Güney Koreli yönetmen Park Chan Wook'un İhtiyar Delikanlı/Old Boy (2003) filmi sonrası 'intikam soğuk yenen bir yemektir' sözüne uygun filmler bir dönem gözdeydi.
Yıllar sonra şu anlaşılmıştı: Özgün bir sinematografi, zekice olay örgüsü ve özellikle finaliyle insanı şaşırtan intikam hikayeleri seyirci nezdinde ilgi görüyordu... Fakat sağlam ve sürprizli bir hikaye kurmak ve onu belli bir görsel üslupla anlatmak hiç de kolay değildi. Belki bunun için o intikam furyası filmleri içinde İhtiyar Delikanlı bir anıt gibi kaldı...
Genç yönetmen Vaughn Stein'in senaryosunu yazıp yönettiği ilk filmi Terminal, hem teması hem de görsel atmosferiyle ilk elden İhtiyar Delikanlı'yı hatırlatıyor. Adı bilinmeyen karalık bir şehrin tren garında bulunan Hattın Sonu adlı bir kafede çalışan garson Annie'nin öyküsünü konu ediyor film. İki kiralık katil, hasta bir öğretmen ve tren garının temizlik görevlisinin ortak noktası Annie'nin geçmişinde gizli... Ve onun da herkes için farklı planları olduğunu film ilerledikçe anlıyoruz.
Terminal stilize atmosferi ile insanı ilk andan cezbetse de atlamalı kurgusu, biraz zorlama gelen parçalı anlatımı seyir keyfini biraz düşürüyor. Gerçi bu anlatımda yer yer iyi sahneler yok değil. Ama film olay örgüsüyle sizi İhtiyar Delikanlı gibi koltuğa mıhlamıyor.
AH ŞU SENARYO!
Öte yandan son yıllarda yıldızı iyice parlayan Margot Robbie, komedi ve aksiyon filmleriyle tanıdığımız Simon Pegg ve Avanak Ajan serisiyle akıllarda kalan usta aktör Mike Myers oyunculuk ziyafeti sunuyor...
50'lerin suç filmlerinden, çizgi roman estetiğinden feyz alan ve kara filme öykünen Terminal'in başarısı oyunculara, görüntü yönetmeni Christopher Ross ve sanat yönetmeni Adrien Asztalos'a ait. Oyunculuklar deyince Margot Robbie, femme fatale olarak karşımıza çıkarken kariyerinin en etkili performanslarından birini sergiliyor. Ama filmin senaryosu (her ne kadar İngiliz usulü bir gevezelik ve espri anlayışını yerli yerinde kullanılsa da) Blade Runner, Karanlık Şehir/Dark City, Günah Şehri/Sin City'i hatırlatan stilize atmosferi ve oyunculuklar kadar parlak değil.
Velhasıl karşımızda yurtdışındaki eleştirmenlerin yaptığı gibi yerden yere vurulacak bir film de yok.
Dünyalar Savaşı Z, Sherlock Holmes, Sefiller, Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde, Harry Potter ve Ölüm Yadigarı: Bölüm 2'de kamera arkasında çalışan ve Terminal ile sinema dünyasına merhaba diyen yönetmen Stein, naçizane yabana atılacak bir yönetmen değil. Sinemaya iyi bir başlangıç yaptığı aşikar. Yoluna yönetmen olarak devam eder ama senaryo yazma konusunda ısrarcı olmazsa Stein'in ismini önümüzdeki yıllarda sıklıkla duyabiliriz.
BEYOĞLU'NUN YAZ ŞENLİĞİ'NDE SÜRPRİZ VAR
90'lı yıllarda Beyoğlu Sineması'nda Yaz Şenliği'ne gitmek bir alışkanlıktı. Bunun için sezonda kaçırılan iyi filmleri izlemenin adresi olarak bellemiştik Beyoğlu Sineması'nı. Köprü Üstü Aşıkları, Şarküteri, Yeraltı, Yağmurdan Önce gibi o yılların önemli filmlerinin adı geçince birçoğumuzun bu sinemayı anımsıyor olmamız da bu yüzden. Beyoğlu Sineması işte bu geleneğini içeriğini zenginleştirerek sürdürmenin peşinde...
Bugün başlayan ve 18 Temmuz'a kadar sürecek Yaz Şenliği'nde 25 filmlik bir program koyuyor önümüze. Sadece bu sezonun değil son dört sezonun kalburüstü filmleri yer alıyor programda. Saul'un Oğlu, Leviathan, Ben, Daniel Blake, Beden ve Ruh, Paterson, Kaptan Fantastik, İki Gün ve Bir Gece, Genç Karl Marx, Mutlu Son, Gençlik, Sevgisiz, Turist, Umudun Öteki Yüzü ve Victoria bu filmler arasında.
Fakat bu kadar da değil. Asıl sürpriz henüz gösterime girmeyen ve merakla beklenen Abdellatif Kechiche'in Kısmet Sevgilim: İlk Şarkı, Christian Petzold'un Transit, Aleksey German'ın Dovlatov, Benoit Jacquot'nin Eva ve Jan Zabeil'in Üç Tepe filmlerinin Yaz Şenliği kapsamında gala gösterimlerinin yapılacak olması. Dört gün sürecek şenlikte her seansta farklı bir filmin gösterileceğini hatırlatıp gösterimlerin saat 12.15, 14.30, 16.45, 19.00 ve 21.30'da yapılacağını söyleyeyim. Ayrıntılı bilgi için: www.beyoglusinemasi.com.tr