Cihangir ve Karaköy'ün ardından değişim ve dönüşüm sırası Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi'ne gelmişti. Eskiden akşamları sokaklarında yürümeye çekinirdik. Şimdi esnaf bir yere giderken dükkanını bile kilitlemiyor. "Herkes tanıdık, bir şey olmaz" edasında. Haksız da sayılmazlar. Bir ıslık çalıyorsunuz manavı, bakkalı, çaycısı yanınızda bitiyor. Bitişik bitişik apartmanlar, giriş katlarında yan yana sıralanmış dükkanlar var. Bir dönem fırıncı, çikolatacı, mantı imalathanesiymiş buraları. Bugünlerdeyse hepsi ya bir zanaatkarın ya da sanatçının atölyesi. Antikacısı, sahafı da var.
Bazılarının önünden geçerken müzik sesleri yükseliyor, diğerinden bir bakıyorsunuz karşınıza dizi için özel üretilmiş bir ayı, gergedan heykeli çıkıyor.
İlk başlarda epey yadırgamış semt sakinleri bu durumu. Şimdilerde atölyelerin kapılarını tıklatıp "Evlat bir ihtiyacın var mı?" diyor. Ya da ellerinde market poşetleriyle atölyeye dalan bir amca "Merak ettim resimlerinizi görebilir miyim?" diye soruyor.
100'ÜN ÜZERİNDE ATÖLYE
Her sokakta en az iki-üç atölye bulunuyor. Sanatçılar da birbirleriyle dost olmuş. Arada kahvelerde buluşup laflıyor, yeni işlerini konuşuyorlar. Az değil 100'ün üzerinde atölye var Yeldeğirmeni'nde. İsteseniz de bir günde hepsini gezemezsiniz.
Madem bu kadar sanatçıya, zanaatkara ev sahipliği yapıyor Yeldeğirmeni, o halde birkaç tur atmalı. Yalnız park probleminden önceden haberdar olsaydım vapurla gelirdim. Bir de her an bir sokağın ortasına sandalye, çöp bidonu koyup esnaf yolu kapatabiliyor. O yüzden siz siz olun atlayın Karaköy'den, Beşiktaş'tan bir vapura öyle gelin. Sanatçılar da ulaşım için vapuru tercih ediyor.
İMECE USULÜ DAYANIŞMA
Semtin en büyük atölyelerinden biri ressam Mustafa Horasan'a ait. İki katlı oldukça büyük bir atölye. Üst kat bilgisayarın, kütüphanenin olduğu çalışma alanı. Alt kat ise boyama yaptığı alan.
Kapıdan içeri girince 1,5 yaşındaki Maltese Terrier'i Freud karşılıyor bizi. Ağzında tenis topu resimler arasında koştururken üzerlerine basmamaya özen gösteriyor. Girişte Ankara'daki Galeri Siyah Beyaz'daki yeni sergisi için yaptığı büyük ölçek iki işi duruyor.
Yedi yıldır atölyesi Yeldeğirmeni'ndeymiş. Buradan bahsederken "İbrahim Ali Öcal'a uğradınız mı? Biraz önce Gökhan Deniz çıktı buradan" diye söze giriyor.
Sanatçı arkadaşlarıyla sık sık bir araya geldiklerini söylüyor. "İmece usulü dayanışma vardır burada. Yeni malzeme çıkar, denediniz mi diye sorarız, birbirimizin heyecanını paylaşırız" diyor.
Yeldeğirmeni'nin sanatçılar için neden cazibe merkezi olduğunu ise "Alanlar geniş ve yüksek tavanlı, bu da bizim için büyük avantaj" sözleriyle açıklıyor.
WHATSAPP'LA HABERLEŞİYORUZ
Beyza Boynudelik kısa süre önce semte gelenlerden. Hemencecik alışmış yeni atölyesine. Aynı sokak üzerinde tam yedi farklı sanatçının atölyesi bulunuyor. "Onlar sayesinde alıştım buraya" diyor. Her an kapısı çalıyor ve yan atölyeden biri kahve dağıtımına geliyor. Birbirlerinin çalışmalarına da müdahil olmaya başlamışlar. "Çok şey öğrendim burada" diye anlatıyor Beyza.
Sokak olarak WhatsApp grubu bile kurmuşlar. Kimin bir şeye ihtiyacı olsa yazıyor ve hemen diğerleri yardıma koşuyor. Kahve, yemek ve hatta siesta saatleri bile yapıyorlar.
FACEBOOK'TA GRUBUMUZ VAR
Merih Yıldız'ın atölyesi diğerlerinden biraz farklı, çünkü bir apartmanın üçüncü katında. Üstelik iki ev arkadaşıyla birlikte hem ev hem ofis olarak kullanıyor burayı.
Mutfaktan çıkılan kapalı balkonu atölyeye dönüştürmüş. "Kahve makinesine yakınlığı yüzünden burayı seçtim" diye espri yapmayı ihmal etmiyor.
"Bu semtte sanatçı kendini yalnız hissetmiyor. Bezir yağım mı bitti hemen birinden isteyebiliyorum. Facebook'ta grubumuz var" diyerek Yeldeğirmeni'nde bulunmanın avantajlarını özetliyor. Martta Ömerli Gülden Sanatevi'nde açacağı Özü Hatırlamak isimli yeni sergisinin ilk işlerini de bize gösteriyor.
HEYKEL İÇİN UYGUN
Dokuz yıldır semtte olan heykeltıraş Bilal Hakan Karakaya'nın atölyesi eskiden bir çikolata atölyesiymiş. Altı aydır ressam Tuğçe Diri ile atölyeyi paylaşıyorlar.
İki katlı atölyenin alt katı mutfak ve Tuğçe Diri'nin çalışma alanı. Üst kat ise heykeltıraşa ait.
İçeri adım attığımda süt kokusu dikkatimi çekiyor Diri "Aşağıda süt yapıyordum da" diye durumu açıklıyor. Burası 7/24 yaşam alanları olmuş.
HEM ÇOK SAKİN HEM KALABALIĞA YAKIN
Kerem Ağralı semtin eskilerinden, 11 yılı doldurmuş. Tek şikayeti artan kira fiyatları. "Genelde hep böyle olur. Önce sanatçılar gelir ardından kafeler gelmeye başlar ve kiralar yükselir" diye serzenişte bulunuyor.
"Hem çok sakin hem beş dakikada kalabalığın içinde. Bu durum insanı besliyor" diye anlatıyor. Nalbur, vida vs gibi malzemeleri kolayca tedarik ettiği için Yeldeğirmeni önemli. Hırdavatçılar Çarşısı'na gitmesi gerektiğinde de vapurla Karaköy'e geçiyormuş.
KOLEKTİF ÜRETİM YAPIYORUZ
Mustafa Horasan'ın hemen karşı sokağında Gökhan Deniz'in atölyesi yer alıyor. İçerisi alışık olduğumuz sanatçı atölyelerinden daha farklı. Her şey çok tertipli. Farklı malzemeler kullandığı için düzene dikkat ediyormuş.
Deniz, yarı Japon yarı Fransız eşi ve 1,5 yaşındaki oğlu Ayaz Viktor Akira ile karşılıyor bizi. Girişte bir demirci arkadaşına döktürtüp rengarenk boyadığı oturma takımı var. Dört senedir Yeldeğirmeni'nde olduğunu anlatıyor.
Evi Burgazada'daymış ve işe vapurla gelip gittiğini öğreniyorum.
Yeldeğirmeni'ni tercih etmesindeki en büyük etken etraftaki diğer atölyeler. "Birçok zanaatkarın, reklamcının, marangozun atölyesi var. Kolektif üretimler de çıkıyor" diyor.
IN/OUT
Anneannelerimizin bize içirmeye çalıştığı kemik suyu ile hazırlanan shotlar IN. Çim suyunun pabucu dama atıldı OUT.
Kate Spade'in yeni koleksiyonundaki gibi moda markalarının akıllı saatlerini takmak IN. Herkesin bileğinde rastladığımız plastik kayışlı olanlar OUT.
Bisikletini, yüz maskeni, mutfak dekorasyonunu, çerçeveni... Birçok şeyi evde yapma trendi IN. Dışarıdan hazır almak OUT.
KEŞİF NOKTASI
Careme Restaurant
İlk kez gittim Levent'teki Wyndham Otel'e. Hemen Özdilek AVM'nin yanı. Zaten sahipleri de aynı. Üst katında Careme isminde bir restoran var. Yüksek tavanlı, oldukça şık dekorasyonlu. Hemen "Çok pahalı olsa gerek" gibi bir izlenim oluşuyor ama menüyü elinize alınca tam tersi olduğunu anlıyorsunuz. Buraya her gün farklı bir çorbasını içmek için bile gelebilirim.
Kendi odun fırınlarında pişen pizzaları da oldukça iddialı. Manda sütünden yapılan sütlacını da deneyin.