"17
yaşımdaydım, İstanbul'a geldim. Tüm Türkiye'nin izlediği bir dizide rol alıyordum. İmzalı fotoğraf dağıttığımı hatırlıyorum. Şimdi çok utanıyorum o günleri hatırlayınca. Nasıl bir egoymuş?" diyecek kadar dobra... Bir yandan özeleştirisini yapıp, diğer yandan içinde bulunduğu sektöre çakıyor! Belli ki yıllardır oyuncu dünyasının içinde görüp yaşadıklarından süzdükleri var... "Bir hastalık bence ünlü olmak, sürekli görülmek, beğenilmek ve odak noktası olmak istiyor bu hastalığa yakalananlar" diyor pat diye! Sektördeki alışık olduğumuz karakterlerin aksine, bildik klişe cümleler kurmuyor. Analiz yapıyor... Cihangir'de buluştuk Ekin Türkmen'le. Tepeden alelade topladığı saçlarıyla, hırçın ama sevimli bir kız çocuğu gibiydi... Rahatlatıcı bir ses tonuyla konuşuyordu ama damarına basılsa yapacaklarından korkulacak tiplerdenmiş gibi geldi bana. Ben damarına basmadım, sohbet rahat geçti. Dizi ve sinema piyasasını onun gözünden dinlemek gerçekçi ve iyi geldi bana:
- Uzun yıllardır sektörün içindesiniz. Bu kadar yıldan süzdüğünüz şey ne?
- Çok şanslı hissediyorum kendimi. Şöhreti ve tanınma halini, para kazanma hissini küçük yaşta yaşadığım için. Çünkü birden 'ünlü' olmak sağlıklı bir ruh hali değil. Hayatımın her döneminde popüler biri oldum, okulda, mahallede... Bunu iyi anlamda söylemiyorum. Mutlaka dikkat çeken bir karakterdim, yaramazdım, sivriydim... Bu durum bile beni şımarık bir çocuğa çevirmişti. Şimdi 30'lu yaşlarında birden bire ünlü olan kadın ve erkekleri görüyorum, çok üzülüyorum. Gençken şımarıklık ve o hal yakışıyor ama büyüyünce olmuyor. Şöhretin ne kadar gereksiz bir şey olduğunu, ünlü olmanın bu işin getirisi bir şey olduğunu anlamam için çok fırsat oldu. Ünlü olma hali geç yaşandığında karaktere zarar verebiliyor.
- Ünlü olduğu için birinin karakteri nasıl sarsılır? - Bir hastalık bence ünlü olmak, sürekli görülmek, beğenilmek ve odak noktası olmak istiyor bu hastalığa yakalananlar. Maddi olarak standartlar değişiyor, onun sarsılmaması için zaaflar ortaya çıkmaya başlıyor. Arkadaşlık ilişkilerinde ahlaki değerler esnemeye başlıyor. Çünkü işine yarayacak insanları yanında istiyor insan.
ARTIK MAHÇUP OLUYORUM
- Siz kaç yaşınızda tanınmaya başladınız?
- 17 yaşımdaydım, İstanbul'a geldim. Ekmek Teknesi'nde
rol alıyordum. Tüm Türkiye'nin izlediği bir
diziydi. İmzalı fotoğraf dağıttığımı hatırlıyorum. Şimdi
çok utanç verici bir şey benim için, nasıl bir egoymuş?
Çok ilginç dönemlerdi. Tanınmayı, sokakta ilgi görmeyi
seviyordum... Sonra sonra bunun benim için keyifli
bir şey olmadığını anladım. Bunlar ruhumu
beslemiyordu, tatmin etmiyordu beni. Şimdi
sorsanız, "Filmler çekeceksin, harika işlere
imza atacaksın ama kimse seni tanımayacak,
ister misin?"diye... Kesinlikle tercih ederim.
Artık mahcup oluyorum bu durumdan.
- 'Kısa dönem ünlüler' zamanındayız. Kimsenin yıllarca aynı kişiyi ekranda görmeye tahammülü yok. Yorar insanı bu durum, değil mi?
- Tabii... Ekrana çıkardınız, o yılın ünlüsü
ilan ettiniz... Sonra yok! Ne yapacak o insan?
O paraları kazanamayacak, o şöhret yok, egosuyla ciddi
problem yaşayacak. Ama kimse de kalıcı olmak için
bir çaba sarf etmiyor.
O AY MASADA KİM VARSA ROLÜ O ALIYOR!
- Siz kalıcı olmak için çabaladınız mı?
- Ekmek Teknesi'ne girdiğimde, modellik
yapıyordum, İzmir'de bir bowling
salonunda çalışıyordum, dans ediyordum
ama oyuncu değildim. Psikoloji okumak
istiyordum. Osman Sınav'la yolum kesişti
ve dizide rol aldım. Konservatuara girdim
hemen. Zaten oyuncu olmuştum, bu işin
okulunu okumaya ihtiyacım yoktu. Ama
bu işi uzun yıllar yapabilmek için yatırım
yapmam gerektiğini düşündüm. Hâlâ
kendimi geliştirme derdindeyim. Yeni
oyuncuları görüyorum, bir şey elde ediyorlar,
yarın yerlerine başkasının geleceğini
biliyorlar ama umurlarında değil. Her
karşılaştığım yeni oyuncuyla bu sohbeti
yapıyorum. Çünkü gençse, popüler olmak
için sosyal medyada bile daha fazla like
alabilmek için kişiliğinden ödün verebiliyor, görüyorum.
Uyarıyorum ama çok da umurlarında değil. Biraz
eski kafalıyım galiba, karışma değil mi?
- Bu kadar açık sözlü olmak sıkıntı yaratıyor mu?
- Sektörün ayrık otu gibiyim! Bazen bu sektör için
yaratılmadığımı düşünüyorum. Sektörden biriyle ne
arkadaşlık ilişkisi, ne sevgililik ilişkisi kurabiliyorum,
ne de ortak oyuncu sohbeti yapabiliyorum. Tiyatro
mezunuyum, tiyatro ortamına hiç giremiyorum. Zor
oluyor. Belki de yapılması gereken, biraz daha politik
olmak. Bu işin gereği budur belki!
- Ne sorun var ki sektörünüzde içine giremiyorsunuz?
- Hepimizin sektör içinde sorunlu diye duyduğu,
çirkin söylemleri olan yönetmenler, haksızlık yapmış
yapımcılar var. Bunları kendi aramızda konuşuyoruz
ama bunu konuştuğum insanların iki ay sonra gidip
o isimlerle çalıştığını görüyorum. Burada bir problem
var. İştir, ticaret diye bakamıyorum ben. Ahlaki
değerlerin esnemesine profesyonellik diyorsak, bu
benim için problem oluşturuyor. Bunu yapan insanları
görünce, hayatımdan çıkarıyorum, böyle hayatımdan
çıkmış bir sürü insan var! Ama diğer taraftan iş böyle
yürümüyor.
- Gruplaşma ve kankalık var mı sizin işlerde?
- Var tabii ki. Özellikle 'sanat filmi' işlerinde. Bu
işlere arkadaş olmadan giremiyor muyuz? Çok merak
ediyorum. Bunu birçok arkadaşım adına soruyorum.
Biz yönetmenle, sohbet edip, arkadaş olup, rakı masasına
oturmadan o rolü alamıyor muyuz, o filmde
oynayamıyor muyuz? Bu durumu nasıl aşacağımı
bilemiyorum. Çünkü o, onun arkadaşı olduğu için, o
filmde oynuyor. Ama bu oyuncusunu, ekibini kollayan
yönetmen durumu değil. O ay masada kim varsa, rolü
o alıyor.
- Gece çıkmayı seven biriydiniz. Artık eskisi kadar çıkmıyorsunuz... Neden?
- Artık daha çok evdeyiz. Evde oyunlar
oynuyoruz. Benden geçti, yaşlandım galiba.
Eskisi gibi eğlenecek mekanlar da yok. Eskiden
Asmalımescid'de çok vakit geçirirdik,
şimdi orası da eskisi gibi değil. Eğlence anlayışı
bize uymuyor artık. Ben dans etmek ve
müzik dinlemek için çıkardım, o müzikler
bana uymuyor. Yaşlandık kısacası (gülüyor).
- Zeki Demirkubuz'dan teklif alıp, reddeden tek oyuncusunuz galiba... Nasıl oldu o olay?
- Böyle bir teklif aldım ama o zaman
cesaret edemedim. Ekmek Teknesi'nin ilk yılıydı.
Okula daha yeni girmiştim, zor da bir
roldü. Bilemedim, yapamadım. Şimdi gelse
ne güzel olur...
- Kariyerinize dair hayalleriniz neler?
- Fatih Akın'ın bir filminde rol almak... Açıkcası
güzel ve klasik olacak bir filmin parçası olmayı çok isterim.
Yazdığım senaryolardan birinin hayata geçtiğini
görmek de şahane olur!
BİR AYAKKABIYA 3 BİN LİRA VERMEM!
- Kariyerinize dönüp baktığınızda keşkeleriniz var mı?
- Var. Şu anda maddi kaygılarım yok. Ama bir dönem kiramı ödemek için, bazı işleri kabul ettim. Ama oynamama lüksüne sahip olmak isterdim. Magazinsel bir hayatım olmadı, genelde gizli olmayı seçtim ama bir dönem ilişkimi göz önünde yaşadım ve bu konuda sohbet ettim. Keşke yapmasaydım, doğru değil.
- Parayla pulla ilişkiniz nasıl?
- Bir B planı olarak iş kurdum. İzmir'de öğrenci yurtları açtık ailemle... Bu planı oyunculuğu maddi kaygı yaşamadan yapmak için hayata geçirdim. Hiçbir zaman bir ayakkabıya 3-5 bin TL vermem. Arabam yok, toplu taşıma kullanıyorum. Hayatımın kilit kelimesi sadelik. Standartlarımı belli bir oranda tutunca, maddi kaygılar yaşamadım.
GAZETECİ OLSAM YAYIN YÖNETMENİMLE ARAMDA PÜRÜZ OLURDU
- Bir gazeteciyi canlandırıyorsunuz Yeter'de... Özel bir gözlem yaptınız mı gazetecilerle ilgili?
- Gazetecilerle ilgili hayatım boyunca
otomatik olarak gözlem yaptım.
Hiç karşılaşmadığım roller geldiğinde, o
karakteri canlandırmak için gerçek hayattaki
karşılığını bulmaya çalışıyorum. Mesela
geçen sene Uzaklarda Arama diye bir filmde
bir konsomatrisi oynuyordum. Filmden önce
arkadaşlarla toplanıp bir pavyona gittik. O
hayatları gözlemledim.
- Nasıl bir gazeteci canlandırdığınız kişi?
- Dobra biri, sakin soğukkanlı ama
haksızlıklar karşısında pantere dönüşebilen
biri. Bazı özellikleri bana da benziyor. Ben
de açık ve net olmayı severim, Miray da
öyle, politik biri değil. Bazılarının düşüncesine
göre gazetecilik politik olmayı gerektirir
ya, Miray öyle değil. Ben de gazeteci olsam
onun gibi cesur olurdum ve bu nedenle
problem de yaşardım. Genel yayın yönetmenimle
aramda pürüz olurdu. Kovaladığım
ve söylemek istediğim şeyin engellenmesine
izin vermezdim.
- Rol icabı bir gazeteciyi canlandırmak heyecanlandırdı mı sizi?
- Çok. Kadın hikayeleri yazan biri, işin
bu kısmı da çok heyecan verici. Ben de
kadın ve ilişkiler üzerine senaryo yazıyorum,
seviyorum o davaları. Feminist değilim, bir
şey uçlara kaydığında beni rahatsız eder ama
kadın davalarında sesin biraz daha yüksek
çıkması gerektiğini düşünüyorum. Kadın
yönetmen, kadın yazar, kadın yöneticinin az
olduğu bir ortamda, kadınlarla ilgili hallerin
altını çizmeyi seviyorum.