Yakın tarihimizdeki savaşlar düşünülünce Kore Savaşı genelde son sıradadır. Adeta unuttuğumuz bir savaştır. Bunun sebebini askerliğimi yaparken bir komutana sorduğumda "O bizim savaşımız değildi" diye açıklamıştı.
Ayla filmi, işte o unutulan savaşı, yaşanmış gerçek ve güçlü bir hikayeyi anlatarak tekrar hatırlatıyor bizlere.
Kore Savaşı'na katılan Süleyman Astsubay (İsmail Hacıoğlu) ile onun cephede bulduğu ve Ayla (Kim Seol) adını verdiği Koreli bir küçük çocukla 'baba-kız' ilişkisini konu ediyor film.
Süleyman Astsubay savaşın ortasında, bir katliamın ortasında bulduğu kızı sahipleniyor. Ayla adını veriyor ve ona babalık yapıyor, sorumluluğunu üstleniyor. Komutanlarının tüm ikazına rağmen Ayla'yı gittiği her yere taşıyor. Süleyman memlekette bekleyen büyük aşkına rağmen, Türkiye'ye dönme şansı olduğu halde Ayla'yı bırakmak istemiyor. Ayla'yı Türk askerinin açtığı yetim okuluna yerleştiriyor ama yine de içi rahat etmiyor. Fakat ayrılma zamanı gelince ona söz veriyor "Geri geleceğim" diye. Ama baba-kızın buluşması ancak 50 yıl sonra gerçekleşiyor.
GERÇEK HİKAYENİN GÜCÜ
Savaşın ortasında bir baba-kız hikayesi Ayla... Film gerçek hikayenin gücüne sırtını dayıyor. Süleyman Astsubay ve çevresindeki insanların savaş ve Ayla sayesinde değişen, dönüşen hayatlarını izliyoruz. Bu tür filmlerde sıklıkla rastladığımız hamasi anlatıma (ki gerçek hikayenin ya da kahramanlıkların gücünü zayıflatıyor bu tür söylemler) pek yüz verilmiyor. Anlatımda daha çok duygusal yaklaşım ön plana çıkıyor. Fakat film 50'ler atmosferinden çıkınca etkisi yer yer zayıflıyor. Ama finaliyle kendini toparlıyor.
Senaryosu, yönetmenliği ve oyuncu performansları (bütün oyuncular iyiydi) düşünülünce Ayla için, Türkiye'de anaakım sinemanın son yıllardaki iyi örneklerinden biri olduğunu söylenebilir.
Açıkçası Korelilerin Türkiye'ye yaklaşımındaki vefayı ve Türk-Kore dostluğunun arkasındaki güçlü duygusal bağı bir baba-kız hikayesi üzerinden anlamamızı sağlayan bir yanı var Ayla'nın. Bunun için iki ülke seyircisi için çok şey ifade edebilir.
Ama bu hikayede, iyi işlenildiği zaman herkesi etkileyecek bir cevher var. Masumiyetin, savaş zamanlarındaki özellikle erkekler üzerindeki etkisi ya da savaşın ortasında asker bile olsa yaşamı savunan insanların mücadelesindeki asillik gibi...
Film belki gerçek hikayeyi, bu tür anlayışların üzerine güçlü bir şekilde inşa etmiş olsaydı daha iyi olabilirdi. Böylece Türk ve Kore seyircisi dışında dünyanın herhangi bir yerinde bu filmi izleyecek insanlar için de Ayla, etkileyici bir hale gelebilirdi. Bu noktada önemli bir fırsat kaçırıldığını düşünmüyor değilim. Açıkçası daha incelikli ve derinlikli bir yaklaşım, böylesi müthiş bir hikayeyi dünya ölçeğinde ses getirecek bir hale getirebilirdi.
Son söz olarak da senarist ve yapımcı arasındaki tartışmaya dair bir söz söylemek gerek galiba. Seyirci olarak bizler, yapımcı ile senarist arasındaki tartışmadan azedeyizdir. Senaristin adını jenerikte uluslararası standartlara uygun olmayarak küçük yazmanın doğru bir hamle olmadığını düşünüyorum. Hele hele uluslararası arenaya sesleniliyorsa bu hamle her şeyden önce filme zarar veriyor. Sonuçta kanun önünde senarist de filmin hak sahiplerinden biri.
***
Hayata dair lirik bir roman film
Edebiyat ve sinemacıların işbirliklerinin Türk sinemasındaki eksikliklerini hissetmiyor değiliz. Pelin Esmer'in son film İşe Yarar Bir Şey'i izleyince aslında büyük fırsatlar da kaçırdığımızı düşünüyorum.
Senaryosunu yazar Barış Bıçakçı ile Esmer'in yazdığı film, ölmek isteyen yatalak Yavuz (Yiğit Özşener), şair Leyla (Başak Köklükaya) ve hemşire Canan'ı (Öykü Karayel) bir araya getiriyor. Bir trende rastlaşan Leyla ile Canan'ın, Yavuz'un evine uzanan yolculuklarından yönetmen Esmer, zaman, ölüm, yaşam, geçmiş, gelecek üzerine müthiş bir roman film ortaya koyuyor.
Film, modern zaman insanının arzularından, amaçlarından, kırgınlık ve küskünlüklerinden, verdiği yaşam mücadelesinden yola çıkarak bize, hayata, kaygılarımıza ve insan olmanın verdiği ağırlığa dair derinlikli, incelikli ve lirik hikaye anlatıyor.
Ömer Kavur sinemasıyla akrabalığı İşe Yarar Bir Şey, senaryosu, üst düzey oyunculuk performansları ve yönetmenliği ile Pelin Esmer'in en iyi filmi. Kaçırmayın.