Su damlası gibi bir ses... Gücünü duygusuna sırlamış, gösteriş yapmaktan kaçınan bir zarafet var bu seste. Nasıl olmasın ki! Yıllardır Türkiye'nin en önemli solistlerine vokal yapmış... Garo Mafyan, Attila Özdemiroğlu gibi duayenlerin Gelişim Orkestrası'nda mikrofon emekçiliğinden geçmiş. Ajda Pekkan ve Yalın'ın ve 10 yıldır da Sertab Erener'in vokalistliğini yapan Zeynep Doruk'tan bahsediyoruz. Doruk önümüzdeki hafta ilk solo albümü Unutmasınlar'ı yayınlıyor... Sekiz şarkılık albümün beş şarkısı kendisine ait...
- 14 yaşınızda müzik eğitimi için Amerika'ya gitmişsiniz... Nasıldı o süreç?
- Oldum olası şarkı söylemek istedim. Tek çocuğum. Babam turizmci, annem manken ve oyuncu. Biraz da sahne dünyasını bildikleri için istemiyordu babam şarkıcı olmamı. Bu dünyanın beni bir şekilde bozacağını düşündüler. Bir süre şan ve piyano dersi aldım ama babam "Artık devam etme" dedi. "Sen bilmiyorsun, lisan ileride çok önemli olacak, mutlaka lisan öğrenmelisin" diyordu hep. Ben de o sıralarda İtalyan Lisesi'nde okuyordum. Aman aman bir İngilizce eğitimimiz yoktu. Babama "Amerika'ya gitsem, yazı orada geçirsem, hem lisan öğrenirim" dedim. Annemle bir oyun kurduk. (Gülüyor) Lisan okulu diye ben müzik okuluna gittim. Orada üç ay geçirdim. Elimde bir CD'yle döndüm. Kayıt yaptım...
- Nasıl bir eğitimdi bu? - Üç çeşit. Müzikal, caz ve klasik eğitimi veriyorlardı. Ben ilk defa diyafram nedir, nasıl nefes alınıp verilir orada öğrendim. Hatta giderken bana harçlık vermişlerdi. Bütün harçlığımla şan dersi aldım.
- Babanız ne zaman öğrendi durumu?
-Döndüğümde babama CD'yi getirdim. "Baba ben müzik okuluna gittim, ama İngilizcemi de ilerlettim" dedim. Sonra o da kabullendi ve sonra her yaz beni Amerika'ya gönderdi eğitim için. Üniversiteyi Roma'da okudum. Edebiyat, müzik ve gösteri sanatları...
- Elinizde bir kaydınız var şu ana kadar... Sonra neler oldu müzik adına? .
- Üniversiteden döndüğümde ise elimde CD'ler İstanbul Gelişim Orkestrası'na gittim. Beğendiler ve "Biz seni yetiştiririz" deyip orkestraya aldılar. 19 yaşımdaydım. O kadar köklü bir orkestrada hata yapma şansınız yoktu. Çok büyük katkı sağladı bana...
- Bir süre Ajda Pekkan'a da geri vokalistlik yapmışsınız. Neler kaldı size o günlerden?
- Çok şey öğrendim Pekkan'dan. Bir kadın olarak saçı, makyajı, sahne duruşunu... Bir müzisyen olarak prova disiplinini... Çok titiz bir insandır. Ev toplantıları yapardık. Kendisi çay, simit ikram ederdi. Bize güvenirdi. Gerek insani olarak gerek orkestra açısından da çok yakındı bize. Onun da kendini huzurlu ve mutlu hissetmesi lazımdı. Arkasını dayadığı zaman bizim orada olduğumuzu bilirdi.
- Geri vokalistlik bir şarkıcı için nasıl bir çalışma, nasıl bir süreç? Neler katıyor?
- Aslında bir soliste geri vokal yapmak bir nevi nefs terbiyesi. Çünkü vücudunuz ve sesiniz önde olmak isterken siz arkadasınız. Haddinizi aşmadan, solisti ezmeden sahnede durmanız gerekiyor. Güzel bir tecrübe ve terbiye oldu benim için. Çalıştığınız kişinin sahne ve çalışma disiplininden de çok şey öğreniyorsunuz.
- Sizin tabirinizle, yıllardır geri vokalistlik yapıp egonuzu törpüledikten sonra kendi albümünüzü yayınlıyorsunuz. Ben ilk dinleyenlerden biri oldum ve müthiş buldum. Beni özellikle vuran şarkı sözüyle de müziğiyle de Altın Kafes oldu? Bir içe dönüş şarkısı gibi duruyor... Ne dersiniz?
- Altın Kafes benim ilk şarkım. (Sözlerini mırıldanıyor) "Emanet sana kanatlarım/Kendimle barışmak zorundayım" diye başlıyor. Aslında bir içsel yolculuk... Ama her dinleyen farklı anlıyor. Babama dinlettiğim zaman "Evi mi terk edeceksin" dedi. Erkek arkadaşım dinlediğinde "Tamam biz ayrılıyoruz" dedi. (Gülüyor) Hiçbiri değil tabii ki... Kendi içime döndüğüm bir şarkı.
- Sahnede şarkı söylerken nasıl bir boyut, nasıl bir dünya algısı içinde oluyorsunuz?
- Sahneyken, şarkı söylerken sanki bir portal açılıyor. O portala kendinizi tüm benliğinizle bırakmazsanız, o şarkıyı hissedemiyorsunuz. Seyirci ve sanatçının bütünleşmesi aslında. Zamandan ve mekandan kopuyorsunuz. Seyirciyle birlikte şarkı söylemek dünyanın en güzel duygusu. Kendi varlığınızı unutuyor, hafifliyorsunuz...
Sertab Erener kendi ruhuyla barışık
- 10 yıldır da Sertab Erener'in vokalistliğini yapıyorsunuz. Sertab'la çalışmak nasıl bir öykü? - Ben yurt dışında okuduktan sonra İstanbul'da da Bilgi Üniversitesi'nde bir bölüm bitirdim. İkincilikle... Bir televizyon programına çağırmışlardı başarılı öğrenci olarak. (Gülüyor) Orada bana "Siz şarkı da söylüyormuşsunuz" dediler ve bir şarkı istediler. Sertab'ın Bu Böyle şarkısın söyledim. Sonra bu kayıt sosyal medyada epey dolaştı. Bir gün Sertab sosyal medyadan bir mesaj yazdı, "Benim şarkımı çok güzel söylemişsin, bir gün tanışalım" diye. Kısa bir süre sonra "Bir albüm yapıyorum, geri vokal yapar mısın?" dedi. O şekilde tanıştık. Sertab'ın bana müzikal olarak kattığı şeyler sayısız. Ama kendisinden en çok bir starın şöhretle olan ilişkisinin dengesini öğrendim. "Ben starım" deyip asla kendini soyutlamayan bir insan. Kendi ruhuyla barışık. Kendini arayan biri hep. Müthiş bir örnek benim için... 25 yaşımdan beri onun yanındayım. O orkestra benim için baba evi bir nevi. - Müzisyen ve insan olarak size öğütleri oldu mu Erener'in? - Olmaz olur mu? Şöhretin nasıl yaşanması gerektiğini anlatır hep bana. "İnsanların nasıl görmesini istersen öyle görürler seni" der mesela hep...