Yönetmen Emin Alper, Tepenin Ardında ve Abluka filmlerinde Türkiye'nin haletiruhiyesinden beslenerek hikayeler anlatmıştı bize. Filmlerin anlatımları, ele aldığı temel meseleler farklı olsa da iki yapımın ortak noktalarından biri karakterlerin yaşadığı çıkışsızlıktı. İki filmde daha arka planda duran bu çıkışsızlık hali Kız Kardeşler'de temel mesele olarak karşımıza çıkıyor. Kız Kardeşler'in odağında babaları Şevket (Müfit Kayacan) tarafından kasabadaki tanışlarının yanına besleme olarak verilen ve farklı nedenlerden dolayı baba ocağına geri dönmek zorunda kalan Reyhan (Cemre Ebuzziya), Nurhan (Ece Yüksel) ve Havva'nın (Helin Kandemir) hikayeleri var. Reyhan hamile kalıp geri dönmüş, köyde yarım akıllı olarak anılan çoban Veysel (Kayhan Açıkgöz ) ile evlendirilerek olayın üzeri kapatılmış. Nurhan kaldığı evde sorun çıkardığı, Havva da baktığı çocuk yaşamını yitirdiği için köye geri dönüyor. Bir araya geldikleri baba ocağında hepsi içten içe o köyden çıkmanın planını yapıyor. Fakat bu yoksul köydekilerin yaşadığı çıkışsızlığı onlar da yaşamak zorunda kalıyor.
BESLEMELİK İŞLENMEDİ
Bir dönem Türkiye'de yaygın olan, fakir ailelerin, çocuklarının daha iyi bir yaşam sürmesi için şehirdeki akraba ve tanıdıklarının yanına besleme olarak vermesi aslında sinemamızda pek de işlenen bir konu değil. Özellikle de kız çocukların kırsaldan şehre göçmesinde özel bir durum olarak karşımıza çıkan beslemelik, örtülü de olsa içinde sınıfsal çatışmayı, aidiyet travmasını, kimlik bunalımını da barındırır. Alper, bu durumu iyi etüt ederek bir hikaye koyuyor önümüze. Kız kardeşlerin kasabada yaşadıklarını göstermese de bu beslemelik durumunun barındırdığı unsurlar üzerinden örüyor kardeşler arasındaki ilişkiyi. Onlar aralarında kah rekabete tutuşsalar kah dayanışma içerisine girseler de bir gerçek var, kadınlarla ilgili hayati kararları hep erkekler alıyor. Alıyor ama erkekler de kendi kaderlerini tayin edecek halde değiller. Sadece geçici çarelerle o üzerlerine çöken ablukadan kurtulabileceklerini sanıyorlar...
EDEBİ BİR TAT VERİYOR
Alper, sinemamızın her taşraya uğradığında erkek hikayelerini odağa almasının aksine başrolü kadınlara vererek belki sinema-taşra ilişkimize yeni bir bakış geliştiriyor. Kadınların çıkışsızlığını izlettiriyor bizlere. Ama bir adım öteye gidip bu çıkışsızlığın (kadın ya da erkek fark etmiyor) nedeninin yoksulluktan kaynaklandığını da söylüyor. Tam da bu noktada Alper'in Çehov ve Sabahattin Ali'nin öykülerini hissettiren bir atmosferle hikayesini ördüğünü, tüm bu meseleleri güçlü bir hikaye içinde oya gibi işlediğini ve filmin başarısının da biraz buradan kaynaklandığını söylemek gerek. Yani Kız Kardeşler, kadınlar üzerinden hikayesini anlatarak, sinemamızda hep anlatılan erkek egemen taşra ve çıkışsızlık hikayelerindeki farklılığını ortaya koyduğu gibi, bu çıkışsızlığın asıl kaynağının yoksulluk olduğunu göstererek de diğer filmlerden ayrışıyor. Bütün bunları da edebi bir tat veren katmanlı bir hikaye ile yapıyor. Yönetmenin diğer filmlerine göre sinematografik olarak daha yalın duran Kız Kardeşler'de Alper, yönetmenlik tercihlerini, anlattığı hikayenin gücünü açığa çıkarmak için kullanıyor. Oyuncu yönetimi, atmosfer kurma konusunda gayet başarılı ama tercihlerinde hep hikayeye hizmet etme kıstası var... Hatta oyuncu performansları için de bu söylenebilir. (Müfit Kayacan, Cemre Ebuzziya, Ece Yüksel, Helin Kandemir, Kayhan Açıkgöz, Kubilay Tunçer çok iyiler.) Bu anlamda bu yılın en iyi Türk filmlerinden biri olan Kız Kardeşler, Emin Alper'in iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunun tescillendiği bir film olarak görülebilir.