe ile hikayesini temellendirmesi şüphesiz Joker'i tüm kötülerden ve hatta karşısındaki kahraman Batman'den bile daha çok sevdiren sebepler arasında... Fakat o çizgi dünyada kalmaz filmlerle kitleselleşir. Onu oynamak da oyuncular için önemlidir. Dün vizyona giren Joker filmini vesile edip sinema tarihindeki Joker'ler arasında dolaştık. Bakalım hagi Joker nasıl iz bırakmış?
CESAR ROMERO
Teatral bir joker
İşte beyazperdenin ilk Joker'i, Cesar Romero! Doğrusunu söylemek gerekirse bugün Joker'i canlandıran aktörler sıralandığında Romero, pek akla gelmez. 1966'da önce TV dizisi şeklinde üç yıl yayınlanıp arada bir de sinema filmiyle izleyicilerle buluşan Batman'in esas kötülerinden biri olarak izleyicilerle tanışıyor Joker. Hani, şimdi eski fantastik Türk filmlerine, örneğin Dünyayı Kurtaran Adam'a dönüp bakıp kimi sahneleri ile eğleniliyor ya, işte 1966 model Batman'de de aslında durum farklı değil. Son derece teatral bir hava, kısıtlı imkanlar, ucuz dövüş koreografileri, inandırıcı olmayan dekorlar ve daha neler neler... İşte ilk Joker böylesi bir ortamda varoluyor ve o da bu aşırı teatral havadan payına düşeni alıyor. Hoş, karakterin kendisi de bir tutam abartmaya müsait olduğundan bu aşırılık belki de filmde en çok Joker'de eğreti durmuyor.
JACK NICHOLSON
Nicholson'ın büyüsü
Yıl 1989. Yepyeni bir Batman filmi var karşımızda bu kez. Kameranın arkasında ilerleyen yıllarda çok daha sıkı filmler de çekecek olan Tim Burton var. Batman'i canlandırmak ise usta oyuncu Michael Keaton'a düşmüş. Peki, Gotham'ın yılmaz savunucusunun baş düşmanı kim ola ki? Evet, huzurlarınızda ekselansları Jack Nicholson!
Nicholson, bu Batman filmindeki Joker performansıyla çıtayı öyle bir yere koydu ki ondan sonraki tüm süper kahraman filmlerinin kötüleri için adeta bir referans noktası oldu desek yanılmayız. Her ne kadar ilk Joker'i canlandıran Cesar Romero olsa da aslında Nicholson'ın Romero'dan 23 yıl sonra canlandırdığı Joker, kahramanın dört başı mamur bir filmde izlediğimiz ilk haliydi.
Filmde Joker'in "Suçun Palyaço Prensi" olmadan önceki hali, bir suç örgütünün lideri olan Jack Rapier'ı görüyoruz evvela. Sonraları Rapier bir kaza geçirip Joker oluyor. Peki, neydi Nicholson'ın Jokeri'ni unutulmaz ve başarılı kılan? İlk akla gelen Nicholson'ın gerçekte de zaten Jokervari bir karaktere sahip oluşu, mimiklerinin, ses tonunun adeta Joker için yüzde 100 uyumu ve daha önceleri canlandırdığı karakterlerin de bu unutulmaz kötüden izler taşıması... Öyle ya hatırlasanıza, Shining'deki Jack Torrance'i ya da Guguk Kuşu'ndaki McMurphy'i...
HEATH LEDGER
Bir efsane doğuyor
Ve Nicholson'dan neredeyse 20 yıl sonrası... Çizgi roman dünyasının unutulmaz kötüsü bu kez Christopher Nolan'ın Batman üçlemesinin ikinci ayağı olan Kara Şövalye'de yeniden doğuyor. Ama ne doğuyor? İki yıl önce Brokeback Mountain filmiyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ına aday gösterilen Heath Ledger, Joker rolünde öyle bir performans sergiliyor ki "Kimse Jack Nicholson'dan iyi Joker olamaz" diyenler bir durup düşünüyor ve karakter bir anda muazzam bir pop ikonu haline geliyor. Joker'in replikleri her yere yayılıyor, posterleri kapış kapış satılıyor makyajını ise yapmayan kalmıyor.
Nolan'ın öncüllerine kıyasla daha karanlık ve gerçekçi bir suç filmi olarak kurduğu Batman evreninde Joker'in de bu durumdan etkilenmemesi düşünülemezdi tabii... Evet, aslında Ledger'ın Jokeri de deli, kaostan besleniyor. Ama yine de Nicholson ve Romero'ya kıyasla daha karanlık ve gerçekçi bir dünyanın fantastik parçası. Öyle ki bu durum Kara Şövalye'yi bir Batman filmi değil bir Joker filmi olarak tanımlattırıyor çoğu insana.
Ledger, Joker'in kötücüllüğünü öyle bir geçiriyor ki seyirciye En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Oscar'ın da sahibi oluyor. Tabii kendisi ödülü almadan iki ay önce hayatını kaybettiğinden ne yazık ki bunu göremiyor.
JARED LETO
Aşı tutmadı
Doğrusu Ledger efsanesinden sonra kim gelse Joker'i canlandırmak için işi zor olacaktı. Ama yine de DC Comics ve Warner Bros. fena bir seçim yapmadı ve Oscarlı oyuncu Jared Leto'da karar kıldı.
Kara Şövalye'den yedi yıl sonra gelen Suicide Squad'da bu kez bambaşka bir dünya ve bambaşka bir Joker vardı. Öyle ya bu Joker daha önce gördüklerimize hiç benzemiyordu. Makyajı, kılık kıyafeti, dövmeleri, zincir kolyeleri alışılmadıktı. Leto, bir nevi "Postmodern Joker" olarak karşımızdaydı.
Gel gelelim içinde Batman'in olmadığı, kötü karakterlerin bir araya gelip başka kötülüklere karşı koymaya çalıştığı DC Sinema Evreni'nin bu halkası pek tutmadı. Zaten Joker'in filmdeki rolü de kısıtlıydı. Ama sevgilisi Harley Quinn ile ilişkisini görmek ilk kez nasip olmuştu sinemaseverlere...
JOAQUIN PHOENIX
Palyaçodan düzen karşıtına
Ve Joker'in yolculuğunda şimdilik son istasyondayız. Bu defa 'solo' bir Joker filmi var karşımızda. Ne karşısında Batman var ne de bir başkası... Gladyatör ve Her gibi filmleriyle tanıdığımız başarılı oyuncu Joaquin Phoenix ikonik kahkahanın yeni sahibi. Filmde Joker'in tarzının Leto'nun halinden çok Ledger'ınkine benzediğini görüyoruz ki bunun bile hayranlarını ne kadar mutlu ettiğini anlatamayız.
Peki son Joker'de bizi neler bekliyor? Bir kere solo bir film olmasından dolayı karakterin gerçek anlamda nasıl doğduğuna tanık oluyoruz. Bir palyaço ve başarısız bir komedyenden nasıl sistem karşıtı ve yerleşik düzeni altüst edecek bir 'kötü' çıkıyor Joker, onun öyküsü... Yani bir süper kahraman filminden ziyade Venedik'te ayakta alkışlanmış sert bir dram filmi... Phoenix de roldeki performansıyla Nicholson ve Ledger arasında tercih yapmakta zorlanan izleyiciyi yeni bir kararsızlığa sürükleyecek gibi...