Dünyaca ünlü bir tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu. Mart ayında Design Shanghai forumunda VIP konuşmacı olarak yer alarak çok ses getiren bir konuşma yaptı. Doğu'nun Batı'sı, Batı'nın Doğu'su olarak ifade edilen Türkiye'nin kültürel zenginlikleri içerisinde büyüyen ve bu sayede farklı kültürel zenginliklere verdiği değeri tasarımlarına nasıl yansıttığını katılımcılarla paylaşan Zeynep Fadıllıoğlu ile kendi adını taşıyan markası ile yarattığı tasarım lisanını, ekip ruhunun kendisine kazandırdıklarını ve gelecekte tasarımın önemini konuştuk
- Design Shanghai'da VIP konuşmacı olarak yer aldınız ve ülkemizi başarıyla temsil ettiniz. Neler söylemek istersiniz?
- Çok gururlandırıcı bir seçimdi, beni İngilizler tercih etti. Andrew Martin firması tarafından davet edildim. Forumdaki tek Türk bendim, o açıdan da çok gururlandım. Bakış açıları çok hoşuma gitti. Bizim açımızdan bakıldığında İstanbul Doğu'nun başlangıcı, Avrupa'dan bakınca ise Batı'nın başlangıcı. "Siz de bu yörenin zengin kültürünü temsil ediyorsunuz, o yüzden sizi seçtik" dediler. Konuşmamı da bunun üzerine inşa ettim. Biz Zeynep Fadıllıoğlu Tasarım Ekibi olarak çok çeşitli coğrafyaların kültürünü tasarımlarımıza yansıtırken, Anadolu medeniyetlerinin ve İstanbul kültürünün zenginliklerini katman katman bugüne taşıyoruz ve bu şekilde tanındık. 2001 yılında Andrew Martin Ödülleri'nde ilk üçe girdik, 2002 yılında birinci seçildik. Aynı yıl House and Garden dergisi tarafından birinci seçildik ve 40 bin kişilik fuarda bizden bir oda çizmemiz istendi. Ben bir Türk evinden ve kültürümüzden esinlenerek bir oda yaptım hatta bunu Çin'deki konuşmamda da sundum.
- Bir nevi kültür elçiliği yapıyorsunuz. Zeynep Fadıllıoğlu'nun da arkasında 35 kişilik dev bir mimar ekibi var... Ekibin kendi içindeki dinamizmi ve kreatif anlamda size faydaları nelerdir?
- Aslında yabancılar tarafından da bir elçilik olarak görülüyor. Mesleğe ilk başladığımda tek başımaydım. Genç mimar arkadaşlarım ve sanat camiasından dostlarımızı yanımıza alıp elimizde bir çantayla çalışarak start verdik. Ben bilgi işlem okudum, sonra programcılık ve sistem analistliğini bitirdim. Ardından sanat tarihi ve tasarım eğitimini tamamladım ama mimar değilim. Dolayısıyla güçlü bir ekip kurdum. Ekip benim için çok önemli, her şeyi paylaşarak yapan biriyim. Çalıştığım insanlar çok kıymetli. Sadece teknik ekip ve mimarlarımız değil, mutlaka bu işin sanatını icra edenlerle yol almayı tercih ediyoruz. Ben işe başladığım zaman çocukluğumda olan ustalıklar bitmişti. Herkes para kazanmaya dönmüştü. Kendim finanse edip yurt dışından çalışanlar da getirdim. Biz özel işler üretiyoruz, günümüzde kopyala-yapıştır kültürü var. Herkes her şeyin benzerini yapıyor. Bu sebeple, bize en çok yurt dışından iş teklifli geliyor. Örnek olarak dünyaca ünlü bir marka bizimle iletişime geçme sebebi olarak Şakirin Camii'ni gördüklerini ve "Bir şeye bu kadar farklı bakan bir ekip, aynı yaratıcılıkla tüm işlerine bakabilir" diye düşünerek karar verdiklerini anlatıyorlar.
ÖZGÜN BİR TASARIM LİSANI
- O aşamada gerekli olan bir ehliyetse, yaratıcılık ve sezgiler bunun için yeterli değil mi?
- Çin'deki konuşmamız yaratıcılık, sezgiler
ve teknoloji üzerineydi. "Teknoloji sanatı
öldürecek mi?" diye sordular. Tam aksine
bu aslında sanatı daha farklı bir boyuta
götürüyor. El işçiliğinde de daha büyük bir
ustalığa geçiliyor ama yine de bizler insani
yaratıcılığa ve sezgilere daha fazla ihtiyaç
olduğunu düşünüyoruz. Ben büyürken daha
donuk bir görüntü vardı. Ne kadar Batılı görünsem
ve o tarz okullarda okusam da kendi
kültürümle hemhal olmuş bir aile yapısından
geliyorum. Bu benim içime işlemiş. Bu
topraklarda hangi uygarlıklar varolduysa ve
kim yaşadıysa biz o zenginliği genlerimize
işlemişiz. Davranışımız, hoşgörümüz...
Kendi tasarım lisanımda bunu sorgulamaya
başladım. Enternasyonel Tasarım Ödülü
aldığımda bana "Sizinki bugüne kadar yapılmış
hiçbir şeye benzemiyor' dediler. Eli
öpülesi Mimar Sinan, yaşadığı dönemde o
zorluklar içinde bu eserleri verebilmiş, bizlerin
de özgün bir tasarım lisanıyla ortaya
çıkmamız lazım.
- Sosyal sorumluluk projelerinde de çok yer alıyorsunuz ve sivil toplum kuruluşlarına destek veriyorsunuz. Bu çalışmalar sizin için ne ifade ediyor?
- Eğitimle ilgili çalışmalara çok destek
vermeye çalışıyorum. UNICEF de
dahil olmak üzere birçok kuruluşa
katkıda bulunmaya çalışıyorum. En
önemsediğim şey eğitim. Eleştirel
düşünce ve hoşgörünün bununla
sağlanabileceğini düşünüyorum.
Medeniyet ancak kaliteli eğitim
ve yaratıcılıkla gerçekleşebilir.
Yeni ufuklar ortaya çıkarabilecek
bir gençliğe sahip olmamız gerekiyor.
Ekim ayında Natalia Vodianova'nın
düzenlediği, Kültür Bakanılığı'nın
desteğiyle gerçekleşen 'Let's
Talk' etkinliğine katıldım. Emine
Erdoğan ve kadın bakanlarımızın da
konuşma yaptığı sempozyumda, 'Kadın
konularındaki tabular ve toplumsal önyargılara
karşı olmak' başlıklarına farkındalık
sağlamak amacıyla bir araya geldik.
Bu minvaldeki etkinliklere olabildiğince
vakit ayırmaya çalışıyorum.
- Yeni projeleriniz var mı?
- Dünya çapında projelere çalışmalarımız
devam ediyor. Yakın zamanda Boston' da
yaptığımız Dream Group bünyesindeki Nahita
restoran ile Boston Eater ödülleri kapsamında
Yılın Tasarımı ödülü aldık. Bununla
birlikte yurt içi ve yurt dışında birçok otel,
konut, restoran ve devam eden cami projelerimiz
var. İstanbul içerisinde devam eden
Boğaz kenarında iki çok mühim otel projesi
çiziyoruz. Heyecanlandığımız bir diğer konut
projesi de gökdelen tepesinde yer alan
penthouse projemiz.
İNSANLAR ŞAKİRİN CAMİİ'NDE HUZURLU HİSSEDİYOR
- Şakirin Camii de çok farklı ve özgün bir tasarım oldu. Belki de kadın olmanız nedeniyle bir kesim size karşı eleştirilerde bulundu. O süreç sizin için zor muydu?
- Bize ilk başta Şakirin Camii'nin iç tasarımını vermişlerdi. İlk çizilen bina bir kolajdı ve Şakir Ailesi'nin içine sinmemişti. Bana "Yapabilir misiniz?" dediler, kabul ettim ama birkaç uykusuz gece geçirdim tabii. Cami mimarisine çok aşina biriyim, zaten sanat tarihi okudum. Bizim ülkede bir kişiye , 'ehil mi' diye bakarken, bakacak olan kadroların gözlerinin de bilinçli olması gerekiyor. Ben 14 sene Bilgi Üniversitesi'nde yüksek linans programı kapsamında tasarım kültürü ve yönetimi üzerine ders verdim. Reddedişin bile bir duruşu vardır. Caminin yapım aşamasında teologlar ve İslam sanat tarihçilerine danıştım. "Neleri yapmamalıyım?" diye sorduğumda en mühim olanın Kabe'nin yönü ve Müslümanları rencide etmemek olduğunu belirttiler. Biz binayı ortaya çıkarırken de bugünü yaşatmak istedik, müminlerin kendilerini huzur içinde hissedecekleri bir eser bırakmak istedik ve her aşamada bu ulemanın en kıymetli insanlarına danıştık. Her yenilik reaksiyon getirecek tabii ki ama bazıları çok negatifti. Mihrabı renklendirdim çünkü Türk'ün rengi turkuazı vermeyi arzu ettim. Zaman zaman gidip gizlice izliyorum, insanlar Şakirin Camii'nde kendini çok huzurlu ve iyi hissediyor. Hemen bu çalışmamızın akabininde Katar'a çağrıldık ve orada Cuma Camii'ni çizdik. Suudi Arabistan, Bahreyn ve Köln'e davet edildik.
- BBC 'de yayınlanan The Real İstanbul belgeselinde de İdil Biret ve Haluk Bilginer gibi isimlerle Türkiye'nin tanıtımını yaptınız.
- BBC Şakirin Camii'ne 24 saatini ayırdı, Le Monde gazetesi de bir sayfa verdi. Burada dikkat çeken faktör modern bir cami oluşuydu. Amerika'daki DELL firması, "5 başlıkta yenilik nasıl yapılır?" konusuyla ilgili beni konuşmacı olmaya davet etti. Bu forumlarda Şakirin Camii , anlayışı uygulanabilir ve algılanabilir yenilik olarak yer aldı. Modern yapıyı ve İslami sembolizmi de yansıtabilme üzerinde duruldu.
BİR KANEPENİN YÜZÜNÜ ÜÇ SENE BOYUNCA TEKRAR TEKRAR DEĞİŞTİRDİM
- Bu kadar kendini yenileyen bir mesleğe emek veren biri olarak, kendi evinizde sürekli değişiklikler yapar mısınız?
- Evimi 10 senede şekillendirip bugünkü haline getirdim, bir kanepenin üç sene boyunca tekrar tekrar yüzünü değiştirdim. O yüzden evde bir iş çıkardığımda tüm ekip kaçıyor. (Gülüyor) Orası da bizim yaşam alanımızda bir mozaik oluşturmuş. Bir şeyi çekince her şey dağılıyor ama yine de yenilemek gerekiyor. Bugünkü çağa uygun olmasını tercih ediyorum.
- Benim için Zeynep Fadıllıoğlu yaptığı eserlerle bir sanatçıdır. Sizi mutlu eden ifade nedir kendinizle ilgili?
- Sanatçı olmak benim için büyük bir şeref, teşekkür ederim daha mutlu eden bir ifade olamaz. Sanatçı olup bir de müşterilerimin ihtiyaçlarına cevap verebilmek ise harika bir şey. Hayata açık fikirlilikle bakabildiğimizde yepyeni dünyalar kurabiliriz.