Gloal deep house sahnesinin vazgeçilmez ismi Claptone, bugün saat 24.00'te ikonik altın maskesini takıp Zorlu PSM'deki MIX Festival kapsamında setinin başına geçecek. Maskeli DJ, merakla beklenen performansı öncesinde sorularımıza esprili yanıtlar verdi.
- Elektronik müzik arenasında birçok DJ, prodüktör var. Aralarından sıyrılıp parlamak kolay olmasa gerek. Siz nasıl başardınız?
- Müzikte, daha doğrusu hayatın her alanında başarılı olmanın anahtarı evrende ve zamanda çıktığınız yolculukta kararlılığınızı korumak. Sadece doğru olduğuna tüm kalbinizle inandığınız şeyleri yapın. Geri kalan her şey fondaki gürültüden başka bir şey değil.
- Festivallerde on binlerce insanın karşısında çalmak nasıl bir duygu?
- Everest'in zirvesine çıktım, Pamplona'da boğalarla koştum, Manş Denizi'ni yüzerek geçtim, Eyjafjallajökull yanardağında gezindim ve gizli mağaraların içine girdim. Ve tecrübelerin hiçbiri, sizden birkaç metre ötede ay ışığı altında mutluluk içinde dans eden yabancıyla kurduğunuz göz kontağının yanına yaklaşamadı. İşime aşığım.
- Festivallerde çalmak mı yoksa kulüplerde mi?
- Her ikisinde de çalabildiğim için şanslıyım. Bir taş atımı uzaklıktaki insanlarla derin ve samimi bir ilişki kurmak ya da salınan ruhların oluşturduğu sonsuz okyanusun seyrine dalmak... Tıpkı çikolata ve vanilya gibi... Kendimi özgür ve mutlu hissedebilmem için ikisine de ihtiyacım var.
- Performanslarınızda neden ikonik bir maske takıyorsunuz?
- Hangi maskeden bahsediyorsunuz? Oh, şimdi anladım! shop.claptone. com adresinde şu sıralar satılandan bahsediyorsunuz. Üstelik teslimat ışık hızında gerçekleşiyor. Ne kadar güzel!
- DJ'ler yeni rock yıldızları. Hayatınız gerçekten parti tadında mı geçiyor?
- Her ne kadar Kuzey Alaska şartlarında mektup dağıtmakla kıyaslayamasam da DJ'liğin de kendi içinde stresli zamanları var. Çok şükür harika hayranlara sahibim. Panik anları yaşasam da günün sonunda buna değdiğini hissediyorum.
DİŞ FIRÇAM YANIMDA MI?
- Tipik bir gününüz nasıl geçiyor?
- Çoğunlukla güne bir uçakta gözlerimi açarak başlıyorum. Önce soluma sonra sağıma bakıp elimden gelenin en iyisini yaparak şu sorulara yanıt vermeye çalışıyorum. Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Diş fırçam yanımda mı? Sonunda dev metal kuştan inmeyi başardığımda, soluğu sahnede alıyorum. Play tuşuna bastığım anda, o hafta kaç performans sergilediğim, o an ne kadar aç olduğum ya da iguanam Norbert'i ne kadar çok özlediğimin bir önemi kalmıyor.
- İstanbul performansınıza nasıl hazırlanalım?
- Biraz zaman ayırıp önce kendinize bir fincan sıcak zencefil çayı hazırlayın. Birkaç mum yakın. Üzerinize rahat bir eşofman giyip en sevdiğiniz koltuğa yayılın. Ve ilk albümüm Charmer'ı baştan sona 13 kez dinleyin.
HEDEFİM MİCHELİN REHBERİ
- DJ Mag'in bu yılki Top 100 DJ's sıralamasında house müzik dalında ilk sırada yer aldınız. Ödüllendirilmek sizin için önemli mi?
- Dünyanın en popüler DJ'lerinin yer aldığı listede olmak harika bir duygu olsa da itiraf etmeliyim ki benim favorim Michelin Rehberi. Ve nasıl olur anlamıyorum ama bu yıl da beni listeye almayı unutmuşlar gibi görünüyor. Oysa dünyayı dolaşmadığım zamanlarda mutfakta harikalar yaratıyorum. Garbure, cassoulet, escargots ve bouillabaisse (ünlü Fransız yemekleri)... Hepsini yapabiliyorum. Siz gazeteciler de bugüne kadar bu yeteneğimle ilgili hiçbir şey yazmadınız. İnanılmaz!
***
Callas'ın piyanosu Pera'da
Pera Cafe'de sergilenen kuyruklu piyanonun ünlü soprano Maria Callas'a ait olduğunu biliyor muydunuz? Ben yeni öğrendim. Neyse ki müzenin blog'unda hikayesine de yer verildiği için piyanoya ilişkin merakımı gidermekte zorlanmadım.
Steinway piyanoyu Maria Callas'a ailesi New York'ta alıyor. Callas, 1939'da okyanusu geçerek Atina'ya getirdiği bu piyanoyu Amerika'ya dönerken hocası Elvira de Hidalgo'ya hediye ediyor.
Hidalgo da Ankara'daki konservatuvara şan hocası olarak gelirken piyanoyu yanında getiriyor. Bir süre sonra hastalanan Hidalgo ölmeden önce piyanoyu müzik aşığı olan Mordo Dinar'a armağan ediyor.
İstanbul'a gelen piyanonun serüvenini yazar Yiğit Okur, Suna Kıraç'la İnan Kıraç'ın verdiği bir akşam yemeğinde, Mordo Dinar'dan dinleyince, piyanonun üstünde duran Piyano romanını yazıyor.
Mordo Dinar 2002'de yaşamını yitirdikten sonra Madrid'de yaşayan kızı Okur'a mektup yazıp "Piyano romanınız oldu. Ona sahip çıkın" diyor ve piyanoyu Kıraç çiftine armağan etmeye karar veriyor. Bedelini de şöyle belirliyor: "İstanbul'a gelişlerimden birinde, beni Boğaz'ın salaş meyhanelerinden birine götürün, bir kadeh rakı, bir taze lüfer piyanonun bedelidir. Yeter ki kaybolmasın, değerini bilende kalsın."
***
Önce dinledi sonra pişirdiler
Müzik, resim ve yemek... Önce kendi ruhlarını doyurdu sonra karınları doyurmak için kolları sıvadılar. Ortaya da birer tablo güzelliğinde tabaklar çıktı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları öğrencilerinin yemeği sanatla buluşturdukları sergi 28 Aralık'a kadar santralistanbul kampüsündeki Enerji Müzesi'nde açık kalacak. Tablodan Tabağa: Gastronomi 3 Duyu adlı sergi için Selen Karaaslan The Piano Guys'tan A Thousand Years'ı dinleyip ressam Gustav Klimt'in The Kiss adlı eserinden ilham almış. Ortaya da bakmaya doyamadığınız bir tabak çıkmış. İpek Yalçınkaya ise ilham kaynakları olarak besteci Franz Lizst'in eseri Love Dream'i ve ressam Edgar Degas'ın The Dancing Class eserini seçmiş.
İpek Yalçınkaya'nın hazırladığı tabak.
The Kiss
Selen Karaaslan'ın tasarladığı tabak.