Oyuncu Savaş Özdemir ile Maçka Parkı'nın hemen yakınında bir kafede oturuyoruz. Kahve eşliğinde yaptığımız sohbetin konusu geçen günlerde yayınladığı üç şarkılık albümü Gece ve Yol. Dakikalar sonra masaya tabak, çatal ve bıçaklar geliyor. "Biz yemek ısmarlamadık ama" dememize kalmadan garsonlar bu kez kocaman bir meyve tabağını masanın ortasına koyuyor. Özdemir, ekranda kötü bir karakteri canlandırmasına rağmen halkın hem sevgisini hem de saygısını kazanmış bir oyuncu. Bu meyve tabağı da o sevginin, saygının ifadesi....
Özdemir, sadece iyi bir oyuncu değil, resimden şiire sanatın birçok dalıyla ilgili. Geçen yıl bir resim sergisi açmıştı, şimdi de albümünü yayınladı.
Üstelik şarkıların söz ve müziği de ona ait...
- Albümün adı Gece ve Yol. Gece yolda olmayı sever misiniz?
- Müzik insanın biraz da duygularıyla, geçmişiyle yalnız kaldığı andır ya... Arabasına atlayıp dertlerinden, sıkıntılarından uzaklaşmak ister. Müziği açar, gecenin dinginliğinde yolculuk yapar. Albümün ismi de buradan çıkarak şekillendi.
- Şarkıların söz ve müzikleri size ait. Bu şarkılar sizi ne kadar yansıtıyor?
- Bu soruya içine oyunculuğu da katarak yanıt verebilirim. Bazen soruyorlar "Canlandırdığınız rol sizi etkilemiyor mu?" diye. Ben de şöyle yanıt veriyorum: "Çekirdek biziz. O hiç değişmiyor ama meyve değişebiliyor. Bazen üzüm oluyorsunuz bazen çilek." Elbette ki yaşadıklarımızı, dostluklarımızı, aşklarımızı, ayrılıklarımızı kısacası insana dair tüm duyguları yorumlayıp ortaya bir rol ya da bir şarkı çıkarıyoruz.
20 YAŞIMDA LISEYE DÖNDÜM
- Albümün çıkış parçası Kapat Aklının Kapıları'nın klibinde kadın kahramanın elinde FranzKafka'nın bir romanı var ama adı belli olmuyor...
- Klipteki öğrenci kız, sevgilisinden ya da ailesinden ayrılmış otobanda duruyor. Ve elinde bir kitap var. Hangi yazarın kitabı olsun diye düşünmeden kütüphanemden direkt Kafka'yı seçtim. Kafka muhteşem bir yazar. Zaten masalsı hikayeleri çok seviyorum; her ne kadar karanlık, kaotik tarafı da olsa. Orada çok derin bir yaşanmışlık var.
- Babanız Yeşilçam'ın ünlü kurgu yönetmenlerinden. Sanatçı olmanızda etkisi oldu mu?
- Olmaz mı! Babanıza dair ilk ne hatırlıyorsunuz diye soracak olursanız siyah-beyaz televizyonlar hayatımıza daha yeni yeni girmişti, çizgi film izliyorduk. Sonra TRT'ye gidip babamın kurgu odasına giriyordum. O çizgi filmlerin montajlanışını izliyordum. Hayretler içinde izliyordum çünkü babam A'dan Z'ye her şeyi yapıyordu. Teknik anlamda zor zamanlardı onlar için. Üretken, yaratıcı olmaktan başka çareleri yoktu. Bu anlamda kendilerini çok geliştirmişlerdi. O dünyaya girmiş ve büyülenmiştim. Sekiz-dokuz yaşlarımdaydım.
- Oyunculuk nasıl başladı?
- Önce yavaş yavaş çocuk dramalarında oynadım. Meraklı bir çocuktum. Resme, sanata, spora... O yüzden de tembel tabir edilen çocuklardandım. Ortaokul, lise yıllarında resim notum 10, matematik, kimya 1'di. Bir gün babama "Seni liseden çağırıyorlar" dediğimde "Hangi lisedesin ki?" diye yanıt vermişti. O kadar çok lise değiştirmiştim ki o dönemde. İşte kendimi aradığım ve toplum tarafından itildiğim bu dönemde tiyatroyla tanıştım. Babam sayesinde elbette. Bana şaka yollu "Senden ancak artist olur. Başka da bir şey olmaz" dedi. Konservatuvar hayali yüzünden de 20 yaşında tekrar liseye döndüm ve bitirdim.
DEVASA BİR ACI VE ÇİLE
- İçe kapanık bir çocukmuşsunuz değil mi?
- Çok düşünüyordum çocukken. İki-üç yaşlarımda düşündüğümü hatırlıyorum. İçine kapanıklığı olumsuz olarak düşünmemek lazım. Demek ki hayal kuruyormuşum. O giderek resme dönüşmeye başladı. Babamla annemle demek ki öyle iletişim kurmuşum. Konuşarak değil de çizerek. Her insanın içinde bir ressam, müzisyen, yazar olduğuna inanıyorum. Tanrı bizi öyle yaratmış, sanatsal meziyetlerle donatmış. Sadece bunun önünde bazı duvarlar var. Yapamam, beceremem gibi. Bu ya dayatılıyor ya da kişi kendi sarmalından çıkıp üretime geçemiyor. Yetenek de tek başına yetmiyor, asıl olan onu şekillendirmek. "Ben de şarkı söylerim, ben de çıkar oynarım" diyenler oluyor... Oynarsın, söylersin ama mesele devamlılık ve aynı dili konuşabilmek. Eğitim önemli. Kalıcı sanatçıların arkasına baktığınızda devasa bir emek görüyorsunuz. Devasa bir acı ve çile görüyorsunuz.
- Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl anlatırsınız?
- 1988-1990'lı yıllarda büyüklerimiz "Evladım mesleğin ne?" diye sorduklarından "Tiyatrocuyum ben" diyordum. Onlar da "Tamam yavrum, esas mesleğin nedir?" diyorlardı. Konservatuvarda her türlü eğitimi aldık, solfej, müzikli tiyatro, dramaturji, felsefe... Bu ülke bize bu altyapıyı sundu, teşekkür ediyorum. Çok değerli hocalarla çalıştım. O yüzden şarkı söylediğimizde şarkıcıyız, kamera karşısında rol yapıyorsak oyuncuyuz.
ANNEM TAM BİR ANADOLU KADINI, YAŞAM DOLU
- Kız kardeşiniz Özlem de müzisyen değil mi? Özleyiş adıyla tanınıyor..
- Aslında babamız de kurgu yönetmeni olmanın yanında müzisyen. Derleme yapar, türküler söyler. Kız kardeşim de ben de bundan nasibimizi aldık. Sonra herkes tarzını seçti. Özleyiş de şiir yazıyor. Serbest çağrışımlı, kuralsız bir tarzı var. Geçen yıl Kırgın Güller adlı bir single çıkardı. Hatta atv'nın Kanatsız Kuşlar dizisinin de tema müziği oldu, çok beğenildi.
- Annenizin sanatla arası nasıl?
- Annem muhteşem bir kadın. Tam bir Anadolu kadını. Hayatımda tanıdığım en yaşam dolu insan. Gezgin ruhu var. O da yazıyor. Bir romanı var, otobiyografik. Okuduğumda çok şaşırdım. Yayınlamayı istiyoruz.
SERGİNİN GELİRİNİ SOKAK HAYVANLARINA BAĞIŞLADI
- Beşiktaş'ta oturuyorsunuz. Takım olarak da Beşiktaş'ı mı tutuyorsunuz?
- Hayır, takım tutmayı çok beceremedim. Aslında sporla ilgiliyim. Hentbol oynadım, eskrim yaptım. Futbol da oynuyorum. Ama fanatizme geçemedim. İzlemeyi çok seviyorum. Avrupa kupalarınn özellikle... Ama lig maçlarını izleyemiyorum. Bana fazla coşkulu, gürültülü ve kırıcı geliyor. Üzüldüğüm bir şeyi gördüğümde bir parçası olmak istemiyorum.
- Geçen yıl resim serginizin tüm gelirini sokak hayvanlarına bağışlamıştınız. Seviyor musunuz hayvanları?
- Kedilerim var. Daha yeni üç kız, iki oğlum oldu. Hayvanları çok seviyorum. İnşallah bu sene de onlar için sergi yapacağız.