55. Uluslararası Antalya Film Festivali, gürültüsü, patırtısı ve alışageldiğimiz skandalları olmadan geçti. Dün düzenlenen ödül gecesiyle sona eren festival son yılların en sakin festivaliydi. Turkuvaz Medya Grubu'nun ana medya sponsoru olduğu festivalde 55 film gösterildi. İyi filmler vardı, Uluslararası Yarışma'nın çıtası yüksekti. Bir hafta boyunca takip ettiğim festivalde adet olduğu üzere defterime kaydettiğim notları paylaşıyorum...
FESTİVALİN STARI FARHADİ:
Oscar ödüllü Bir Ayrılık ve Satıcı filmlerinin İranlı yönetmeni Asghar Farhadi son filmi Herkes Biliyor'un gösterimi için Antalya'daydı. Her zamanki gibi mütevazıydı. Festivale bu üçüncü gelişi olduğu için Antalyalılar yakından tanıyor onu. Geçmiş yıllarda selam verip onu çeviren sinemaseverler ayaküstü sohbet etmeyi tercih ediyordu. Bu yıl ise sohbet etmekten ziyade selfie çektirdi Antalyalılar. Dolayısıyla Asghar Farhadi festivalin starı gibiydi. Herhalde festivalin selfie rekoru ondadır. Ne zaman görsem selfie çektiriyordu.
POLİSTEN HAKLI SERZENİŞ:
Çarşamba günü akşam festival alanında normale göre daha fazla polis vardı. "Hayırdır" deyip polislerin yanına gittim. Meğer o gün Türkiye'ye genelinde huzur operasyonu varmış. Festival alanına da gelip kontrol yapıyorlarmış. AKM'nin yanındaki Balerin Cafe'ye gelip asayiş berkemal mi, bir baktılar. Bir polise "Herhalde Antalya'da en huzurlu yer burası" dedim, güldü. "Şöyle polisiye bir film var mı festivalde?" diye sordu. Türk filmi Güven'i önerdim, "Sizin meslektaşlar var filmde ama asayiş değil cinayet büro polisleri" dedim. "Hep cinayet, hep cinayet büro, biraz da asayişin yaşadıklarını anlatsınlar" dedi. Eee 'adam haklı beyler', sinemacılara duyurulur.
TELEFONUN SESİNİ KISAN GÖREVLİLERE HALA İHTİYAÇ VAR:
Eskiden film gösterimi sırasında aniden çalan cep telefonlarının sesini kısmak için salonda görevliler olurdu. Çünkü 'festival teyzeleri' telefonlarının sesini kısmayı unutur, telefon çalınca da panikler, o panikle bir türlü telefonun sesini kısamazlar, görevliler de imdatlarına yetişirdi. Artık o görevliler yok. Ama bir sinemacının (adı bende gizli kalsın) arka arka iki kere telefonu çalınca ve yanındaki yönetmen duruma müdahale edince bu görevlilere halen ihtiyaç olduğunu anladım.
ÇÖZÜLEMEYEN GİZEM:
Uluslararası Yarışma filmlerine yoğun ilgi var! Öyle ki bir sinema yazarı olarak kimi filmlere girememe tehlikesi bile atlattım! Fakat biletlerin tükenmesine rağmen salonların hınca hınç dolu olmadığını gördüm. Tamam bilet alınır sonra işiniz çıkar gelemezsiniz. Ama bahsettiğim durum bundan biraz fazlası... Festivalin gizemli durumlarından biriydi benim için. Maalesef bu gizemi tam olarak çözemedim.
BU TEMA BİZİM, DİZİLERE YEDİRMEYİZ:
Bir dönem dizilerde ebeveyn karmaşası olmazsa olmaz bir temaydı. Her an herhangi bir karakterin babası ya da annesi bir başkası çıkabiliyordu. Yeşilçam'dan yadigar "Senin babam benim yavrum" repliğinin farklı versiyonlarıydı aslında. Uluslarası Yarışma'daki iki Türk filmi Güven ve Çınar'ı izleyince sinemacıların kendi temalarına tekrar sahip çıktıklarını gördüm.
FESTİVALE MAÇ ARASI:
Sinemacıların futbola merakını bilen bilir. Vakti zamanında Atıf Yılmaz'ın maç izlemek için festivalin açılış töreninden kaçtığını, Zeki Demirkubuz'un Beşiktaş maçı izlemek için bir günlüğüne İstanbul'a gittiğini bilirim. Hele hele derbi varsa sinemacılar film izlemek yerine maçı tercih ederlerdi. Tabii bu gelenek değişmedi. Çarşamba günü Şampiyonlar Ligi grup maçlarından Porto-Galatasaray mücadelesi vardı. Rixos Otel'e dev ekran kuruldu ve o maç izlendi. Maç nedeniyle o esnada gösterilen Güven filmini izlemeyenler de ertesi günkü gösterime gittiler.
HALİMİZE ŞÜKREDİYORUM:
Festivalin bu yılki teması insanlıktı. Uluslararası Yarışma'da da temaya uygun filmler vardı. Çocuk işçiler, tek başına sokaklarda yaşamak zorunda kalan çocuklar, zor koşullar altında başka ülkelerde yaşam mücadelesi veren mülteci kadınlar... Festivalde bir teyze dikkatimi çekti, her filmden sonra çıkarken "Şükürler olsun" diye dua ediyordu. "Hayırdır teyzeciğim" dedim. "Baksana dünya ne hale gelmiş. Onun için halimize şükrediyorum" dedi.
GELENEKSEL ŞEHİR EFSANESİ:
Festivallere bir Fransız sinemacı gelmeye görsün hemen bir şehir efsanesi alır başını yürür. Tipik 'Fransız' yaftası vurulur. Geçen yıllarda diva Catherine Deneuve geldiğinde ve kahve falı baktırdığında bu tür şehir efsanelerinin boş çıktığını bir kez daha anlamıştım. Bu yıl açılışa gelen Fransız oyuncu Vincent Cassel ile ilgili de böyle efsaneler dolaştı ortalıkta. Ve tabii o efsaneler hemen çöktü. Birçok büyük oyuncu gibi o da mütevazı çıktı. Galiba biz bazı şeyleri gözümüzde çok büyütüyoruz.