İran sinemasının son dönem yıldız yönetmenlerinden Asgar Farhadi kadar şanslı olamadı Muhammed Resulof. Oysa en az onun kadar önemli bir sinemacı. Fakat filmleriyle İran rejiminin şimşeklerini üzerine çekince önce hapis cezası arkasından film çekme yasağı aldı. Dünyadan gelen tepkiler üzerine yasak görece kaldırıldı. Bildiğim kadarıyla şu an İran'dan çıkışı yasak. Ama Resulof da inatçı bir sinemacı...
Demir Adası, Hoşçakal, El Yazmaları Yanmaz gibi filmleriyle tanınan yönetmen, her şeye rağmen sinemasından taviz vermeden yoluna devam ediyor. İlk olarak Antalya Film Festivali'nde izlediğimiz (Festivalde Dürüst Bir Adam adıyla gösterilmişti) İnatçı Bir Adam'da, yönetmen İran'daki toplumsal yozlaşmanın adalet sistemini nasıl işlemez hale getirdiğini anlatıyor.
Filmin odağında üniversitedeki işinden ayrılıp, öğretmen karısı Hadis (Soudabeh Beizaee) ve çocuğu ile birlikte bir kasabada balık yetiştiren Reza (Reza Akhlaghirad) var. O, kendi halinde yaşarken çitfliğini ve arazisini ele geçirmeye çalışan bir şirket ile mücadele etmek zorunda kalıyor. Şirketin, tanıdığı nüfuzlu kişiler sayesinde Reza'nın hatta eşinin bile hayatını alt üst etmesine adalet mekanizması da göz yumuyor. Reza da bir başına önce kirli ilişkiler ağını çözüyor sonra da adalet sisteminin haklıyı koruyamayacağını görüp hem sisteme hem de nüfuzlu kişilere karşı onların anladığı dille cevap veriyor.
Senaryosunu da Resulof'un yazdığı İnatçı Bir Adam, epik bir başkaldırı hikayesi aslında. Resulof gerçekçi bir atmosfer içinde Reza'nın mücadelesini soluksuz bir şekilde anlatıyor. Suç filmi janrının adaleti kendi başına sağlayan kahraman anlatısını ana izlek olarak seçen Resulof, bu anlatıyı İran sinemasının o kendine has gerçekçi estetiğiyle harmanlamayı başarıyor. Böylece İnatçı Bir Adam, son yıllarda tür sineması anlatılarıyla yakınlaşan İran sinemasının son halkalarından biri oluyor.
Fakat Resulof sadece sistem eleştirisine soyunmuyor. Bu tür filmlerde eşine az rastlanır bir biçimde Reza ve eşi Hadis'in ilişkisi üzerinden İran'daki kadın erkek ilişkilerine de odaklanıyor. Bu noktada kadının üzerindeki toplumsal baskıyı gösterdiği gibi, erkeğin kadın üzerinde kurduğu tahakkümünü de restmetmeyi biliyor. Hatta Hadis'in güçlü kişiliği üzerinden ve kocasına yaptığı haklı itirazlar sayesinde bu tahakkümün İran'da tartışmaya açıldığını da anlıyoruz.
Katmanlı senaryosu, Resulof'un yarattığı atmosfer, Reza Akhlaghirad'ın performansı ve yerli yerinde ve sinemadan taviz vermeden toplumsal bir eleştiriye soyunma başarısıyla İnatçı Bir Adam yılın öne çıkan yapımlarından...
Cannes Film Festivali'nde geçen yıl Belirli Bir Bakış Bölümü'nden ödülle dönen, Antalya Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazanan filmin namı uzun zamandır kulaktan kulağa yayılıyor. Hani bakarsınız bir gün Hollywood'da filmin yeniden çevrimini görebiliriz. Ki bu hiç şaşırtıcı olmaz.
Neden bu karamsarlık?
Geçen hafta, 29. Uluslararası Ankara Film Festival'inde SİYAD jürisi olarak Erkan Aktuğ ve Vecdi Sayar ile görev aldım. Ulusal Yarışma'da yer alan 10 film, kimi ilk film olmasına rağmen ortalamanın üzerindeydi. Yol Kenarı, Kelebekler, Sofra Sırları, Renksiz Rüya, Put Şeylere, Güvercin bu seçkinin beğendiğim filmleri oldu. Biz SİYAD jürisi olarak oybirliği ile Renksiz Rüya'ya En İyi Film ödülü verdik. Ama törende gördük ki ana jüri de bu filmi çok beğenmiş. Onların da en iyi film tercihi Renksiz Rüya oldu.
Fakat bu seçkiden bize kalan filmlerdeki karamsarlıktı. Hemen hemen her filmde ölüm kol geziyordu. Karamsar bir bakış bir şekilde filmlere sirayet ediyordu. Dünyanın hali ortada, sanatçılar da sinemacılar da bu hal ve gidişattan etkileniyor denilebilir. Ama bu yaklaşım meselenin özünün kaçırılmasına neden olabilir. Galiba yönetmenlerin bu kadar karamsar olması üzerine iyi düşünmek gerek.