2005'te, Transilvanya Üniversitesi'nin kütüphanesinden John James Audubon'un dünyadaki en değerli resimli kitaplarından biri olarak kabul edilen, The Birds of America (Amerikan Kuşları) kitabını çalma girişimi sanat dünyasındaki en ilginç soygunlardan biri olarak tarihe geçmişti. Soygunu ilginç kılan, kitabın değerli olması değildi, hırsızların profili ve soygunu yapma amaçlarıydı.
Amerikan orta sınıfına ait ailelerde büyüyen, gelecekleri parlak dört üniversite öğrencisi, hem sıradan yaşamlarına heyecan katmak hem de 'Amerikan rüyası'nın pompaladığı 'önemli bir şey yap ve hayatını kurtar' düşüncesini gerçekleştirmek için soygunu yapmışlardı.
Hayat Avcısı belgeseliyle tanıdığımız yönetmen Bart Layton Amerikan Soygunu filminde işte bu şaşırtıcı hırsızlık hikayesini beyazperdeye taşıyor. Amacı soygunun filmini çekmek değil aslında. Hem soygunu gerçekleştiren gençleri kendi gerçeklikleriyle hem de Amerikan toplumunu 'Amerikan rüyası' düşüncesiyle yüzleştirmek. Senaryosunu da kendi yazdığı filmde Layton, bu amacını ziyadesiyle gerçekleştiriyor.
İyi aile terbiyesi almış ve üniversiteye giden bu gençlerin bir soygun fikrine nasıl kapıldıklarını ve birbirlerini motive ederek bu fikrin etrafında nasıl bir fantezi kurdukları ve bu fantezinin içinde nasıl boğulduklarını anlatıyor film. İşte gerçeklikten savrulup o fantezinin içine girmelerinin sebebi de salt bireysel başarı üzerine kurulu olan Amerikan rüyası fikri. Layton bu rüyanın nasıl bir kabusa dönüştüğünü, bu rüyayı kuşaktan kuşağa aktarmada önemli bir işlev gören Amerikan orta sınıfı üzerinden ele alması takdire şayan.
HER ŞEY ÖZEL OLMAK İÇİN
Gençler bir girdaba kapılıp ince ince soygunu planlarken onların nasıl gerçeklikten koptuklarını bize izlettiriyor yönetmen. O koptukları gerçekle soygun sırasında, kitaptan sorumlu kütüphane görevlisini etkisiz hale getirirken yüzleşiyorlar. Zaten gençler, için de vazo o zaman kırılıyor (Filmin de en gergin sahneleri o anlar). Kendi hayalini gerçekleştirirken bir insana zarar vermek durumunda kalınca ne yaparsın? Nasıl bir kabusa savrulduklarını o zaman anlıyorlar ve yaşadıkları en büyük travmanın kaynadığında da o görevliye uyguladıkları şiddet yer alıyor.
Gerçek faillerin anlatıcı olarak yer aldığı filmde, gençler tane tane bu kabusa nasıl kapıldıklarını anlatırken içlerinden birinin söylediği ilginç "Kimse sıradan olmak istemez." İşte 'sıradan olma, iz bırak, özel ol' telkininin hatta psikolojik baskısının gençleri nasıl bir çıkmaza soktuğunu gösteriyor Layton. Yönetmen olarak gayet serinkanlı ve hikayesini anlattığı gençlere karşı yargılayıcı bir tavra bürünmüyor. Ama filmin önermesi gayet sert. "Amerikan rüyasının sonu hırsızlık" diyor...