Karşınızda adımlarını sağlam atan, kendisine güvenen, iyi eğitimli ve girişimci bir kadın var: Aslı Şen. Bilkent Üniversitesi'nin ardından Londra'da Kings College'da pazarlama üzerine master yapmış. İlk hamileliğinin ortalarına kadar da İstanbul'da büyük bir halkla ilişkiler ve prodüksiyon şirketinde çalışmış. Ardından evlilik hayatına, oğulları Berke ve Batu ile ev hayatına konsantre olmuş.
2005 yılında da Bellamom isimli hamile kıyafetleri satan bir markayla yeniden iş hayatına adım atmış. Yaklaşık altı yıllık başarılı bir ticaret hayatının ardından markaya ait haklarını ortağına devreden Şen, şu anda ticaret hayatına 2015 yılında kurduğu kişisel bakım markası Ashley Joy ve Eda Kosif ile ortak olduğu aksesuvar, saat saklama kutuları markası Loox'la devam ediyor. Ayrıca her perşembe günü yeni bir video yayınladığı bir YouTube kanalı var.
Şen şu aralar farklı bir koşuşturmacanın içinde. Çok yakında ünlü kozmetik markası Bobby Brown ile yaptığı projenin lansmanı yapılacak. Ne diyelim üreten, çalışan, yerinde durmayan bir kadın o... Biz de Şen ile Bobby Brown ile işbirliğini bahane edip bir araya geldik. Karşımızda yorulmayan, sürekli proje üreten ve kafası ticarete iyi çalışan bir kadın vardı. Biz sorduk Aslı Şen cevapladı...
- Sondan başa doğru gidelim istiyorum... Büyük bir kozmetik markası ile özel bir çalışma yaptınız ve kısa süre içinde ürünler raflardaki yerini alacak. Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz?
- Kozmetik alışverişi en sevdiğim alışveriş. Neredeyse bu işin ustası make up artistler kadar ürün vardır evimde. Yurt dışında da en çok kozmetik reyonlarında, kozmetik ürünlerin satıldığı eczanelerde vakit geçirim. Marka bildiğim, sevdiğim ve kullandığım bir marka. Böyle bir teklif geldi. Benim sevdiğim, bence en iyi olan ürünlerden oluşan iki farklı set hazırladık. Sadece bu ürün seçme işlemi bile altı ay kadar sürdü. Bu da benim başak burcu olmamdan, araştırıp, çalışıp, üzerine de çok düşünmemden kaynaklanıyor sanırım. Kısa süre içinde ürünler raflardaki yerini alacak. İçime çok sindi. Umarım herkes keyifle kullanır.
- Halihazırda zaten oldukça başarılı giden bir kozmetik markanız bulunuyor: Ashley Joy. Nedir bu marka isminin hikayesi?
- Ashley, İngiltere'de okuduğum yıllarda arkadaşlarımın bana hitap ederken kullandığı ismim. Soyadıma gönderme yaparak, Joy'a (şen) da markada yer verdim.
- Peki ne oldu da böyle bir işe adım attınız?
- Bellamom ile yollarımı ayırdıktan sonra yaklaşık iki yıl çalışmadım. Ve ikinci yılın sonunda bu marka ve bu iş aklıma düştü. Çok keyifli uzun bir serüven. İlk hamileliğim döneminde başladım aslında bitkisel yağlarla ilgilenmeye. Her lokmamı, sürdüğüm her kremi sorgular oldum. Masaj yağıyla başladım, yıllar içinde saç yağına dönüştü. Bu süreçte yurt dışından ve Türkiye'den bitki uzmanları, dermatolog ve doktorlar saç yağımın şekillenmesine katkıda bulundu. Evde kendim yapıyor, herkesle paylaşıyordum. Üç seneye yakın bu iş üzerine çalıştım sonra da 2015 yılında piyasaya çıktık. İlk önce dört ürünüm vardı. İlk Harvey Nichols'ta satılmaya başladı. Şimdi 23 farklı ürünüm ile tüm Watsons mağazalarında ve makyajtrendi. com ve lidyana.com gibi sitelerde satılıyoruz.
- Neler hayal ediyorsunuz markanız için gelecekte?
- Hedefim yurt dışında, mesela Londra'da Harvey Nichols'ta olmak. Hatta bu işe karar verdiğim hafta gitmiştim Londra'ya. Yer almak istediğim rafın önünde yarım saat durdum, "Ürünümle burada olacağım" diyerek içimden o rafları hayal ettim.
- Çok kolay oldu mu peki tüm bunlar?
- Tam tersi... O kadar çok insan "Olmaz", "Yapamazsın", "Satılmaz", "Şampuan işine hiç girilir mi?", "Kozmetik sektörü mü?", "Üretim mi yapacaksın, deli olmalısın" gibi şeyler dedi ki... Ama kalbimden bir ses "Yapabilirsin" diyordu... Eşim belirli bir bütçe içinde bu işi yapabileceğimi söyledi ve doğrusu en çok destek olan da o oldu. Onun haricinde neredeyse kimse yapabileceğime inanmadı. Ben hayal ederim ve kalbimden hayal ettiğim şeyin gerçek olacağına inanıyorsam çok çalışırım. Çok sorun oldu. Ürün geliştirme, formüller, üretim aşaması o kadar çok sorun oldu ki... Defalarca içimden "Herhalde olmayacak vazgeçeyim" dedim. Ama her bir şey beni devam etmeye yönlendirdi. Herkese de özellikle de gençlere hep aynı şeyi tavsiye ediyorum: İnandığınız şeyin arkasından gidin. Çok çalışın ve yapabileceğinize inanın. Şu an her ay en az 25 bin adet satıyoruz. Dört ürünle bu işe adım atmış bir marka için fena bir başarı değil.
- Ne tür zorluklar oldu biraz daha bahsedebilir misiniz?
- İlk olarak iyi ürün pahalı ürün demek değil. Bizim ürünün içeriği aklınıza gelebilecek en pahalı, en ünlü ürünlerin içeriklerinden çok daha güçlü. İkinci olarak da soyadı tanınan bir kadın olarak bir işe adım atınca kimse tam olarak bu işin nasıl bir şey olduğunu kafasında canlandıramıyor. Önyargılar oluyor... Bunu kırmak da çok kolay değil. Ne kadar özen gösterdiğinizi bilemiyorlar. Kimisi "Para için yapmıştır" diyor. Kimisi "Aman ismini kullanıyordur, ürünle bir alakası yoktur" diyor. Bu düşüncelerle baş etmek kolay olmadı.
- Tanınan bir soyadı kolaylık değil mi peki?
- Tabii ki tanınıyor olmak bir ürünü satarken işinizi kolaylaştırır. Ama emin olun benim hatırıma bir kez satın alırsınız ürünü, ürünün içeriği iyi değilse zaten ikinci kez kimse almaz. Ayrıca emin olun Aslı Şen olduğum için yapamadığım daha çok şey var. Hatta bazen "Yapamadığım ne çok şey var onları mı yazsam" bile derim... Sürekli bir şey ispat etmeye ve anlatmaya çalışıyorsunuz. O engelleri de hep olumlu bir şeye çevirmeye çalışıyorum.
RÜKÜŞ ZAMANLARIM OLDU
- Moda ve markalarla bağınız nedir?
- İnsan düşmeden yürümeyi öğrenemiyor. En başından beri keşke hep şık olsaydım, keşke hep kendime en yakışan şeyleri giyseydim. Ama öyle değil ne yazık ki. Öyle fotoğraflarım var ki, o kadar rüküşüm ki kendim bakmaya dayanamıyorum. İtiraf ediyorum, benim de her şeyimin marka olmasına özen gösterdiğim bir dönemim oldu. Ama şimdi hiç önemli değil. Neyi beğeniyorsam, ne bana yakışıyorsa onu alıyorum. Zara, Mango da giyerim Chloe ya da Tom Ford da. Önemli olan bana yakışması... Bir şey mi beğendim. Hemen almam, bir gün üzerine düşünürüm. Hevesse geçer zaten derim. Yaklaşık beş yıldır da böyle yapıyorum alışverişlerimi. Bir şey ispat etme derdinde değilim. Marka giyerek kendini ispat etme dönemini aştım.
DAVETLERDEN KAZANDIĞIM TÜM PARAYI BİR VAKFA BAĞIŞLADIM
- YouTube bambaşka bir konu...
-Prodigy Agency ile çalışıyoruz. Onlar beni ikna etti. Çok çok iyi çalışıyorum her konuya. Belirli bir saat ayırıyorum çekim için. Ekip çok güzel hazırlıyor videoları ve ortaya iyi işler çıkıyor.
- Cemiyet hayatından bir ismin bir daveti host etmesini (ev sanipliği) ilk sizde görmüştük. Mango ve Dior için davete özel konuklar çağırıp ağırlamıştınız. Sonra bu önü alınamaz bir hale geldi. Davet host etmek bir iş dalı oldu. Bir yandan da sosyal medyadasınız ve eminim birçok firma sizinle işbirliği yapmak istiyordur. Biraz bu konuyu konulaşım istiyorum, ne düşünüyorsunuz o ilk event'ten bugüne neler değişti, siz nasıl yorumluyorsunuz olanları, işbirliklerini, sosyal medyayı?
- Sosyal medyadan başlayalım. Çok reklam... Ben hayatımı buradan kazanmıyorum. Bir kere kendi kullanmadığım, tavsiye edemeyeceğim hiçbir ürünle ilgili paylaşım yapmıyorum. Bunu deme lüksüm var. Bu da takipçilerin bana güvenmesini sağlıyor. Kafamı yastığa rahat koymak önceliğim. Sevmeyen, beğenmeyen izlemez, merak etmez. Pek kötü yorum da almam aslına bakarsanız belki de bu nedenle. Kabul edelim benim ana işimim bu olmaması etkili. Marka davetlerine konusuna gelelim. Ben o işten kazandığım tüm parayı bir vakfın yararına bağışladım. Hep de böyle yapmaya özen gösterdim. Mango ile üç davet yaptık. Hepsi de böyleydi. Ve ilk olmasının da etkisiyle medyanın da çok büyük bir ilgisi oldu. Şimdi pek öyle değil. Ama markaların bu konuya kafa yorması lazım. Dejenere olduğunu düşünüyorum bu işin. Markalar bunu engellemeli. Ben kendi adıma söyleyeyim 100 hosting (ev sahipliği) teklifi geliyor, belki birini kabul ediyorum. Bunu iş olarak yapanlar da var. Onlara da saygı duyuyorum, ay sonunda kiralarını ödemeleri lazım sonuçta, ben ne diyebilirim ki. Ama markalar bu rantı doğru bir şekilde analiz etmeli.
METİN, ÖZGÜVENİ ÇOK YÜKSEK BİR ERKEK
- 19 yıldır evlisiniz. 17 ve 12 yaşlarında iki oğlunuz var. Bir yandan cemiyet hayatı içinde yer alan bir aile vakıf çalışmaları, bir eş ve bir anne olarak görevleriniz bir yandan da başarılı bir iş hayatı... Nasıl görüyor, yorumluyor eşiniz tüm bunları?
- Metin destek vermese benim bunların hiçbirini yapmam mümkün değildi. Sonuçta bazen ev hayatınızdan, çocuklarınıza ya da eşinize ayırdığınız vakitten de çalışıyorsunuz işleriniz için. Haftada dört gün düzenli olarak ofise gidiyorum. Bir yandan perşembe günü yaklaşık 1.5 yıldır düzenli olarak videolarımı yüklüyorum kanalıma. Her bir video için emin olun ders çalışır gibi konuşacağım konu üzerine çalışıyorum. O benim yanımda olmasa tüm bunlar mümkün değildi.
- Peki eşinizin sosyal medya aracılığıyla tanınmanıza tepki verdiği, endişe ettiği oluyor mu?
- Bazen oluyor minik uyarılar. "Siz Aslı Şen'in eşi miydiniz?" diye onun yanına gelen ve beni soranlar da oluyor. Ti'ye alarak anlatıyor bazen böyle hikayeleri. Özgüveni çok yüksek bir erkek, çok büyük bir şans benim için, hep bunu dile getiriyorum. O da bana her geçen gün daha çok güvendi. Eşimden çekinirim, saygı duyarım onun sözüne kıymet veririm. Bu dengeyi de kurmak lazım. Kadındır bu dengeyi kuracak olan zaten.
TÜRKİYE ÇOK DEĞERLİ
- Çok seyahat ediyorsunuz....
- Yeni yerler ve yeni kültürler görmekten beslenen bir kadınım sanırım. Yurt dışında hatırı sayılır yerlere gitmiş biri olarak diyebilirimki Türkiye çok değerli topraklara sahip, hem teolojik hem tarihsel anlamda. Maalesef bizlerin yeteri kadar değerini bilmediğimizi düşünüyorum. Geçen sene ve bu sene gezeceğim yerlerde amacım Türkiye'de gezilebilecek çok güzel yerler olduğunu göstermek ve kültürel değerlerimizi anlatmak, sahip çıkmak ve iç turizmi canladırmak. Mesela Karadeniz'deki Karagöl bence İsviçre'deki Alp Dağları'ndan daha güzel. Urfa Göbeklitepe, Mardin ya da Kapadokya mutlaka görülmesi gerek yerlerin başında geliyor.