Geçen günlerde bir mekana canlı müzik dinlemeye gidiyorum. Caz gecesi var... Ambiyans şık, yemekler lezzetli, sunumlar gösterişli... Keyifler gıcırında anlayacağınız.
Hemen yan masamdaki grup doğum günü kutlamasına gelmiş. "İstek şarkımız var" diye bağrışıyorlar. "Louis Armstrong mu yoksa Frank Sinatra şarkısı mı?" isteyecekler diye merak ediyorum. Ya da Ayten Alpman, Nükhet Ruacan isteği bekliyorum.
Bu arada düşünmeden edemiyorum, "Sahnedeki şarkıcıya istek göndermek bir tek bizim ülkemize mi özgü?" diye. New York, Londra veya başka bir yerde şarkı isteyen müşteriye niye rastlamıyoruz? İsteği duyunca bu durumu daha fazla düşünmeyi bırakıyorum. Maalesef istemekten daha önemli bir sorunumuz var o da istenen şarkı.
CAZ GECESİNDE TÜRKÜ İSTEĞİ
Kayserili olan doğum günü sahibi Gesi Bağları türküsünü istiyor. Sahnedeki grup şaşkın. "Ama doğum günüm" diye tutturuyor bir kere müşteri. Bizde hizmet sektörü belli. Müşteriyi geri çevirmek olmaz. Sahnedeki ekip tablet bilgisayardan Gesi Bağları'nın sözlerini ve notalarını indiriyor. Bir anda caz gecesi oluyor size türkü dinletisi.
Bununla da bitse iyi. Madem Gesi Bağları var "Ordu'nun Dereleri de vardır" diyor doğum günü olan hanımefendinin nişanlısı. Sahnedeki solist bu kez "O repertuvarımızda yok" diyerek nazik bir şekilde reddediyor.
Grup sahneye 10 dakika ara veriyor ve dönüşte aralıksız şarkılarını söyleyip erkenden geceyi sonlandırıyor.
Benim de aklıma bu soru takılıyor: "Biz gastronomi ve eğlence hayatında adaptan, görgüden bihaber miyiz!"
NEREDE PRADA, AL SANA ZARA
Uzun girizgah ve bizzat yaşadığım hikayeden de anlayacağınız üzere konu, eğlence ve gastronomi hayatında kuralları ne kadar bildiğimiz... Arıyorum işletmeci, restoran ve kulüp sahibi tanıdıkları soruyorum bu soruyu.
Meğer tam da yaralarına basmışım. Bir soruyorum bin ah işitiyorum. İşte eğlence hayatında yapılmaması gereken ama yaptıklarımız.
Vestiyer konusu çözülemeyen bir denklem misali problemli alanlarda hep ilk sıralarda. Fazla para ödemek istemeyen arkadaş grupları tek askıyı paylaşmak istiyor. Bunu anlayışla karşılayabiliriz. Malum vestiyer ücretleri de bir tabak yemek kadar.
Bir de montu, kabanı, ceketi kaybolunca olay yaratanlar var. Bu gibi durumlarda işletme kaybolan eşyanın parasını ödüyor.
Harbiye'deki bir kulüpte tanıdık bir şarkıcımızın deri ceketi kayboluyor. Çıldırıyor şarkıcı "Prada ceketim..." diye başlıyor söylenmeye. Binlerce euro ödediğini de ekliyor. Kamera kayıtları izleniyor ve ceket bulunuyor. Markası da Prada değil, Zara çıkıyor.
Mekanların ve kulüplerin en çok ağızlarının yandığı konu rezervasyon meselesi. Aynı akşamda birden çok mekana rezervasyon yaptırıyoruz ama diğerlerini asla iptal etmiyoruz. Hatta mekanlar "Müşteriyi aradığımızda telefonlarımızı açmıyorlar" diye serzenişte bulunuyorlar. Haksız da değiller, yurtdışında rezervasyonla birlikte kredi kartı numarası alınıyor. Gitmeyip, bir de iptal etmezseniz belli bir ücret alınıyor.
HESABA İNDİRİM İSTİYORUZ
En absürt şikayetler yemeği ve şarabı geri gönderirken, bir de kapıdan içeri girerken yaşanıyor. İşte radarıma takılan bazı garip olaylar.
Kulüp kapısında kuyrukta beklemeyi sevmiyoruz. Hemen "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" kartını çıkartıyoruz.
Kulüplerde kapıdaki adama bahşiş vermek birçok mekanda yasak, ama illa toka yapacağız yani tokalaşırken avucuna para sıkıştıracağız.
Bozuk olmayan şarabı beğenmedim diye geri gönderiyoruz. Bozuk olmayan yemek ya da şarap geri gönderilip hesaptan düşülmez. Bir de üzerine servis elemanı hiç mi hiç terslenemez.
Uka Life Kurucusu Uğur Karabayır, "Hesabı ödedikten sonra bir şeyler daha ısmarlayan ama onları ödemeden kalkanlar var" diyor. Onları acaba ikram mı sanıyoruz!
Gelen hesaba indirim istemek en yaygın alışkanlıklarımızdan biri. Özellikle balıkçılarda bu bir ritüel olmuş durumda.
"İçi ıspanak dolgulu ızgara somon istiyorum ama tadı somona benzemesin" diyeni bile duydu bu kulaklar.
LEZZET DÜNYASININ BUDAPEŞTE ÇIKARMASI
Gastronomi günümüzde devlet politikalarına bile girdi. Ülkeler şehirlerini gastronomi üzerinden dünyaya tanıtmaya başladı. Bunun en önemli örneği şüphesiz 1983'ten itibaren Lyon'da iki yılda bir düzenlenen dünyanın en önemli gastronomi fuarı Sirha.
"Darısı başımıza" derken Sirha, Cenevre, Sao Paulo, Meksika ve Budapeşte ile birlikte İstanbul ayağını başlattı. Bol lezzet ve gastronomi dünyasındaki yeni gelişmeler dışında trendler, inovasyonlar ve şeflerin müthiş mücadelelerine platform sağlayan bir fuar Sirha...
İstanbul'daki fuar 29 Kasım-1 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek. Geçen hafta ise Budapeşte ayağı gerçekleşti. Macaristan'ın başkentinde 11 bin metrekarelik alana yayılan fuarın yine en dikkat çekici kısmı tatlı, dondurma bölümü ve inovasyon kısmı oldu. Tüm Sirha'larda olduğu gibi Sirha Budapeşte de birçok ulusal ve uluslararası etkinliğe ev sahipliği yaptı.
Açılışta gerçekleşen İnovatif Ürün Yarışması Töreni'nde glutensiz ve alerjen olmayan, fırında ya da mikrodalgada ısıtılarak sıcak ya da soğuk servis edilen hazır tatlı ödüle layık görüldü.
NEDEN SİRHA İSTANBUL?
2018 yılında İstanbul'da gerçekleşecek fuar yerel üreticilere daha fazla destek vermeyi planlıyor. Türkiye'nin belli bir bölgesi fuarda ağırlanacak. Ve o bölgenin mutfağı tanıtılacak. Kaybolmaya yüz tutan tarifler gün yüzüne çıkarılacak.
20 BİN KİŞİ ZİYARET ETTİ
İtalyan dondurması dünyayı sarıyor. Lavantalısı, naneli-milföylüsü, pamuk helva şekerlisi... Benim favorim ise patlamış mısırlısı. Yaz-kış İtalyan dondurmaları yemeye hazırlanın.
İnovasyon hız kesmiyor. Yeni yılın en dikkat çekeni zeytinyağının genç kalmasını sağlayan bir makine. Şişeyi sürekli çeviriyor ve özel yağlarınız ilk günkü tazeliğini koruyor.
Demet Akalın'ın kızının yaş günü için yaptırdığı pastayı abartılı mı buldunuz? O halde siz daha yeni nesil pastalarla tanışmamışsınız. Fuarda içinde Barbie bebeklerin, havuzların, odaların, mobilyaların olduğu, dönen Barbie evi bile vardı.
Artık trend mısır unundan yapılan makarna. Kepekliydi, ıspanaklıydı yok. Glutensiz mısır unundan yapılanlar atak yapıyor.
Bir soğanlı zeytinyağı furyasıdır gidiyor. İster salatlarda ister yemeklerde... Soğanlı yağ hem leziz hem sağlıklı.
Marketlerde bambaşka bir alışveriş deneyimi devri başlıyor. Artık girdiğiniz anda istediğimiz ürünü makineye sorabilecek ve hangi rafta kaç tane olduğunu öğrenebileceğiz.
Fitness'a ve fit olmaya karşı ilgi arttıkça proteine de ilgi artıyor. Artık süt ürünlerinin dahi proteinlisi makbul.
Yeşile ve vegana olan ilgi hiç olmadığı kadar fazla. Yakında her semtte vegan restoran veya market açılırsa şaşırmayın.
Dünyanın en prestijli şef yarışması Bocuse d'Or Macaristan seçmelerini 24 yaşındaki şef Adam Pohner kazandı.
Bu yıl 20 bin kişi ziyaret etti fuarı. Lyon'daki fuara gelen ziyaretçi sayısı ise 200 binin üzerinde. İstanbul'da bu yıl gerçekleşecek fuara ise 13 bin kişinin gelmesi bekleniyor.