Alanının en iyilerinden bir cerrah Prof. Dr. Yeşim Erbil Trioid ve tiroid kanseri üzerine yoğunlaşmış bir eğitim gönüllüsü. Hekim kimliğinin yanı sıra babası ve abisi nedeniyle de özel bir isim. Babası rahmetli Sadettin Erbil, abisi de Mehmet Ali Erbil. Biz de yeni kitabı vesilesiyle Prof. Dr Erbil ile bir araya gelerek, hormonları masayı yatırdık...
- Dünyanın değişimi hastalıkları da tetikledi mi?
- Dünyanın son on yıllardaki değişimi otoimmün hastalıkları patlattı. Mesela kadınlarda Haşimato görülme sıklığı yüzde 35 arttı. Bu normal bir rakam değil. Alzheimer, çocuklardaki dikkat eksikliği de aynı Haşimato gibi inanılmaz yüksek orana ulaşan hastalıklardan. Bu kavramlar dünyanın değişmesi, stresin artması, kötü beslenme ve tahammülsüzlükle yükseldi. İnsanlar, toplumlar birbirlerine tahammülsüz. Manevi değerler yitirildi. Herkes cenazeye gidince, "Yalan dünya" diyor ama bu 10 dakika sürüyor.
- Bunun hormonlarımızla nasıl bir bağlantısı var?
- Hayatımız hep bir maddesel çaba etrafında dönüyor. Şunu da alayım, bunu alayım derdi. Okulda çocuğunu yarıştırma telaşı, sınav stresleri. Bir sürü değerimizi farkında olmadan yitirdik. Tevekküllü olmasını beklediğim bir hastam geliyor, hiç öyle değil. Oysa büyük hastalık ve sorunlarlarla uğraşan birçok insan var. Küçücük yaşta kanser olmuş, ömür biçilmiş insanlar. Tüm bunlara bakıp şükretmek ve çözüme odaklanmak gerekiyor. Tevekkül gerekli. Bunları da kaybettiğimiz için, bu hastalıklarda patlamalar oldu. Çünkü hormonlar değişiyor. Bu stres, bu tahammülsüzlük, bu sevgisizlikle vücut uğraşamıyor. Hormonlar etkileniyor ve hastalıklar ortaya çıkıyor. Yüzde 35 gibi bir yükselme olamaz! Mantıksız. Dünya hastalık tarihinde yüzde 35 gibi bir oranda artan hiçbir hastalık da yok. Toplumların kırıldığı veba, sıtma salgınlarında bu durumdan söz edilebilir ancak.
- Buradan çıkan sonuç insan vücudunu hormonlar yönetiyor... Değil mi?
- Tabii hormonlar yönetiyor. Her hormon vücut için gerekli ve elzem. Birinin eksikliği veya fazlalığı hastalıklara neden oluyor. Hormonların düzenli salgılanması için yiyip içtiklerimiz, çevre koşulları çok önemli. Organlar birbiriyle iletişim halinde, konuşuyorlar. Değiştiremeyeceğimiz şeylerin üzerinde fazla didişmemek gerekiyor. Bu stres düzeyimizi arttırıyor.
- Hormon değişiklikleri kadınları mı erkekleri mi daha çok etkiler?
- Kadınları daha fazla etkiler. Östrojen ve progesteron hormonlarının yapımızda olması, otoimmün hastalıklardan daha çok etkilenmemizi sağlıyor.
- Nasıl bir beslenme hormonların normal düzeyde olmasını sağlar?
- Kabaca Akdeniz tipi beslenme. Kilo bir problem elbette ama kilo verme amaçlı şok ve ekstrem diyetler, detokslar hızlıca kiloyu verdiriyor, sıvı kaybı oluyor çünkü hastada. Ama bu kilolar çok çabuk geri alınıyor. Hem de vücuda çok zararlı. Sebze ve protein ağırlık beslenme benimsenmeli, rafine gıda, paketlenmiş gıdadan uzak durulmalı. Bunlar hücre içi iltihabı arttırıyor. Mesela yağ dokusu da bir hücre içi iltihaptır. Hızlı kilo verildiğinde, yağ dokusu kontrolsüz biçimde birden eritildiği zaman barındırdığı toksinler kan dolaşımına salgılanır ve kalp damar hastalıklarına neden olabilir. Hasta olsun ya da olmasın herkesin protein ve sebze ağırlıklı beslenmesi ve karbonhidratı minimalize etmesi gerekli.
- En tehlikeli hormon hangisi?
- Kortizol ve adrenalin. Bunlar stres hormonudur. Aynı zamanda da savaşma hormonudur. Mesela siz üniversite sınavına girerken, sabaha kadar uyumadan bile gitseniz, üç saatlik sınavı çok dinç biçimde bitirirsiniz. Çünkü stres hormonu salgılanır. Ama sınav bitince çok büyük bir yorgunluk çöker insanın üzerine. Kortizol ve adrenalinin sürekli yüksek salgılanmasının önemli bir olumsuz etkisi vardır. Normal koşullarda bu hormonların bir ritimle salgılanması gerekir.