Türk edebiyatının usta kalemlerinden Melih Cevdet Anday'ın sahnelenen ilk tiyatro oyunu olan İçeridekiler günümüze kadar birçok tiyatro topluluğu tarafından sahnelendi. 1960'lı yıllarda yazılan ve güncelliğini hâlâ koruyan metin, yönetmen Hüseyin Karabey tarafından bu kez filme uyarlandı. Suçu kanıtlanmadığı halde 185 gündür tutuklu bulunan bir siyasi mahkûm (Caner Cindoruk) ve ona kendi istediği ifadeyi verdirmek için uğraşan bir komiserin (Settar Tanrıöğen) çatışmasını anlatan psikolojik gerilim türündeki film, katıldığı festivallerden de büyük ilgi gördü. Tanrıöğen ile Cindoruk'a Gizem Erman Soysaldı'nın eşlik ettiği üç kişilik kadrosuyla dikkat çeken film baştan sona komiserin odasında geçiyor. Uyarlandığı tiyatro metnine sadık kalınarak yalın bir dille anlatılan filmde baldız karakterine hayat veren ve ortak yapımcılarından olan Gizem Erman Soysaldı ile bir araya geldik. Güzel oyuncu, filmdeki performansıyla Nürnberg Film Festivali'nden En İyi Kadın Oyuncu, Adana Film Festivali'nden ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini almayı başardı. Uluslararası projelerde yer almak istediğini söyleyen oyuncu Soysaldı ile hem kariyerini hem anneliğini konuştuk.
- Yönetmen aynı zamanda eşiniz olan Hüseyin Karabey. Bu eseri film yapmak nereden aklına gelmiş?
- Hüseyin, İçeridekiler'i 17 yaşında tiyatro sahnesinde izleyip çok etkilenmiş. Film yapmayı çok istemiş. 2009'da görüşmelerde bulunmuş. Biz Hüseyin'le tanıştığımızdan beri bana bu projeden bahsediyordu. Ben de çok heyecanlanmıştım. En son 2017'de haklarını aldık ve çekime girdik. Hüseyin'in dördüncü, birlikte ikinci filmimiz.
- Tiyatro metnini uyarlanma noktasında endişeniz oldu mu?
- Hayır. Yönetmenlik ve oyunculuğa çok vurgu yapan bir film. Hepimiz bu işin ne kadar zor ama bir oyuncu için bulunmaz bir fırsat olduğunun farkındaydık.
- Ne açıdan fırsattı?
- Türkiye sinemasında da dünya sinemasında da kadın karakterler ya çok saf, çok iyi, ya kurban ya da erkeklerin yaptığı şeylerin tek motivasyonu olarak çok kötü gösteriliyor. Dizide de sinemada da kadın karakterler hep böyle. Gerçek bir kadın göremiyoruz. Bu açıdan ben gerçek bir karakteri oynadığım için şanslı hissediyorum kendimi. İnsan duygularının derinliklerinde gezinen ve sürekli değişip dönüşen bir karakter.
ÖDÜL ALMANIN KEYFİNİ YAŞADIM
- Siz baldız karakterine hayat veriyorsunuz. Ne düşünüyorsunuz karakterin psikolojisiyle alakalı?
- Baldız, ataerkil sistemle savaşıyor, onunla ilgili strateji geliştiriyor devamlı. O dönemdeki bir kadının sevgiliye, evliliğe, cinselliğe aşka bakışıyla ilgili bir katman var. Bir saygı ve hayranlık var. Derinliği var. Herhangi bir kadınla erkek arasındaki ilişki yok orada. Yani tanımadığı bir erkeğin baskısına maruz kalmıyor kadın. Nürnberg'ten aldığım ödülün gerekçeli kararında çok güzel yazıyor aslında.
- Jürinin kararını hatırlatır mısınız?
- "Bizi büyüleyen şeyin ne olduğunu anlayabilmek için başardığı işin zorluğunu hatırlamamız lazım" diye başlayarak gerekçeyi şöyle açıklamışlar: Başka bir dönemde yaşamış olan ve eniştesinin hayal kırıklığına, ardından zorlamalarına bugünün genç bir kadını gibi tepki vermemesi gereken bir kadını canlandırmak... Gizem Erman Soysaldı hiç sesini yükseltmeden ve abartmadan, zengin nüanslar içeren oyunculuğuyla bu zor görevin üstesinden gelmeyi başarıyor. Bu rolünde kimi zaman masumdu, naifti neşeliydi zaman zaman korktu kederle karışık bir öfke duydu, karşısındaki insanı derinden hissedip ona acıdı ve onuruyla yüreklerimizi fethetti.
- Nürnberg'ten En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü aldınız ama Adana'da aldığınız ödül En İyi Yardımcı Kadın Ödülü. Nasıl oldu bu?
- Benim bir şey demem doğru olmaz. Jürinin takdiridir. Katıldığım festivallerden ödüller almanın keyfini yaşadım, mutlu oldum.
- Filmle ilgili nasıl yorumlar alıyorsunuz?
- Çok değerli yorumlar alıyoruz. Hayatımda izlediğim en iyi gerilim filmiydi diye yorumlar aldık. Tek mekânla sadece üç oyunculu bir filmi, insanlar yerinden kıpırdamadan izliyorsa esas başarı budur bence.
- Filmin yapımcılığını da üstlenmişsiniz...
- Filmin Caner de ben de yapımcısıyız. Benim ilk yapımcılık deneyimim. Yurt dışında yapılan işlere bakıyoruz oyuncular yapımcılık da yapıyor. Oyunculuk pasif bir meslek değil. Ben oturup senin beni keşfetmeni beklemiyorum o yaratım sürecinde yer almak istiyorum. Sevdiğim işlere destek olmak istiyorum.
OĞLUMU HAYATIMA DAHİL ETTİM
- Dört yaşında bir oğlunuz var... Nasıl anne-oğul ilişkiniz?
- Taylan'ı hayatımın doğal akışına dâhil etmeye çalışıyorum. Bazen provalara götürüyorum. Benim ne iş yaptığımı biliyor. Onun da bizim mesleğe çok ilgisi var. Sürekli anlatıyor, hikâyeyi kafasında kurup bize replik söyletiyor. Sürekli masal anlattırıyor. Daha eline hiç telefon ve tablet almadı.
- Anneliğin hayatınıza ne kattığını düşünüyorsunuz?
- Asıl yaratıcı ve üretken dönemimi oğlum Taylan'dan sonra yaşadım. Doğurduktan sonra iki sene program yaptım, kitap çıkardım, kaç tane oyun da oynadım. Üç film çektim. Üç yıldır hiç durmadan atölyeler yapıyoruz. Hepsini ben yürütüyorum. Hepsi Taylan'dan sonra oldu. Bu süreçte en büyük destekçimiz annemdi.
YARININ NE GETİRECEĞİ BELLİ OLMAZ
- Eşinizle aynı işte birlikte yer almak nasıl bir duygu?
- Set süreci harika geçiyor. Sette hiç karı koca durumu yaşanmıyor. Profesyonel bir iş yapıyoruz. İkimiz de çok seviyoruz bu işi. O yüzden doğal bir şekilde iyi gelişiyor. Bir şey olduğunda birbirimizi daha iyi anlıyoruz.
- Hayalini kurduğunuz hayatı mı yaşıyorsunuz?
- Evet, hep binbir surat olmak isterdim. Bir sürü karaktere girebilmek.. Oynadığım işlerde bana gelen tekliflerde bunu görüyorum. Yaş aralığım geniş. Bu film bunun için iyi bir örnek. Anne de oynayabiliyorum. 22-38 gibi bir skalam var. Bu benim için büyük şans. En büyük hayalim uluslararası işlerde yer almak.
- Bu konuda bir girişiminiz var mı?
- Var. Adana'dan sonra Londra'da bir ajans teklifte bulundu. Şimdi onların portföyündeyim. Yarının ne getireceğini bilemiyorum ama en azından bir kapı açılabilir orada.
KAÇIŞ NOKTAM FOÇA ZAMAN ORADA BAŞKA AKIYOR
- Tiyatro da yapıyorsunuz. Son dönemde tiyatro yapan da izleyen de çok arttı. Dizilerin uzunluğu bunda etken mi sizce?
- Kesinlikle, çok uzun diziler. 150 dakikalara dayanmış durumda. Bizim filmin ham kurgusu 150 dakikaydı. TV bizim eğlencemiz ama aynı şeyler sunuluyor. Toplumsal olarak modern hayatla ilgili sıkışmışlık ve mutsuzluk yaşıyoruz. Doğadan topraktan kendi özümüzden uzaklaştıkça bir doyumsuzluk yaşıyoruz. Bence sanat bizi kurtarıyor, kendimize getiriyor.
- Bu sıkışmışlıktan sizi kurtaran şey ne? Siz ne yapıyorsunuz?
- Ben de oyun ve film izliyorum, müzik dinliyorum. Foça benim kaçış noktam. Annemin evi var orada. Oraya gidince zaman başka akıyor. Telefon normalde sürekli elimde ama orada neredeyse hiç kullanmıyorum.