Ona sadece ekranların güzel yüzü demek haksızlık olur. Cansu Canan Özgen farklı, hırslı ve başarı odaklı bir kadın. O aslında bir maden mühendisi. Madene inen, orada saatlerce çalışıp, kumanyasını yiyen, ve kömür karası saçlarla yeryüzüne çıkan gerçek bir mühendis. Cansu Canan kömür kokusunu almış ama aklı hep televizyonda, habercilikteymiş. O nedenle bir süre sonra dümeni bu yola kırmış. İşini yaparken çok titiz, sürekli yeni bir şey öğrenmek, ders çalışmak yaşam stili olmuş. İşini cididye alan, programdan önce konuklarıyla buluşup, saatlerce konuşan, dersini çok iyi çalışan bir spiker. İş yoğunluğu nedeniyle bir dönemi neredeyse uykusuz geçirdiğini söyleyen, şu sıralar yüksek lisans tezi için Rusya-Türkiye ilişkilerini inceleyen Özgen'le konuştuk
- Eyüpsultan'da doğmuş büyümüşsünüz... Nasıl bir etkisi oldu o semtin üzerinizde?
- İlginç bir hikayesi vardır Eyüpsultan'ın benim için. Babaannemle dedem büyük bir aşkla evlenmiş ve çalışarak şimdi oturduğumuz binayı yapmışlar. Babam orada doğuyor. Annem babamların kiracısı oluyor ve onlar birbirine âşık oluyor. Yani Eyüpsultan bizim ailenin hikayesidir. Orada herkes tüm ailemi olduğu gibi, beni de kızları gibi bilir. Zaten maneviyatı çok yüksek bir yer. Küçükken canım çok sıkıldığında Eyüpsultan Hazretleri'nin türbesine, Pier Loti'ye giderdim. Annem arar, orada bulurdu. Eyüp'ün tarihi yerlerini, güzel dokusunu bilirim. Tarihi Balat, bizim sokaklarımız... Tarihe zaten meraklıyım, belki de merakım çocukluk yıllarından geliyor. Bilerek büyüdüm ben. Mahalle kültürüyle büyüdüm. Bunun da üzerimde etkisi büyük.
- Maden mühendisliği okumuşsunuz ama en başından beri spiker olmaya heveslenmişsiniz. Nereden çıktı bu istek?
- Ne istediğimi bilen bir çocuktum ama anne ve babamı ikna etmem bir süreçti. Ebeveynlerimle zıtlaşmam ama kararımı da değiştirmem. Kariyer kırılmam bunu da onlara gösterdi. Baştan beri televizyonda bir şeyler yapmak istiyordum. Teyzem oyuncudur: Vildan Atasever... Dolayısıyla çocukluğumdan itibaren göz önünde olan işlerden teklifler aldım.
- Bilmiyordum teyzenizin Vildan Atasever olduğunu... Oyunculuk teklifleri de aldınız o zaman...
- Evet ama oyunculuk istemiyordum. Vildan Teyzem ailesine çok düşkündür, annem onun ablası, hep iç içeydik. Vildan Teyzemin çevresine hakimdim, oyunculuk teklifleri geldi ama düşünmedim. Hep sunuculuk istedim. Tutkum sunuculuk ve moderatörlüktü. Hâlâ da öyle. Ama ailem başka hayaller kuruyordu benim için. İTÜ Maden Mühendisliği'ni kazandım. Ama hiçbir zaman bugün için çalışan biri olmadım. Hep hedefleri olan, tüm derdi zoru, mücadelesi kendiyle olan biriydim. Okulu kazandığım gün, öne geçmem gerektiğini biliyordum. Mütevazı bir ailenin çocuğuydum, okulu bitirdiğim zaman insanların beni tercih etmesi için bir doneye ihtiyaç vardı. Dil öğrenmem gerekiyordu, konuşma yeteneğimi geliştirmem gerekiyordu. Bunları yaptım. Staja başladım.
- Stajınızı bir madende mi yaptınız?
- Tabii. Madene girdim. Beypazarı'nda sondaj madenciliğinde hem açık işletmede, hem de yeraltında kömür madeninde çalıştım. Bir ay boyunca. Benden başka kadın yoktu, son hafta bir kadın arkadaşım geldi. Yerin bir kilometre altında, maden işçileriyle çalıştık. Öğlen yemeğinde kumanyalarımızı yerdik. Saçlarım belime kadardı, madenden çıkınca simsiyah olurdu. Şampuanla arınmadığı için bulaşık deterjanıyla yıkardım. Staj sonrası anladım o işi yapamayacağımı, televizyon tutkum da vardı. Diksiyon kursuna gittim ve Beşiktaş TV'de staja başladım.
- Kendinizi ispat etme yoluna girmişsiniz...
- Evet... Stajdı, para almıyordum ama tam zamanlı çalıştım ana haber bile sundum. Üniversiteye giderken kendi harçlığımı çıkarmak için özel ders verirdim. Sabah işe giderdim, akşam ana haber sonrası gelir, özel dersleri hallederdim. Gece yarısı evde olurdum. Okulu ihmal etmeye başladım, o nedenle ayrıldım oradan. Sonra bir gece spikerliği işi olduğunu duydum Habertürk'te, ona başladım. Epey emek verdikten sonra program yapmaya başladım. İnsanlar her şey bir anda oldu zannediyor. Ben üç buçuk yıl inanılmaz efor sarf ettim, o üç buçuk yılda uyku uyuduğum saat sınırlıydı. Programa başladığımda mücadelem bitmedi ki, o kadar bilgi birikimi gerektiren bir işti ki, sabah akşam ders çalışıyordum program için. Ben 2016 yılında uyumaya başladım. 2011 sonu ve 2016 arası yok. Ama hiçbir şey yok, özel hayat da yok!
- Kolay gelmiyor başarı değil mi?
- Çok klişe ama şöyle bir durum var, bedel ödemeden hazza ulaşamazsın. Benim hazzım başarı. Başarı bedelsiz olamaz. 29 yaşımdayım ama hedeflerim çok büyük, kalıcı olmak gibi bir derdim var. Öğrenmeye başladığınızda, gücünüzü bilgiden alma tutkunuz varsa bunun derin bir kuyu olduğunu fark ediyorsunuz ve kendinizi sürekli eksik hissediyorsunuz. Tarih, bilim, sanat... Öğrenmenin sonu yok. Bugüne kadar tüm kazandıklarımı eğitimime harcadım. Hâlâ da yatırmaya devam ediyorum. Benim için en büyük servet, çocuklarıma bırakacağım en büyük miras; kültürlü, ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan, onları özgüvenli yetiştiren bir anne olmak. Bunu yapabilmek için cahil güvenine değil, içi dolu bir şeylere ihtiyacım var.
- Cansu Canan Özgen olarak ne zaman tanınmaya başladınız?
- O kadar dışarı çıkmıyordum ki, bilmiyorum. Bir gün bir kadın, beni tanıdı ve seslendi. O gün anladım ben insanlar tarafından tanınıyorum. Öyle bir hayat düşünün ki, yüksek lisans, spor, iş, eve gelen yabancı dil hocaları. Sokağa çıkmıyordum ki bileyim... Sokağa çıktığımda, programa çıkaracağım hocalarımın yanına gidiyordum.
- Niye?
- O programı yönetebilmek için sadece okumak yetmiyordu, anlamam gerekiyordu. O yüzden programdan bir gün önce hocaların yanına gidip, onlarla iki üç saat çalışırım. Şan şöhret hiç umursadığım bir şey değil. Yalan çünkü. Kendime ait bir tavrım, tarzım var. Herkesin fıtratına göre yükleri var.
CIVA GİBİYİM, ELDE TUTULMAM?
- Haber yorucu bir alan. Genç bir kadın için bu kadar yoğun bir gündemde yer almak yıpratıcı değil mi?
- Haberin zehrini bir kez aldınız mı vazgeçemiyorsunuz. Haberin bir adrenalini var. Haberi çok seviyorum ama kendimi en iyi hissettiğim alan moderatörlük. En güzel yaşlarımı, en güzel yıllarımı bu işe verdim. Dönüp arkaya bakıyorum da, çok şeyden fedakarlık ettim iş için. Sosyal hayatımdan, özel hayatımdan...
- Özel hayatınıza dair hayalleriniz yok mu?
- Hiç hayal kurmadım. Benim gibi bir kadını idare etmek çok zor. Ekran önünde bir kadını idare etmek zordur ama beni idare etmek daha zordur. Çok dominant biriyim, esneme payı olmayan... Başarı ve çalışma delisi bir eş, sevgili; bir adam için pek uygun olmayabilir. Programım 02.00'de bitiyor diyelim, o saatte eve geliyorum. saatlerce kitap okuyan, ders çalışan biri... Bir de herkesin gözü üzerinizde... Özel hayatımı çok kapalı yaşadığım için hakkımda şehir efsaneleri de üretilebiliyor. Bunları kaldırabilecek, güçlü, iyi bir karakterde olması lazım. Ama arayışta da değilim. Hayırlısı olsun... Benim bir yolum var. Benim hayatıma girecek kişi, beni çok iyi analiz edip, o yolda bana eşlik etmeli. Cıva gibi, elde tutulması zor biriyim.
- İş dışında ne yaparsınız?
- Sabah 06.30'da, bangır bangır bir müzikle uyanırım. Kahvemi içerim. 10 km koşarım. Hayatımda hiç diyet yapmadım. Koşmak müthiş bir şey. Gazetelerimi okurum, gündemi takip ederim. Şu an tarih yüksek lisansı yapıyorum, tez aşamasındayım. 1938 sonrası Türkiye Rusya ilişkileri üzerine çalışıyorum. Siyaset doktorası yapmak gibi bir hedefim var. Kitap yazdım, beşinci kitabım çıkacak. Dillere merakım var, dil öğreniyorum. Arkadaşlarımla kendi evimde eğlenmeyi seviyorum. Ailemle vakit geçiriyorum.
KONUKLARIMIN AİLELERİYLE TANIŞIR DOĞUM GÜNLERİNİ UNUTMAM
- Zaman zaman Türkiye'nin çok değerli akademisyenlerini konuk ediyorsunuz. Zor olmuyor mu, onlarla ekran paylaşmak?
- Hiçbir yayına, konuğumu stüdyoda görerek ya da ilk kez stüdyoda karşılaşarak girmedim. Son dakika bağlantıları hariç, son anda organize edilmiş biriyse bile, telefonla yayın öncesi bir 10 dakika konuşurum. Kendimi tanıtırım. Bunun bir enerjisi olduğuna inanıyorum. Program aşamasındaysa daha ince eleyip sık dokurum. Konuğumun okuluna giderim, ailesiyle tanışırım. Hediyeler alırım. Doğum günlerini unutmam. Yani konuklarımla insan ilişkisi kuruyorum, menfaat ilişkisi değil. O zaman, o koca profesörlerin kızı gibi oluyorum. Ama çok da çalışırım. Geçen hafta dört konuğum vardı, her biriyle yayın öncesi yarımşar saat konuştum. Yayından önce yapabildim bunu çünkü son dakika gelişmesi nedeniyle konuyu değiştirmiştik. Yoksa daha uzun sürer bu.
SABAH OMLET KOKUSUYLA UYANIYORUM
- Göçmene benziyorsunuz... Var mı göçmenlik?
- Tam bir doğu batı senteziyim. Babam Selanik göçmeni, annem Erzurumlu dadaş. Babam ne kadar rahat bir adamsa, annem o kadar sıkı bir kadın. Babam dahil, hepimiz annemden çekiniriz. Oysa annemle aramda 17 yaş var. Aslında abla-kardeş gibiyiz. Halen Eyüpsultan'da oturuyorlar. Ben de iki sene öncesine kadar onlarla yaşıyordum. Şimdi de ayrı yaşıyorum sayılmaz aslında evimin anahtarı annemde, babamda, erkek kardeşimde vardır. Eve bir giderim onları yemek masasında oturmuş bulurum. Sabah erken yayın yapıyorum diye anneciğim bende kalıyor, kahvaltı hazırlıyor bana, sabah omlet kokusuyla uyanıyorum.
- Mutlu musunuz?
- Bir araştırma yapılmış. Küçüklükten yaşlılık evrelerine kadar insanları takip etmişler ve mutluluk diye tanımladıkları şeyin, hayatın sonunda başka bir şey olduğu görülmüş. Yani para, pul, güzel bir eş, başarı gibi mutluluk sebebi gibi görülen şeyin yalan olduğu, iyi insan ilişkilerinin mutluluk getirdiği görülmüş. Ne para, ne konum, ne iş, ne eş... Arkadaşlarınla iyi ilişkin, eşinle iyi ilişkin, çevrendeki iyi ilişkilerin... Bunlar mutluluk verir. Benim de hayatımın mutluluğu işime bağlı değil, iyi ilişkilerim var. İşte problemim olursa dünyam başıma yıkılmıyor, gidip arkadaşlarımla eğlenebiliyorum. Üzülüyorum ama dibe vurmuyorum. Sosyal biriyim ben.