Eski ABD Başkanı George W. Bush için Michael Moore ne ifade ediyorsa herhalde Nixon için de Washington Post'un efsanevi genel yayın yönetmeni Ben Bradlee aynı şeyi ifade ediyordur. Sonuçta Bradlee, Pentagon belgeleri ve Watergate skandalı ile ilgili yaptığı yayınlarla Nixon'ın istifa etmesini sağlayan gazetenin başındaydı.
Watergate skandalını konu alan, gazetecilik üzerine çekilen en iyi filmlerden olan Alan J. Pakula'nın Başkanın Tüm Adamları'nda (1976), aslında Bradlee-Nixon mücadelesindeki ikinci raunt anlatılmışı. Bu mücadelenin ilk raundu, yani Pentagon belgelerinin yayımlanması öyküsünü ise Steven Spielberg, The Post filminde ele alıyor.
BASIN TARİHİNE GEÇTİLER
Aslında hikaye biliniyor. Çünkü basın tarihine geçmiş bir mevzu var karşımızda. John F. Kennedy ve Lyndon B. Johnson'ın Savunma Bakanlığı'nı yapan Robert McNamara, Vietnam Savaşı ile ilgili bir rapor hazırlatır.
Rapor, ABD başkanlarının savaşın kaybedileceğini bildiğini ortaya koyar. Ama bu gerçek yıllar boyu kamuoyundan, ABD Kongresi'nden saklandığı gibi, başkanlar hep Vietnam Savaşı'nı kazanacağız diye ortaya çıkar. Lakin raporu hazırlayanlardan biri belgeleri basına sızdırır.
Pentagon Belgeleri olarak adlandırılan bu raporu The New York Times 1971'de Nixon'ın başkanlığı döneminde yayımlamaya başlar. Nixon müdahale eder ve mahkeme kararı ile yayını durdurur. The New York Times'ın rakibi olan Wasginton Post yöneticileri, editörleri hapse girmek dahil riskleri göze alarak raporun devamını basar.
Mahkeme süreci yine çalışır ama bu sefer karar basın lehinedir. Böylece kamuoyu Vietnam Savaşı ile gerçekleri öğrenir. (Bu arada bu belgeler 2011'de halka açıldı.)
Spielberg The Post'ta tüm bu süreci Washington Post'un bu olayla efsaneleşen yayıncısı Katharine Graham (Meryl Streep) ve Ben Bradlee (Tom Hanks) ilişkisi üzerinden anlatıyor. McNamara gibi üst düzey politikacıların yakın arkadaşı olan Graham, verdiği riskli kararla gazetesini itibarını artırdığı gibi ABD'de gazetelerin basma hakkı konusunda mahkemeden tarihi bir karar da çıkartmış olur.
Bu karar Watergate skandalı sırasında Washington Post'un yapacağı yayınlarda elini güçlendirir. Zaten Spielberg de The Post'u Watergate skandalının başlama anıyla bitirerek Başkanın Tüm Adamları filmine bağlar ve Nixon-Bradlee mücadelesinde ikinci raunda pas atar.
Aslında işin bir başka boyutu daha var. Bradlee soyadının Oscar'a uğur getirdiği söylenebilir. Başkanın Tüm Adamları'nda Bradlee'yi Jason Robards canlandırmış, Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisinde Oscar almıştı. Bradlee soyadının Oscar ile anılmasını sağlayan bir başka film ise Spotlight'tı. Babası gibi gazeteci olan Ben Bradlee Jr., Boston'da Katolik rahiplerin cinsel istismarını ortaya çıkaran The Boston Globe gazetesinin editörlerinden biriydi. Bu konuyu anlatan Spotlight En İyi Film Oscar'ını kazandı. Oğul Bradlee'yi de John Slattery oynuyordu.
The Post'ta Bradlee'yi Tom Hanks, canlandıyor. Performansı Hanks'e Altın Küre adaylığı getirdi. Oyuncunun Oscar adaylığı için de adı geçiyor. Peki şansı var mı?
The Post gücünü gerçek hikayeden alan filmlerden. Spielberg, 70'lerin atmosferini yaratarak, klasik anlatıyla, senaryonun sadeliğine ve oyuncu performanslarına bel bağlayarak tempolu bir film koyuyor önümüze.
Meryl Streep, Graham rolüyle kendi çizgisinin üzerinde bir performans sergilerken Tom Hanks bize hep anlatılagelen inatçı, kararlı, biraz ukala ama karizmatik bir Bradlee portresi çiziyor. Eğer bu portre tatmin edici bulunursa Hanks için Oscar günleri başlayabilir.
DİKKAT MUTFAKTA DELİHA VAR
Recep İvedik bir kapı araladı sinemamızda. Bu kapıdan girenlerden biri de Deliha oldu. O da dobra ama yer yer hoyrat. Yıkıcı yanları da var, ezber bozan tarafları da. Ama kadın karakter olmasıyla farklı bir yönü de var. O, kural yıkıcı silahını erkek egemen dünyaya karşı da kullanıyor. Bencil ve pragmatist değil, kolektif bir mutluluğun peşinde.
Gupse Özay'ın senaryosunu yazıp yönettiği Deliha 2, bu deli dolu ama ergen kadının iş hayatıyla imtihanına odaklanıyor. Aşçı olmaya karar veren, bir restoranda çalışmaya başlayan Deliha'nın komik macerasını izliyoruz.
Deliha tavırları yer yer kaba olsa da iyi niyetli ve çocuksu biri. Girdiği ortamlarda önce yadırganıyor ama o çocuksu tavırlarıyla olayları lehine çevirmeyi biliyor. Gupse Özay da Deliha'nın o yadırganma halinden komedi devşiriyor. Sonra her koşulda Deliha'nın saflığı işin içine giriyor ve her türlü olaydan o haklı çıkıyor. Sadece kendini değil çevresini de düşündüğü için onun delilikleri, ergen halleri kabul edilebilir sınırlar içinde kalıyor. Bu sınırlar içinde komik bir filmin lokomotifi olabiliyor Deliha.
Fakat bu filmin bir başka iddiası daha var. O da Özay'ın yönetmenliği. Bu tür komedi filmlerinin temel sıkıntısı iyi bir sinematografi ortaya koyulamaması. Özay da ilk yönetmenliğinde benzer bir sıkıntı içerisinde. Bunu da belirtelim.