Nevres Ebu Salih, Filistinli bir yönetmen, bir yazar... 35 yaşında.
Bir yıldır İstanbul'da, gönülden bağlı olduğu Üsküdar'da yaşıyor. TRT Arapça'da belgesel yönetmeni olarak çalışıyor. Siyah kemik çerçeveli gözlüklerinden, pırıl pırıl bir ışık yayılıyor.
"Doğduğum günden beri kendimi arıyorum, zaten bu dünyada başka ne işimiz var ki!" derken, aslından koparılıp dünya sahnesine sürülen insanın sonsuz derdini anlatıyor...
Salih, vaktiyle seyahatlerinde kısa süreler kalıp aşık olduğu Üsküdar'a yerleşmiş. Eşi ve dört çocuğu Ürdün'de.
"Yakında onları da getireceğim inşallah" diyor. "Bizi Türkiye'den daha fazla anlayan bir ülke, bir halk yok Filistinli olarak." Salih'le buluşmamızın sebebi, Mısır, Fas ve Ürdün'de Arapça yayınlanan Üsküdarlı İhtiyar adlı romanı...
EYVALLAHIN SIRRI
Türk, Osmanlı ruhunu en çok hissettiği semt Üsküdar olmuş Salih'in:
"Üsküdar gerçek İstanbul, eski İstanbul.
Burada bir medeniyetin ruhunu hissedebiliyor, geçmişten gelen sesleri duyabiliyorsunuz... Hele camileri...
Ah hele o Mihrimah Sultan Camii..." İşte, romanı da Mihrimah Sultan Camii etrafında şekilleniyor zaten Salih'in.
Henüz İstanbul'a yerleşmeden yaptığı bir Üsküdar ziyaretinde, bir Ramazan günü, Mihrimah Sultan Camii'nde yaşlı bir amca görüyor...
Neşet Ertaş ve bütün kalbi açık ozanların dile getirdiği, 'gönülden gönül akan o gizli yol'dan, özel bir bağ kuruluyor aralarında. Hiç konuşmadan...
Hatta utana sıkıla, fotoğrafını da çekiyor, bir karecik. Ertesi gün tekrar gidiyor camiye, bir kez daha görüyor yaşlı amcayı... İki büklüm... Yakarışta.
"Dünya hayatına itibar etmeyişi, sonsuzlukta kayboluşu sezdim onda" diyor Salih... Ertesi gün tekrar gidiyor camiye. Amca yok. Ertesi gün, bir ertesi...
Yok! Sonra yollara düşme vakti geliyor. Salih gezgin ruhlu bir yönetmen.
Kafasında ve ruhunda Üsküdarlı amcanın hayaliyle Ürdün'den Fas'a, Mısır'dan Avrupa ellerine kadar memleket memleket geziyor.
Yönetmen ruhu boş durmuyor.
Amcayla iç konuşmalarını kağıda döküyor:
"Üsküdarlı İhtiyar bir yol gösterici olarak canlandı aklımda. Herkes bu hayatta yol gösterecek bir usta arar.
Ben belki gerçek anlamda bulamadım ama hayal dünyamda buldum. Romanda o bana insan olmanın, ruh taşımanın asaletini anlattı. Ama romanda inanın diyalog yok denecek kadar az...
Hayaller var. Tasavvufta mana âlemi dediğimiz rüyalar var. Yaşlı amcanın diyalog olarak tek satırı var mesela.
Bir kez 'Eyvallah' diyor. Türkiye'de gençler genellikle, teşekkür anlamında kullanıyor bu kelimeyi. Ama özü 'Hakk'tandır' demek... Bir durumun hakikatinden dem vurur. Yani ağırlığı büyük bir sözdür... Zaten romanın özü ve sırrı da bu 'eyvallah'ta... İnsanın hakikate yaklaşma çabasında."
ÜSKÜDAR'IN CAMİLERİ
Tabii ki roman, Üsküdarlı amcayı merkeze koyarak, İstanbul'u, Üsküdar'ı da anlatıyor: "Hem mesleğim gereği, hem seyyah ruhlu olduğum için çok gezdim... Ama kendimi Üsküdar'daki kadar huzurlu hissetmedim.
Üsküdar'ın camilerinde zaman duruyor sanki. Alimler, 'Zaman bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı' derler.
Üsküdar'ın bir camisinde oturup bir soluklanın... Sessizliği dinleyin.
Sokaklarında turlayın. İnsan olduğunuzu hissediyorsunuz. İnsan hassas bir varlık. Ama günlük şehir hayatının kaosu, kazanma hırsı insanı yoruyor.
Kendi ruhuna dokunmayı unutturuyor.
Mesela Taksim'deki hava ilginçtir ruhtan çalıyor. Ama Üsküdar ruhunuzu tamir ediyor. Romanda hem iç yolculuğumu, yol gösteren amca üzerinden anlattım. Hem de Üsküdar'ın kalbine doğru bir yolculuk yaptım...
İnşallah Türkçede de yayınlanır. "
ERDOĞAN FİLİSTİN'DE GÖZBEBEĞİ
"Filistinli olmak çok zor. Dünya sizi anlamıyor. Anlamak istemiyor... Biz en çok Türkiye'yi, Türk halkını ve Recep Tayyip Erdoğan'ı yanımızda gördük ve görüyoruz. Türkiye'nin varlığı bize yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Recep Tayyip Erdoğan çabalarıyla, dünyaya karşı dimdik duruşuyla Filistin'de gözbebeği.
Çiftçi bir ailenin çocuğuyum.
Babam aynı zamanda doktordu. 13 sene önce kanserden öldü. Ağabeyim işgal altında, bombardımanda öldürüldü.
Pek çok arkadaşım hapiste ya da kayıp. Bütün bu acılarla büyüyüp, hayata başka bir gözle bakmamak mümkün mü!"