Görevleri Osmanlı'nın kara ordusunda düşmana korku salmaktı. Ürkütücü kıyafetleri, yüzlerine sürdükleri kömür karası, kan kırmızısı boyalarla, özel eğitimleri ve yüksek dozdaki cesaretleriyle bir nevi dönemlerinin 'özel timi'ydiler. Talimlerini ıslatılmış mermer zemine çıplak elle tokat atarak yapar, kimisi kılıçta, kimisi mızrakta, kimisi okta uzmanlaşırdı. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş, yükselme ve duraklama dönemlerinde aralarında İstanbul'un fethi de dahil tüm savaşlarda ana ordudan önce düşman kuvvetleriyle karşılaşan Deliler birliğinden bahsediyoruz. İşte bu birliği konu alan ve merakla beklenen Deliler filmi 23 Kasım'da gösterime giriyor.
Osman Kaya'nın yönettiği, senaryosunu Mustafa Burak Doğu, İbrahim Ethem Arslan ve Esra Vesun'un yazdığı filmde, daha önce Diriliş dizisinde alp başı (komutan) Kutluca karakteriyle oyunculuğunu ispatlamış ve büyük beğeni toplamış Mehmet Pala da var. Fatih Sultan Mehmet'in Deliler ordusundaki Çebi karakterini oynuyor.
15. yüzyılın ortalarında Eflak Voyvodalığı'na Fatih'in bizzat tayin ettiği Vlad Tepeş'in insanlara zulmetmesi üzerine Osmanlı Hakanı'nın sabrı taşar ve Deliler birliğinden yedi fedaisini Vlad'ın ordusuyla savaşmaya yollar. Film bu konu üzerine şekilleniyor.
EN DELİ, EN KORKUSUZ
Delilerin en delisi, en korkusuzu Çebi'yi oynayan Mehmet Pala, Türkiye'nin en mühim kalemlerinden, yazar İskender Pala'nın da yeğeni aynı zamanda. 1989'da Uşak'ta doğan Mehmet Pala için amcası çok önemli bir rol model olmasının ötesinde, onu İstanbul'a getirip üniversitede sosyoloji okumasını salık vermiş, yol göstermiş bir 'rehber'. Üniversite yıllarında mankenlikle başlayan sahne deneyimi, aldığı özel oyunculuk dersleriyle başka bir boyuta taşınmış. Birkaç özel tiyatroda çalıştıktan sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu'na kabul edilmiş. Ve yolu bugünlere, Deliler filmine kadar gelmiş.
Pala, filmde oynadığı Çebi karakterini anlatarak giriyor söze: "Oğuzların Çepni Boyu'nu temsilen verilmiş bir isim. İyi derecede mızrak kullanır, çok konuşmaz asık suratlı 'bam bam' bir karakterdir. Devleti onun yegane varlığıdır. Vatanın bekası ve Padişah'ın sözü üzerine dünyada hiçbir şeye itimat etmez. Sakin, soğukkanlı ve çok iyi bir savaşçıdır. Partneri Kongar ile sürekli atışır ama ekipte en çok sevdiği adamlardan biri de odur. Konuşmayanları sever. Genel olarak asık suratlı ürkütücü bir adam gibi görünse de aslında yufka yüreklidir."
KÜLTÜR EMPERYALİZMİNE KARŞI
Pala'ya göre Deliler filmi aslında Batı'nın yıllardır tüm dünyaya karşı uyguladığı kültür emperyalizmine karşı da bir duruş içeriyor: "Fen ve teknoloji alanında Batı'nın üstünlüğü, beraberinde ister istemez kültürel baskıyı da getiriyor. Her şey dahil bir paket bu. Dolayısıyla Batı'nın fen ve teknoloji sahasındaki galibiyeti, kültürel sahada da galibiyet için bastırıyor. Mesela benim yaş grubum, abilerimin yaş grubu Rambo-Rocky hayranıydı. Özellikle Amerika'da kültür, sanat ürünlerinin siyasetten bağımsız olmadığı artık ayan beyan ortada. Yani siz kurbanlarınızı perde önünde Rambo ile oyalarken perdenin arkasında sömürüyü, katliamı, zulmü sürdürebiliyorsunuz. Onlarca ülkenin toplam bütçesinden daha fazla bütçe harcanan yapımlar, sadece sanat için üretilmiş olamaz. Buna inanmak biraz safdillik olur."
Türk tarihinde sinemaya aktarılması gereken yüzlerce konu olduğunu düşünüyor Pala: "Türk tarihinde perdeye aktarılması milli bir görev olan sayısız hikaye var. Ama benim içimden geçen, bir Hacı Bektaş hikayesi olurdu. Türk insanının genetik kodları, kimsenin itiraz etmeyeceği bu sembol kahraman üzerinden çok güzel aktarılabilir. Hatta toplumsal ayrışmamıza da engel olabilir. Leyla ile Mecnun hikayesi de iyi işlenirse dünya çapında bir aşk filmi olur. İçinde barındırdığı hem beşeri, hem ilahi aşk kavramıyla kendini arayan dünya insanı için de ilaç olur!"
"SIĞINDIĞIM LİMAN AMCAM İSKENDER PALA"
"Amcam küçüklüğümden beri hayatımda hep rol model olmuştur. Düzgün hitabetine, insanlara karşı nezaketine, özellikle de insanların ona saygı göstermelerine hep özenmişimdir. Asker olması mesela ailemiz için gurur kaynağı olmuştur. Hep Yunusça söyler Yunusça davranır. Profesör olabilmek belki de böyle bir şeydir. Bilgi dediğimiz durumu insanlara aktarırken egodan uzaklaşıp naif bir dille anlatabilmek. Kısaca her zaman her konuyu danışabileceğim, bunaldığımda güvenli bir limandır. Belki onun istediği gibi mükemmel bir adam olamadım ama onun başını yere eğdirecek de bir şey de yapmadım!"