Bir erkek gölgesi gün ışığında cadde boyunca ilerliyor. Uzun ve karanlık... Beton blokların üzerine yansıyor, duvarları sıyırıyor, insanların yanından geçiyor. Gölgenin yolculuk boyunca ait olduğu kişiyle birliği bozuluyor, gölge kimi zaman bağımsız bir kimlik kazanıyor. Ama ikisi de birbirinden ayrılamıyor...
İngiliz sanatçı Mark Wallinger'ın Londra'da bir caddede yürürken yere yansıyan gölgesinin video görüntülerinden oluşan eseri Shadow Walker kimlik ve taklit edilen imge konularını sorguluyor...
Wallinger'ın eseri sergilendiği dönemde çok konuşulmuştu. Eserden etkilenen isimlerden biri de Mark-Anthony Turnage oldu. Çağdaş müziğin üretken ismi, etkilenmekle kalmayıp bu videodan ilham alarak aynı isimli bir yapıta imza attı. Turnage, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Essen Filarmoni ve Trans-Siberian Art Festival tarafından sipariş edilen yapıtında iki keman arasında tıpkı videodaki adam ve gölgesi gibi hiyerarşik ilişkinin bulunmadığı, merak uyandırıcı bir ilişki kurdu.
Shadow Walker, iki keman ve orkestra için konçertonun dünya prömiyeri 19 Ekim'de şef Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) tarafından gerçekleştirildi. Konserin konuk sanatçıları ünlü keman virtüözleri Daniel Hope ve Vadim Repin'di. Aynı kimliğin iki farklı yüzü olma potansiyeli taşıyan Hope ve Repin, çalış stilleri ile konserde tam da Turnage'ın istediği etkiyi yarattı. Zorlu PSM'de gerçekleşen konserin ardından orkestra, Hope ve Repin ile birlikte Essen, Ljubljana, Viyana ve Zürih'i kapsayan Avrupa turnesine çıktı.
EN GÜZEL MÜZİK BİNASI
Türkiye'nin önde gelen senfonik topluluklarından biri olan BİFO'nun turne kapsamındaki Viyana konserini izleyenler arasında bir grup Türk davetli olarak biz de vardık. Yağmurlu ve serin bir Viyana karşıladı bizi. Tam da sonbahara yakışan bir hava vardı. Konser öncesinde şehrin sokaklarında yürürken gölgemizi seçemesek de tarihin izlerini sürme fırsatı bulduk.
Konser birçok müziksever tarafından 'dünyanın en güzel müzik binası' olarak kabul edilen Musikverein'in Büyük Salonu'nda gerçekleşti. Yüksek Rönesans dönemi mimari tarzının hakim olduğu Musikverein, 1870 yılında açılmış. Konsere bir saat kala girdiğimiz salon tek kelimeyle muhteşemdi. Orkestra üyeleri son provalarını gerçekleştirirken biz de salonu inceleme fırsatı bulduk.
Kapılar konsere yarım saat kala açıldı ve Viyanalıların çoğunluğu oluşturduğu klasik müzik tutkunları salondaki yerlerini aldı. İstanbul'un sıcak havasından sonra Viyana soğuğu ile karşılaşan biz Türkiyeli izleyici grubunun en büyük endişesi ise konser sırasında öksürük nöbetine tutulma riskiydi. Neyse ki konser boyunca bir sorun yaşanmadı.
ÇEŞMEBAŞI VİYANA'DA
Orkestra ve şef Sascha Goetzel, alkışlar eşliğinde yerini aldıktan sonra konser Mily Balakirev'in, orkestra düzenlemesi S.M. Ljapunow tarafından yapılan Islamey adlı eseri ile başladı. Ardından keman virtüözleri Hope ve Repin'in aralarına katılmasının ardından Turnage'ın Shadow Walker konçertosu çalındı. İkinci kez dinleme fırsatı bulduğum bu çağdaş eseri, her dinleyişimde daha da çok sevdiğimi fark ettim. Hope ve Repin, tıpkı İstanbul konserinde olduğu gibi vedalarını Sarı Gelin ile yaptı.
Konserin ikinci bölümü ise bir aşk hikayesini anlatan senfoniye ayrılmıştı. Hector Berlioz'un Opus 14 numaralı Fantastik Senfoni eseri, bestecinin İrlandalı tiyatro oyuncusu Harriet Smithson'a olan aşkını anlatıyor. Berlioz ve Smithson 1827 yılında Paris'te birbirlerine aşık olmuş. Ve yaşanan umutsuz aşk bu senfoniye ilham vermiş. Orkestranın gücünü gösteren bir sonla biten senfoniyi kusursuz bir şekilde çalan orkestrayı tüm salon dakikalarca alkışladı. Bu anlar bizler için olduğu kadar Viyana doğumlu şef Goetzel için de çok gurur vericiydi. Konserin sonunda Goetzel bir sürpriz yaparak akustiği ile büyüleyen salonda orkestrası ile bir eser daha çaldı. Türk besteci Ferit Tüzün'ün Çeşmebaşı adlı eserini Viyanalı seyirci ilk kez bu konserde dinleme fırsatı buldu. Konserin ertesi sabahı biz İstanbul'a dönmek için havalimanına doğru ilerlerken orkestra üyeleri de turnenin Zürih durağı için 12 saat sürecek otobüs yolculuğuna başlamıştı. BİFO, şef Goetzel yönetiminde her yıl daha da gelişiyor ve sesini dünya çapında daha fazla klasik müzik tutkununa duyurma şansı buluyor. Bizim payımıza da onları dakikalarca alkışlamak düşüyor.