Türk sinemasının biyografi filmleri konusunda karnesi çok da iyi değildir. Tek tük başarılı örnekleri bir yana koyarsak sinemamızın bu tür filmlerde zaafı, ele alınan insanı bir insan olarak değil de bir kahraman ya da mit olarak anlatma çabasıdır. Bu çaba genelde filme konu olan insanı dokunulmaz yapar ve adeta heykele dönüştürür.
Müslüm Baba, ilk elden bu anlayışı yıkıp geçen bir film. Senaryosunu Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi'nin yazdığı yapım, temelde Müslüm Gürses'in pek de bilinmeyen hayat öyküsünü anlatıyor. Ama senaryo bunun ötesinde kötü bir babanın oğlu olarak çok acılı bir hayat süren, bunun için baba olmamaya karar veren bir adamın toplum tarafından baba olarak kabul görmesi üzerine kurulu... Böylesi bir bakış açısı üzerine Müslüm Gürses'in hikayesi inşa edilince film de anlatılan hikaye de epikleşiyor... Bu epik hikayede Gürses'i farklı yönleriyle ele almayı da başarıyor film. Maçoluğu, dervişliği, kibarlığı, merhametli oluşu, kendisiyle yüzleşmesi yani erdemleri ve zaaflarıyla bir Müslüm Gürses var karşımızda
Yönetmenler Can Ulkay ve Ketche Hakan Kırvavaçt trajik epik bir hikayeyi melodram anlatıya sırtını dayayarak anlatmayı tercih etmiş. Müzik kullanımı konusunda yer yer filmin çapaklı hale gelmesi de bu yüzden. Anlaşılan seyirci Müslüm Gürses'in yaşadıklarıyla güçlü bir duygusal bağ kursun istenmiş. Bu bağ kuruluyor kendinizi Gürses'in hayatına ağlarken buluyorsunuz ama bu çapaklar da göze çarpıyor. Buna rağmen iyi bir senaryo, yerinde bir yönetmenlik, sanat yönetmeni ve görüntü yönetimi konusundaki titizlik ve uyum, dört dörtlük oyunculuklar Müslüm Baba yılın öne çıkan yerli yapımlarından biri haline getiriyor.
Elbet böylesi filmlerde hikayesi anlatılan kişiyle canlandıran kişi arasındaki benzerlik önemsenir. Bu konuda Timuçin Esen tam bir Müslüm Gürses kılığına bürünüyor. Ama asıl ezberi oyunculuğu ile bozuyor ve oyunculuk oktavının nasıl geniş olduğunu tekrar gösteriyor. Esen'in bu performansı ile Gürses'in gençliğini canlandıran Şahin Kendirci'nin performansı bir araya gelince bütünlüklü bir Müslüm Gürses portresi ortaya çıkıyor. Ki bu zor bir iştir...
Filmde altı çizilmese önemli bir nokta var: Gürses cumhuriyetin önemli kültür kurumlarından Halk Evleri'nden çıkma bir sanatçı, fakat malum popüler olduktan sonra cumhuriyet elitleri tarafından hor görülmüştü. Filmin 2006'daki Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'ndaki konseriyle bitmesi bu anlamda manidar. Çünkü o konserle onu hor görenlerle birlikte Türkiye Müslüm Gürses gerçeğiyle barışmıştı.
EFSANEDEN GERÇEĞE YILMAZ GÜNEY
Yılmaz Güney ile ilgili merakla beklenen filmlerden biriydi Çirkin Kral Efsanesi. Çekimleri yıllarca süren belgeselde yönetmen Hüseyin Tabak, yaşarken efsaneleşen bir sinemacının gerçek kişiliğinin peşine düşüyor. Kimdi Yılmaz Güney? Onun yaşamına tanıklık eden insanlarla yapılan görüşmeler eşliğinde ilerleyen belgeselde ortaya çıkan Yılmaz Güney portesi, efsaneleşen, dokunulmaz olarak görülen Yılmaz Güney'den farklı. Yoksullukla, yoklukla, imkansızlıklarla mücadele eden, bu mücadele sırasında zaman zaman zik zaklar çizebilen, deli dolu bir insan var karşımızda. Kardeş, eş, baba, sinemacı, hapishane arkadaşı olarak nasıl biriydi Güney? Belgeselde Tabak bunların hepsine cevap arıyor ve insan Yılmaz Güney'i arıyor ve kanımca buluyor da... Ve bir anlamda zihinlerde efsanesinin içine hapsolan Yılmaz Güney'i insanileştirerek özgürleştiriyor.