Baş döndürücü bir yükseliş hikayesi! DJ-prodüktör Mahmut Orhan'la iki yıl önce yaptığımız röportaj bu başlıkla yayınlanmıştı. Genç DJ, geçen zaman içinde başarılarına yenilerini ekledi, yurtdışında saygın bir isim haline geldi. Geçen ay da EXIT Festival'deydi. Festivalin en gözde saat dilimlerinden birinde, Martin Garrix'ten sonra, David Guetta'dan önce çaldı. Orhan'la festival sonrası evinde bir araya geldik. Yeşillikler içindeki müstakil evin bahçe kapısından içeri girdiğimizde bizi köpeği Riko karşıladı. Riko'yu, Orhan'ın sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarından tanıyorduk. İşte o kapkara boncuk gözler karşımızdaydı. Ama tahmin ettiğimizden daha cüsseli olması bizi şaşırttı. İçeri girdiğimizde de evin en yeni üyesi, iki aylık kedisi Miço ile tanıştık. Mahmut, "Burası salon ve mutfak. Bir üst katta yatak odalarımız var. En üst katta da stüdyomuz..." diyerek başladı anlatmaya. "Yatak odalarımız" derken açıklayalım. Ailesi Bursa'da yaşayan Orhan, evi kendi gibi başarılı DJ-prodüktörler Sezer Uysal ve Aytaç Kart ile paylaşıyor. Uzun yıllara dayanan ilişkileri, dostluktan kardeşlik aşamasına geçmiş belli ki. Zaten Mahmut Orhan'ın ekibinin çoğunluğu da çocukluk arkadaşlarından oluşuyor. Bursalı olmaktan gurur duyuyorlar: "Aytaç Edirneli ama o da artık 'Ben Bursalıyım' diyor. Enteresan bir durum var Bursalı olmakla ilgili... Bursaspor tribününde de bunu hissedersiniz." Stüdyoya geçip prodüksiyon masasının önünde oturuyoruz. Fonda müzik, yanımızda Miço söyleşimize başlıyoruz.
- EXİT'te dünyanın en iyi iki DJ'i arasında çaldınız. Neler hissettiniz?
- İnanılmazdı. Bu işe ilk başladığımda bu günlerin hayalini kurardım. Garrix, Guetta gibi DJ'lerin videolarını izler, nasıl hazırlanıyorlar, o noktaya gelene kadar neler yaptılar, sahnede ne hissediyorlar anlamaya çalışırdım.
- Festivalde çalmanız için teklif nasıl geldi?
- Geçen yıl Budva'da EXIT'ın bir alt festivali sayılan Sea Dance Festival'de Sean Paul'ün ardından sahneye çıktım. Normalde Paul gibi büyük isimlerin ardından seyircilerin bir kısmı dağılır. Tam tersi oldu, çalmaya başladığımda alan daha da kalabalıklaştı. Sahneden inerken beni menajerim Çağlar'dan önce EXIT'in CEO'su karşıladı. "Harikasın. Sen EXIT'i hak ettin. Gelecek yıl çok iyi bir sahnen olacak" dedi. Hangi saat aralığında çalacağımı ise festivalden bir-bir buçuk ay kadar önce öğrendim. Şaka yapıyorlar sandım önce. Meğer iki DJ de benim çalmamı istemiş. Festival günü çok heyecanlandım. Çıkmadan önceki son 10 saniye karanlık. Bir baktım sahnedeyim.
TIRNAK YİYEN DJ VAR
- "İlk başladığımda DJ'ler sahnedeyken ne hissediyor anlamaya çalışırdım" dediniz. Ne hissediliyormuş?
- Ne kadar profesyonel olursan ol, tedirgin oluyorsun. 50-60 bin kişiye enerjini geçirmen gerekiyor. Performans öncesi kuliste DJ'lerin kimi volta atıyor, kimi tırnağını yiyor. Sahnede Game of Thrones'un remix'ini çalmaya başladığım sırada yere düşeceğimi sandım. 60 bin kişinin çıkardığı ses, uğultu inanılmazdı. "Bir şey oluyor herhalde" dedim. Öyle bir ses ki, seni de bastırıyorlar. Tedirgin edici ve enteresan bir histi. O gece sabaha kadar uyuyamadım.
- Yurt dışında Türkiye'yi temsil etmek nasıl bir duygu?
- EXİT'te sunucu beni anons ederken "Türklerin yıllardır beklediği, o parlayan yıldız" dedi. Benden bu şekilde bahsedilmesi çok hoşuma gitti. Yurt dışında Mahmut olarak, Türk, Müslüman ismimle tanınıyorum. Bana saygı duyduklarını hissediyorum. Her performans sonrası ülkeme döndüğümde de kendimi çok iyi hissediyorum.
- İzleyenlerin tepkileri nasıl?
- Çok güzel. İsviçre'de doktor bir çift, kızlarıyla beni izlemeye geldi. 10 dakika kadar sohbet ettik. Save Me adlı parçamın klibini izledikten sonra Kapadokya'ya gelmişler. "Biz Türkiye'yi böyle bilmiyorduk. Klip bizi büyüledi, önyargımızı kırdı. Kapadokya'dan sonra İstanbul'a geçtik. Bir gün kalmayı planlıyorduk, bir hafta kaldık. Bize Türkiye'yi kazandırdığın için sana çok teşekkür ederiz" dediler.
ÜLKEME BİR ŞEY KATMADAN ÇEKİP GİTMEK İSTEMİYORUM
- Kariyerinizle ilgili akıl danıştığınız insanlar var mı?
- Şirketimiz Riko Disco'nun ekibi. Çoğu çocukluk arkadaşım. Haftada bir-iki kez toplantı yaparız. Çok güvenirim onlara. Daha en başından beri yanımdalardı. Sabaha kadar oturup yaptığım, bittiğinde mutluluktan tavana zıpladığım parçaları vasat bulduklarında hiç düşünmeden sildim. "Tamam olmuş" dedikleri şarkılar da inanılmaz yerlere gitti.
- İki yıl önce konuştuğumuzda hayallerinizden bahsetmiştiniz. Ne kadarını gerçekleştirdiniz?
- Birçok hayalim gerçekleşiyor. Bundan sonrası için de hedefim beni de geride bırakacak isimler yetiştirmek. Filmimin finali sanırım böyle olacak. Ülkeme bir şeyler katmadan çekip gitmek istemiyorum. Birçok genç benden sonra müzik yapmaya başladı. Onların umudunu kırmak istemiyorum. Yetiştirdiğimiz yedi-sekiz genç arkadaşımız var.
- Bu gençler size nasıl ulaştılar?
- Hepsinin hikayesi çok güzel. Efendi olmayan, dürüst olmayan, abi, abla, anne, baba algısını bilmeyen biri yanımızda beş dakika duramaz. Mümkün değil. Bu gençler de zamanında ben nasıl yürüyeceğim yolu kendim bulduysam onlar da öyle buldu. Aslında onları bana kendi inançları getirdi.
- Nasıl bir eğitim uyguluyorsunuz?
- Ayda bir stüdyoda toplanıyoruz. Hepsinin ödevleri oluyor. Biri ödevini anlatıyor, yedisi birden öğreniyor. Ben bu müziği tek başıma yapmadım. Onlara da bunu aşılıyorum, "Paylaşarak büyürsünüz" diyorum. Gözlerindeki enerjiyi görmek bana yetiyor.
BABAM DEDİ Kİ: ORHAN GENCEBAY GİBİ OL, HALK SENİ SEVSİN
- Aileniz Bursa'da. Anne ve babanıza "Ben DJ'im" dediğinizde yaptığınız işi anlıyorlar mı?
- Anlıyorlar. Çünkü yıllarca benim evdeki müzik yapma çabama yakından tanık oldular. Çoğu zaman yanıma oturup "Nasıl yapıyorsun?" diye sordular. Ben de anlatmayı severim. "Baba bak, bunu şöyle yapıyorsun parça oluyor" diyordum. Tabii ki şaşırdılar. Onların döneminde kaset bile yokken çocuklarının müziği direkt bilgisayardan yapması şaşırtıcı geldi.
- Kaygıları var mı?
- Onlar için sanatçı demek, Zeki Müren, Orhan Gencebay demek. Babam bana "Artık sen sanatçısın. Zeki Müren, Orhan Gencebay gibi ol. Halk seni her zaman sevsin. Hiçbir zaman kötü bir noktada gözükme" diyor.
- Aileniz sizi hangi değerlerle büyüttü?
- Ben Türküm. Karadenizliyim. Babam Samsunlu, annem Balıkesirli. Bursa'da doğdum. İnanılmaz bir mahallede büyüdüm. Kürt, Laz hep bir arada... Ailem bana karşımdaki kim olursa olsun paylaşmayı öğretti. Belki de bu yüzden abici, anneci, babacı oldum. Öte yandan çok yaramaz bir çocuktum ama beni hiç sıkmadılar. Sadece yanlış bir hareket yaptığım noktada uyardılar. Bir gün eve geldim, 19 yaşımdayım, "Ben İstanbul'a yerleşiyorum" dedim. Babam "Biz sana güveniyoruz. Senin arkandayız. Sen zaten doğrusunu bilirsin" dedi. Hâlâ bir şey yapmadan önce 10 kez düşünme sebebim onların bana yükledikleri bu sorumluluk. Onlara kötü laf gitmesin diye her ne yapacaksam iyice düşünüyorum. Bana güvenmeleri önemli.
POPÜLERLİK ZOR BİR ŞEY?
- Başarı sizin için ne anlama geliyor?
- Bir noktaya gelip insanların seni tanıması değil başarı. Esas o noktadan sonra o kişiyi en az üç sene izlemek isterim. İşine, çevresine olan saygısıyla mı orada duruyor? Sahneye çıktığında hâlâ insanlara aynı heyecanla mı bakıyor? Popülerlik zor bir şey. İnsanın gözünü karartabiliyor. Bunlara aldırmadan yoluna devam edebiliyorsan başarı geliyor.
- Şöhretle aranız nasıl?
- Geçen gün annemi ziyarete Balıkesir'e köye gittim. Oradan annemle bir fotoğrafımı paylaştım. Balıkesir ve civarı köylerden bir sürü insan geldi kapıya. Fotoğraf çektirdik. Anneannem şaşkınlıktan dona kaldı. Yorgunsunuzdur deyip, çay getirdi insanlara. Tabii ben o sırada ailemle özel vakit geçirmek istiyorum. Bazen darlanabiliyorum.
- Son yıllarda en çok hangi duygularla başa çıkmak zorunda kalıyorsunuz?
- Sürekli gülmem, pozitif olmam gerekiyor. Öyle bir insanım ama sonuçta robot da değilim. Bazen canım sıkılabiliyor, bir derdim olabiliyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gecesi Bulgaristan'daydım. Dört bin kişi sahneye çıkmamı bekliyordu. Bense annemi babamı, yakınlarımı merak ediyordum. Menajerimin ailesi Ankara'daydı, onların durumundan endişe ediyordum. Orada çok zorlandım. "Çıkman gerekiyor" dediler. Çıkıp güle oynaya hiçbir şey olmamış gibi bir-iki saat geçirdim. İndiğimde hemen telefona sarıldım.
- Magazinde size rastlamıyoruz. Kendinizi korumayı nasıl başarıyorsunuz?
- Dışarı çıkıp gezen biri değilim. Evci bir adamım. Evde kendimi mutlu hissediyorum. Kedim, köpeğim var. Müzik yapıyorum, bilgisayarda oyun oynuyorum.
EVDE MENÜ BİR TANE
- Yemek yapılıyor mu evde?
- Evde menü bir tane. Aytaç'ın tavuk sotesi vardır. Pilavı de Sezer yapar. Ben de yiyen tarafım. Ama odun keserim, şömineyi yakarım.
- Anneniz yemek gönderiyor mu?
- Annem ziyarete gittiğimde şov yapıyor. İki gün önceden yemekleri yapmaya başlıyor. Neleri sevdiğimi biliyor. Etçiyim ve hamur işi seviyorum. İstanbul'a da getiriyorum yemekleri. Dün köyden 10 kiloya yakın köy domatesi, karpuz, kavun salatalık getirdim. Yerken şaşırıyoruz. Nasıl böyle bir tadı olabilir diye...
OTEL ODALARINI KARIŞTIRIYORUM
- Çok sık seyahat ediyorsunuz. Hiç uçaktayken "Nereye gidiyordum ben?" dediğiniz oluyor mu?
- Art arda otele bile gitmeden seyahat etmek zorunda kaldığım oluyor. O zaman şaşırıyorum. Uçak biletini arıyorum, "Nereye gidiyordum?" diye. Otel odalarının numaralarını karıştırıyorum bazen. Artık numarayı telefonuma kaydediyorum.
- Bu koşuşturmaca içinde akıl sağlığınızı nasıl koruyorsunuz?
- Benim meditasyonum köpeğim. İşe giderken hep ertesi günü düşünüyorum. Kendi kendime "Bu işi yapacağız, çok güzel geçecek ve ertesi gün eve gittiğinde seni Riko karşılayacak" diyorum. İçeri girmeden bavulumu kapıya koyup çitlerden onun yanına atlıyorum. Deli gibi uykum olsa bile onunla oturuyorum. Birlikte çimlere yatıyoruz.
- Riko nasıl hayatınıza dahil oldu?
- Köpeğim de benim gibi Bursalı, Bir gün küçük abim Samet, görüntülü olarak aradı. Baktım yanında gri, tontiş bir şey. Arkadaşınınmış, askere gideceği için birine vermek istiyormuş. Ben bakarım, dedim. Riko yazları çoğunlukla eğitmeniyle Polonezköy'de geçiriyor. Koruma, arama kurtarma eğitimi alan, sertifikası olan bir köpek. Üç sene sonra yanımda güvenliğim gibi olacak.