HAN SOLO: BİR STAR WARS HİKAYESİ/SOLO: A STAR WARS STORY
Star Wars evreninin en başına buyruk kahramanıdır Han Solo. Hangi durumda nasıl karar vereceğini öngörmek zordur. Ne büyük idealleri vardır ne de dava adamıdır. Pragmatiktir, duygusaldır, az biraz da lümpendir. İçinde bulunduğu en zor koşullardan bile biraz lümpen cesareti, basit düşünmesi ve yeteneğiyle düze çıkmayı iyi bilir.
Harrison Ford ile özdeşleşen ve o yüzündeki tuhaf gülümsemesi hiç akıllardan çıkmayan Han Solo, ikinci seride hiç yoktu, son serinin ilk filmi Star Wars: Güç Uyanıyor'daysa oğlu Kylo Ren tarafından öldürülmüştü. Bunun için ilk seriden el değmeden günümüze kalan ender Star Wars kahramanlarından biriydi.
Ron Howard'ın yönettiği Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi, efsaneleşmiş bir kahramanın bilinmeyen öyküsünü anlatacağı için doğal olarak beklentiler yüksekti. En büyük zorluk Han Solo'yu kimin canlandıracağını bulmaktı. Ford'a çok benzeyen Alden Ehrenreich'in oyuncu olarak seçilmesiyle bu zorluk aşıldı. Ama filmi izleyince bir mite dokunmanın kolay olmadığını bir kez daha anlıyorsunuz.
HESAPÇI BİR HAN SOLO
Malum, Star Wars'un yeni üçlemesinin arasına bağımsız hikayeler içeren filmler giriyor. İlk film Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi'ydi. Gördük ki ilk film hem görsellik, hem tasarım, hem ruh olarak ilk üçlemenin izleğinden gidiyordu. Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi için bunu söylemek zor. Daha karanlık bir film, hani son üçlemeye daha yakın duruyor bu anlamda. Ayrıca Han Solo'nun bu dünyadaki yerini ve esprisini senaristlerin pek de anladığını sanmıyorum. Mesela Han Solo, hesapsız kitapsız bir adamdır. Ama karşımızda son derece keskin planlar yapan biri var.
Ara hikaye Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi'yle kıyaslanınca bir geri adım bu film. Senaristlerin meseleyi çözemeyişi ve Ron Howard'ın böylesi özel bir filme yönelik anlamlı bir katkı sunmaması bu sonucun ana iki etmeni kanımca.
Tabii film Han Solo'nun, sadık dostları Chewbacca ve Lando Calrissian ile nasıl tanıştığını, Milenyum Şahini'ni nasıl ele geçirdiğini öğrenmek için izlenebilir. Ki kanımca bu filmi Milenyum Şahini'nin öyküsünü anlatan bir yapım olarak görmek de mümkün. Ama son tahlilde Ron Howard'ın Han Solo efsanesinin altından kalkamadığını söylemek durumundayız.
Zamanın ruhu fena
HİÇBİR ZAMAN BURADA DEĞİLDİN/YOU WERE NEVER REALLY HERE
Yönetmen Lynne Ramsay, Kevin Hakkında Konuşmalıyız gibi bir başyapıtın ardından Hiçbir Zaman Burada Değildin ile yine sarsıcı bir film ortaya koyuyor.
İngiltere'de kaçırılıp seks işçiliğine zorlanan küçük bir kızı kurtarmak için tutulan kiralık katil Joe'nun hikayesinin anlatıldığı filmde Ramsay yine biçim-anlatım tutarlılığını gözetiyor. Sert bir hikayeyi soğukkanlı bir şekilde anlatırken stilize anlatımı elden bırakmıyor. Ve karakterine yönelik psikolojik hamleleri görsel anlatıyla, kurguyla derinleştirebiliyor.
Yaşadığımız şu dönemde bizi bir arada tutan sistemin temel sorunları olduğuna dikkat çeken yönetmen artık kuralların, değerlerin bir anlam ifade etmediğini de bir güzel anlatıyor aslında filmde. Düşünün bir çocuğu kurtarmanın yolu artık işini soğukkanlılıkla yapabilen bir kiralık katile düşüyor.
Taksi Driver'daki Travis'in sinemasal akrabası Joe. Ama Joe, Travis'e göre oldukça karmaşık ve travmatik bir karakter. Bu karmaşıklık, karakterin travmatik olması da aslında karakterlerden ziyade ikisinin yaşadığı dönemlerin insanlar üzerindeki etkisiyle ilgili galiba...
Her şey anlamını yitirirken
YOL KENARI
Dünyanın hal ve gidişatı iyi değil. Eee, sinemacılarımız da bunun farkında. Semih Kaplanoğlu'nun Buğday'ından sonra kuşaktaşı Tayfun Pirselimoğlu da Yol Kenarı filmiyle bizi yine yakın bir geleceğe ve distopik bir dünyaya götürünce anlıyoruz ki, karamsarlık iyiden iyiye üzerimize çöküyor.
Pirselimoğlu filminde, her şeyin anlamını yitirdiği bir dönemde, kıyametin kopacağına inanan ve bu süreçte bir kurtarıcıyı bekleyen kasabalıların hikayesini anlatıyor.
Açıkçası yönetmen romanlarında ve resimlerinde yarattığı dünyaları sinemasıyla belirgin bir şekilde ilişkilendiriyor. Bu önemli bir adım. Bunun için Yol Kenarı, atmosferi, karamsarlığı hissettirmesiyle başarılı bir film haline geliyor. Yani yönetmenin derdini duyumsuyorsunuz. Fakat öykü anlatısı olarak filmin yönetmenin önceki yapımlarına göre daha metaforik olması izleyiciyi biraz zorlayabilir.