Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen, SABAH ve atv'nin ana medya sponsoru olduğu 9. Uluslararası İstanbul Opera Festivali devam ediyor. Festival kapsamında Verdi'nin 165 yıllık ölümsüz eseri La Traviata 3-4 Temmuz'da, Nikos Kazancakis'in başyapıtı Zorba ise 7 Temmuz'da Zorlu PSM'de sahnelenecek. 12 bin seyirciyi operayla buluşturan festivali, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan'la konuştuk.
?
Dünyaca ünlü tenorumuz Murat Karahan, genel müdürlük görevinin yanında operanın dünyadaki en önemli sahnelerine çıkıp zor rollerin altından başarıyla kalkarak bizi gururlandırıyor. Kendisiyle konuşma fırsatı bulduğumuz sırada da İtalya'nın Verona şehrindeydi. Dünyanın en eski ve en prestijli festivali Arena di Verona Festivali'nde sahnelenecek Turandot operasında başrolü üstlenmişti. Çok değil, geçen hafta ise Palermo'da Teatro Massimo di Palermo'da sahnelenen Cavalleria Rusticana'da yine başroldeydi.
Festivaller bu kadar gündemde olunca kendisine ilk sorumuz da opera sanatının gelişmesinde festivallerin önemine ilişkin oldu.
Karahan'a göre festivaller sadece sanatın, operanın gelişimine değil, gerçekleştirildiği şehirlerin, ülkelerin tanıtımına da çok büyük katkıda bulunuyorlar. Bunu da şöyle bir örnekle açıklıyor: "Şu anda İtalya'nın Verona şehrindeyim. Arena di Verona yani birinci yüzyıldan kalmış bir arenada, dünyanın en eski opera festivali gerçekleştiriliyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarının çıktığı, en güzel prodüksiyonların yapıldığı bir opera festivali. Ve bir şekilde marka haline geliyor ve Verona dediğiniz zaman adı, Romeo ve Juliet'le beraber anılıyor. Her akşam on binlerce kişi bu arenayı doldurup temsil izliyor. Ve temsilleri izlemek için bir-iki yıl öncesinden otel rezervasyonlarını yapıp, biletlerini alıyor."
YOL HARİTASI ÇİZİLDİ
Türk operasının marka olabilmesi mümkün mü? Karahan bu yönde çalışmaların sürdüğünü ve bir yol haritası çizdiklerini belirtiyor. Birinci hedef, evrensel düzeyde yapılan klasik operayı, Türk operası olarak dünya standartlarında icra edebilmek. Ve bu sayede İstanbul'a gelenleri "İstanbul Operası'nda bir temsil izlemeden dönmeyelim" diyecek hale getirmek.
İkincisi ise Türk Operası eserleri yaratmak, icra etmek ve bunu dünyaya kabul ettirmek. Karahan şöyle anlatıyor:
"Anadolu, dünyanın belki de en zengin melodik yapısına sahip topraklar. Çünkü çok ciddi bir kültür çeşitliliği var. Bizim amacımız yerel unsurlarımızla, Anadolu'nun melodileriyle ama evrensel formda, büyük senfonilerle, büyük orkestralarla çalınacak yeni eserler yaratmak. En büyük hayallerimden biri Münir Nurettin Selçuk'u anlatan Münir operasını yazmak ve icra etmek. Onun gibi bir dehanın hayatını anlatan opera eseri, düşünsenize Dönülmez Akşamın Ufkundayız aryasıyla bitiyor."
Peki önümüzdeki engeller nedir? Karahan, önümüzde engel değil, çıta olduğuna inanıyor: "Önümüzdeki çıtayı yüksek tutup, o çıtaya ulaşmamız gerekiyor. Örneğin Türk futbol takımları Avrupa'da Şampiyonlar Ligi'nde oynamak, orada başarılar elde etmek istiyor. Ne yapıyor bunun için? İyi transferler yapıyor, iyi teknik direktörler getiriyor. Ama aynı zamanda altyapıdan çok ciddi destek gerekiyor. İşte biz de bu kombinasyonu yaratmak için çalışacağız. Bunu yapabilir miyiz? Kesinlikle! Çünkü çok ciddi bir sanatçı potansiyelimiz var. Dünyada hiçbir ülkeye nasip olmayacak altı tane opera evimiz var."
Karahan, "Ülkeme bir borcum var. Bu ülkenin topraklarında doğmuş, büyümüş ve eğitim almış biri olarak şimdi kendi sanatımı, Türk operasını en yüksek seviyeye çıkarmakla mesulüm" diyor. Bunu yapmak için de gecesini gündüzüne katarak çalışıyor.
Dünyaca ünlü operaları, operacıları ağırlayan ve başarıyla devam eden 9. Uluslararası İstanbul Opera Festivali de bunun bir sonucu.
YÜZ AKI BİR ESER GELİYOR
- Çalışmaları devam eden Troya Operası hangi aşamada?
Sayın bakanımızın talimatlarıyla bu projeye başladık. Artık bitiş aşamasında. İçinde opera, orkestra, dans, koreografi yani her şeyin olduğu epik opera niteliğinde bir eser. Klasik reji yerine günümüz teknolojisinin unsurlarını kullanarak görsel şovlarla da destekleyeceğimiz, yaklaşık 254 kişinin aynı anda sahnede olacağı çok büyük bir prodüksiyon yapıyoruz. Çok değerli sanatçılarla birlikte ben de sahnede olacağım. Sevgili dostum, ağabeyim Hakan Aysev, yine dostumuz Tan Sağtürk de sahnede olacak. Devlet Opera ve Balesi. inşallah kasım ayında tüm imkanlarını kullanarak hazırladığı dünya çapında yüz akı olacak bir esere kavuşacak.
GENEL MÜDÜR TİTRİMLE SAHNEYE ÇIKIYORUM
- Genel müdür olduğunuzda yazarımız Hıncal Uluç sizi 'bürokrasiye boğulacağınız' konusunda eleştirmişti. Sahneye zaman ayıramayacağınızı söylemişti. Dengeyi sağlamayı başardınız mı?
- Çok değerli Hıncal Ağabeyimin bu eleştiriyi beni çok sevdiği için yaptığını düşünüyorum. Tabii ki kendisi, dünyaca ünlü bir sanatçı olarak sanatımdan ve sahnelerden geri kalmamdan çekiniyordu ama korkularına hiç gerek kalmadı. Çünkü genel müdür olduğum günden beri Bolşoy sahnesine, Viyana sahnesine çıkıyorum. Geçen hafta Parma'da şimdi de Verona'dayım. Dünyanın en önemli sahnelerine hem de bu kez Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü titrimle çıkıyorum. Bu bir kere çok büyük bir mutluluk. Eksik olmasın, başta sayın bakanım bu konuda bana ciddi destek verdi. Yurtdışına çıkışlarımı kolaylaştırdı. Zaten 21. yüzyılda, teknolojik bir dünyada yaşıyoruz. Fiziken Ankara'da olmasam bile bütün işleyişi rahatlıkla takip ediyorum. İyi ve doğru bir çalışma ekibiniz de varsa işler gayet güzel şekilde yürüyor.