Cemil Demirbakan hayatının son 20 yılını, şehre ve hayata kuşbakışı bakan üst düzey bir 'beyaz yakalı' olarak, plazaların ruhani derinlikten yoksun serinliğine adamış... Pek çok kişinin yerinde olmak isteyeceği bir adam aslında.
Son olarak Türkiye'nin önde gelen bir gayrimenkul yatırım ortaklığı firmasında, CEO yardımcısıydı.
Ta ki içindeki müzik aşkı baskın gelip, iş hayatının olmazsa olmaz teçhizatı takım elbisesini bir köşeye fırlatıp, "Ne olursa olsun artık sadece müzik yapmak istiyorum" diyene kadar...
Filmi biraz daha başa saralım. Cemil Demirbakan aslında popüler müzik dinleyicisine uzak bir isim değil. Hatta epeyce yakın. Türkiye'nin en büyük kitleye sahip rock gruplarından Yüksek Sadakat'in ilk albümü Kafile'de vokaller ona ait. Tam 11 sene önce yayınlanan albümün çıkış parçası Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer'i o seslendirmişti. Yani üç solist değiştiren grubun ilk solistiydi o.
ALIN TERİYLE KURULAN KARİYER KULESİ
Müzik çevrelerinin, dinleyicinin ve müzik yazarlarının her zaman yıldızlı pekiyi verdiği bir sesti Demirbakan. Gelgelelim pek çok işçi- memur çocuğu gibi işini gücünü tamamen bırakıp sadece müzikle uğraşmaya cesareti ve imkanı olmadığından, gece konsere çıkıp sabah 'laci'leri çekip toplantıya girmek zorunda kaldığından grupla yollarını ayırmıştı. Ama sonra yine yerinde duramadı. İki solo albüme daha imza attı. Ama yine iş, yine plaza, yine yöneticiliğin getirdiği ağır sorumluluklar...
Müzik hep ikinci planda kaldı hayatında. Ama rüyası hep, sadece müzisyen olmak, sadece müzisyen olarak anılmaktı. Ama bir yandan da 20 yılda ruhundan taviz vererek, alın teriyle kurduğu bir kariyer kulesi duruyordu...
Demirbakan sonunda kararını verdi, plaza kariyerini bitirdi ve kendini müziğe adadı.
Bir Beyaz Yakalanın Dramı adlı single'yla önümüzdeki günlerde müzikseverlerle buluşacak. Demirbakan albüm öncesi hikayesini Cumartesi SABAH'a anlattı...
- Bugüne kadar olan süreci nasıl özetlersiniz? Nerelerde büyüdünüz, nasıl bir geçmişten geliyorsunuz?
- Ankaralıyım... Klasik ve aydın bir Ankaralı memur ailesinin üç çocuğundan biri olarak huzur ve iyilikler içerisinde, sevgiyle büyüdüm.
Rahmetli babacığım memuriyetten emekli olduktan sonra vefat edene kadar çalışmaya devam etti. Anneciğim de ev hanımı olarak bir yandan bizlerle ilgilenirken diğer yandan örgü örer ve ailemize ek gelir sağlamak için bunları satardı. İlk defa sahneye ilkokul okuma bayramında Kara Basma İz Olur türküsünü okuyarak çıktım. Çok heyecanlandım ancak iyi kıvırdım. Müziğe olan ilgim yaş aldıkça arttı, üniversite ikinci sınıfta ilk rock grubum olan Sıkoç Bırayt Kardeşler'i kurdum. İsim aynen yazıldığı gibi bu arada (gülüyor). Üniversite eğitimimi Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü'nde tamamladım. Müzik hep devam etti. Popüler mekanlarda farklı farklı gruplarla.
- İş yaşamınız nasıl başladı?
- Üniversiteden sonra Migros'a başvurup planlama departmanında mühendis olarak çalışmaya başladım. İki-üç ay çalışıp, biraz para kazanıp ayrılırım diye düşünürken 20 yıldan fazla devam edecek beyaz yakalı kariyerim de başlamış oldu... Hayatta hiçbir şey düşünüldüğü gibi olmuyor. Tabii kötü de olmadı ama hayal ettiğimden bambaşka bir hayat çizgisinde ilerlemeye başladım. Sonrasında çeşitli AVM'lerde ve perakende sektöründe üst düzey yöneticilik, genel müdürlük yaptım. Son olarak bir gayrimenkul yatırım ortaklığı firmasında CFO (CEO yardımcısı) idim. İsim vermeye gerek yok sanırım...
- Müzik ve iş kariyeri birlikte mi yürüdü?
- Zamanımın önemli bir kısmı beyaz yakalı mesaide geçiyordu ancak müzik en yoğun olduğum dönemlerde bile hep vardı. Yaptığım single çalışmalar, düetler, albümler ile hep iç içeydi iş kariyerim. Beyaz yakalı olmak aslında bir memur çocuğunun, ailesi için garantili gördüğü bir yoldu. Müzik ise bu karmaşa içinde derin bir nefes almak, kendimi ifade edebilmenin sahici bir yoluydu.
ALBÜMDE KENDİ DRAMIMI ANLATTIM
- Yüksek Sadakat'le büyük çıkış yaptığınız ilk albüm döneminde ne iş yapıyordunuz?
Çalışma hayatı devam ediyor muydu?
- Migros'ta kiralama müdürü olarak görev yapıyordum.
İşimi bırakmadım, şirketim de destek oldu ve bunu bir değer olarak gördü. Akşam iş çıkışı uçak ile konsere gider, sabah ilk uçak ile geri dönüp çalışmaya devam ederdim. Bu süreç iki yıl kadar sürdü. Çok yorucuydu ama keyifli bir yorgunluktu.
- İş dünyasının, plaza hayatının ruhunuzu yoran tarafları neler oldu?
- Her şeyin bir sebebi var. Kısacık ömrümüzü en az hasarla atlatmak, iyi bir insan olarak anılmak, torunlarım tarafından hatırlanmamı sağlayacak eserler bırakabilmek önemli. İş dünyasında çok güzel tecrübeler edindim, çok iyi arkadaşlıklar kurdum, her şeyden önemlisi eşimi, Neslihan'ı tanıdım, evladım Defne dünyada yerini aldı. Tabii zor, hayata bakışımla eşleşmeyen çok başlık da var. Günün sonunda haftanın beş-altı gününü işte geçirdiğinizde, eşleşmeyen başlıkların insan üzerindeki kümülatif etkisi artıyor ve nefes almak istiyorsunuz. Sonunda iş hayatına veda etme kararı aldım. Umarım her şey hayal ettiğim gibi olur.
- Önümüzdeki günlerde Bir Beyaz Yakalanın Dramı adlı single'ınız yayınlanacak...
Şarkı ne anlatıyor?
- Yıllar boyunca kendi yaşadıklarım, ekibim ve çevremdeki arkadaşlarımdan gözlemlediklerimi anlatmak istedim. Bu durum bana göre bir dram. Altını çizmek isterim bana göre bir dram. Huzur ve mutluluk içinde yüksek tatmin oranı ile çalışan arkadaşlarıma ne mutlu!
Sözlerinde küçük değişiklikler yapıyorum, o yüzden şimdi paylaşmayayım. Değişirse okuyucuya ayıp olur!
- Müzisyen bir beyaz yakalı olarak nasıl bir hayat yaşadınız? Müzisyenlik sanki biraz daha bohem bir hayatı getiriyor gibi? Çelişkiler, zorluklar nelerdi?
- Oldukça güçtü. Sürekli bir ikilem yaşamak travmatik bir durum. 25 yılı aşkın süredir müziğe yoğun ve samimi emek vermeme rağmen bu düşüncelere sahipsem, sebebini iyi düşünmek gerekir, dedim. Ve kararımı verip işimi bıraktım.
Bildiğim şey şarkı söylemek
- Müzikte hedefiniz ne? Bir hikaye anlatıcısı olmak mı, çok popüler olmak mı, rock'n roll bir hayat mı, kravatsız, özgür dünya mı?
- Yeni dünyada özgürlük kavramını insanlar artık benim bildiğim gibi yaşamıyor.
Yaşama şansları, şansımız da şu dönem için pek yok gibi gözüküyor.
Özgürlük denince ilk akla gelen ekonomik özgürlük, yani iyi kazanç, iyi araba, geniş bir ev, marka kıyafetler almak... Nedir ki bunlar, evet kimseye muhtaç olmamalı, evlatların geleceği için bir şeyler yapmalı insan ama ekonomik hırs için de hayatı pas geçmemeli, ölümlü olduğumuzu unutmamalıyız. Benim en iyi bildiğimi, en iyi yaptığımı düşündüm şey şarkı söylemek. Hayat hikayemin istatistiki olarak sonuna yaklaşırken en iyi bildiğim şeyi yapmaya karar verdim ben de, olay budur! (Gülüyor)